-Bir Sezgin RIZAOĞLU yazısı-
Superman, Iron Man, Spiderman, Batman… Amerikan çizgi roman karakterleri son yıllarda milyonlarca dolarlık filmleriyle dünyada fırtına gibi eserken, Türk futbol tarihi de onları kıskandıracak maharette gerçek bir kahramana veda ediyordu. O kahraman, tercüman Erman Şarcı’ydı.
Yıl 1969… Ankara’da bir hotel… Galatasaray’ın ünlü antrenörü Kaloperoviç, odasında banyoda sabah duşunu alıyordur. Birden Yugoslav çalıştırıcının ayağı kayar. Dengesini sağlayamaz ve küvetin içine düşer ama maalesef düşerken başını da duvara çarpar. Sonunda baygın bir şekilde küvette öylece kalakalır.
Tüm bu sesleri duyan oda arkadaşı hemen ayağa fırlar ve banyonun kapısına dayanır. İçeriye seslenir, ses gelmediğini fark edince hemen banyoya girer. Suyun içinde öylece baygın yatan Kaloperoviç’i görür. Üstelik Yugoslav çalıştırıcı bilincini kaybettiği için su dolu küvetin içinde boğulma tehlikesi yaşamaktadır. Hemen hamle yapar ve suyun içinden onu çekip alır. Bir süre sonra kendine gelen teknik adam az önce hayatının kurtarıldığından habersiz karşısında duran kahramanına öylece bakakalır.
O gün Yugoslav çalıştırıcının hayatını kurtaran tercümanı Erman Şarcı’dır. Şarcı o gün gerçek bir kahraman olur. Oysa bilmiyordur ki sonraki yıllarda da Türk futbolunun gizli kahramanlarından biri olacaktır.
Her kahramanın bir çocukluk hikayesi vardır. Şarcı’nın hikayesi de 1937 yılında Üsküp’te başlar. 50’li yıllarda ailesiyle birlikte Yugoslavya’dan İstanbul’a göç eder. Yedi tepeli şehirde hayat zordur ama olsun şans da onun yanındadır. İşçi Bulma Kurumu kanalıyla 1957 yılında İETT’de teknisyen olarak işe başlar. Teknisyenliği dışında spordaki meziyetini de ortaya koyarak kısa sürede amatör branşların sorumluluğunu üstlenir. Üstelik üç yıl üst üste Türkiye şampiyonu olan İETT Voleybol Takımı’nın başarısında da büyük pay sahibi olur.
Kahramanlık, nasıl doğru zamanda doğru yerde olmakla ilişkiliyse; Şarcı’nın tercümanlık kariyerinin başlangıçı da bu ilişkinin bir parçasıdır.
1966’nın sonbaharı… Bir sezon önce ligde kötü günler yaşayan Fenerbahçe, Partizan’a Şampiyon Kulüpler Kupası’nda final oynatan Abdullah Gegiç’i takımın başına getirir. O günlerde, aynı zamanda Fenerbahçe taraftarı olan ve ana dili gibi Yugoslavca konuşan Erman Şarcı da İstanbul’a gelen Gegiç ile tanışmayı çok istiyordur. Bir türlü zaman bulamadığı için bu tanışma gecikir. Sonunda Şarcı soluğu Kadıköy’de alır. Gelin, hikayenin geri kalanını 2013 yılında Cihan Medya Haber Dergisi’ne verdiği röportajında, Şarçı’nın cümlelerinden dinleyelim: “…O günkü idmana Gegiç’in tercümanı gelmemişti. Futbolculardan Selim Soydan ile Nedim Doğan da çift kale maçta ateşli bir şekilde tartışmaya başladı. Bu durum karşısında Gegiç de tercümanı olmadığı için ne yapacağını şaşırmıştı. Ben de kendimi tutumayıp bir anda sahaya girdim ve iki futbolcuyu yatıştırdım. Bu davranışım Gegiç’in çok hoşunu gitti ve kendisine tercüman olmamı istedi.”
İşte bu tesadüfi olayla tercümanlığa ilk adımını atar Şarcı. Sadece adım mı? O günden sonra Fenerbahçe ile İETT arasında mekik dokumaya başlar. Bir taraftan İETT’deki başarılı mesaisine devam ederken bir taraftan da Yugoslav çalıştırıcının sağ kolu olur. Futbolcular tarafından da çok sevinir. Dönemin ünlü futbolcularından Şükrü Birand, telefonda yaptığımız söyleşide Şarcı’yı şöyle anlatıyor: “Her şeyden önce muazzam bir insandı. Bizlerle de arası çok iyidi. Futbolun bir dili vardır, her ne kadar futbol dilini iyi konuşamasada onu anlamak için elinden geleni yapıyordu. Gegiç ile bizim aramızda iletişimi sağlıyordu. O zamanlar biz Suadiye Hotel’de kampa girerdik, bazen hotelin karşısındaki gece kulübüne kaçardık. O da bazı akşamlar bizi görür ama hocaya söylemezdi.”
Sezon sonunda Fenerbahçe ligi Beşiktaş’ın arkasında ikinci tamamlayınca Gegiç’in görevine son verilir. Sonrasında malum Yugoslav çalıştırıcı Eskişehir’in yolunu tutarken Erman Şarcı İstanbul’da kalır. Bir yıllık boşluğun ardından bu sefer Galatasaray’dan tercümanlık teklifi gelir. Takımın başına Yugoslav Tomislav Kaleperoviç getirilmiştir.
O sezon Şarcı, sarı-kırmızılı takımda şampiyonluk sevinci yaşar. Daha sonra Kaleperoviç, Fenerbahçe’ye gider. Şarcı da onunla birlikte… 1977-78 sezonunda bu kez Fenerbahçe ile mutlu sona ulaşan Şarcı, artık Yugoslav teknik direktörlerin ve üç büyüklerin vazgeçilmez tercümanı olarak kendini kabul ettirir. 1982-1983 sezonunda Branko Stankoviç’in tercümanlığını yapan Şarcı, o sezon Fenerbahçe ile şampiyonluk dahil olmak üzere tam 5 kupa sevinci yaşar. Stankoviç ile sadece şampiyonluklar yaşamaz, ilginç anılar da yazar hayat defterine. Onun en meşhuru da Ajax vakasıdır. Ajax dediysek Hollanda’nın Ajax’ı değil, Stankoviç’in köpeği Ajax’dır. Söz yine röportajda, yine Şarcı’da:
“Samsunspor deplasmanına uçakla gidecektik. Biletlerimiz bile alınmıştı. Fakat gideceğimiz gün Stankoviç beni yanına çağırıp biletlerimizi acilen iptal etmemi söyledi. “Hayırdır hocam? Niye uçakla gitmiyoruz?” dedim. O da bana sinirli bir şekilde: ‘Hanım memlekete gitti. Köpeğim Ajax’ı evde yalnız bırakamam. Onu da Samsun’a götüreceğim. Bu yüzden Samsun’a benim arabamla gideceğiz.’ dedi. Basından gizlice yola koyulduk. Otomobili Stankoviç kullanıyordu ve çok zorlu bir yolculuktan sonra Samsun’daki otele vardık. Köpeği de küçük bir odaya yerleştirdik. Stankoviç, saat 22.00’de herkesin yatmış olması gerektiğini bana tembihledi. Köpeğin de bu saatten sonra koridorlarda gezmesi için bana talimat verdi. Ben de köpeği o saatten sonra serbest bıraktım. Futbolculardan Cem Pamiroğlu ve kaleci Yaşar Duran, köpekten habersiz odadan dışarı çıkınca bir anda neye uğradıklarını şaşırdılar. Onları Ajax’tan zor kurtardım; fakat çıkan gürültüden dolayı Stankoviç’ten yine de azar işittim.”
Stankoviç’in ardından 1984-85 sezonunda ise Şarcı, bu sefer Todor Veselinoviç’in tercümanlığını yapar.
“Todor Veselinoviç’le Bursa’da kazandığımız bir deplasman maçından dönüyorduk. Otobüste herkes şarkılar söylüyordu. Fakat hocanın ağzını bıçak açmıyordu. ‘Hocam, neyin var?’ diye sordum. ‘Yok bir şey. Sadece biraz dişim ağrıyor.’ dedi; ama ben buna inanmadım. Bir süre sonra ağzındaki baklayı çıkardı. Altılıyı tutturduğunu ve bunu kimseye söylemememi istedi. O zamanın parasıyla iyi bir para kazanmıştı. Bana da bir miktar prim mahiyetinde vermişti. Fakat parayı Veli Efendi’den gizlice almamıza rağmen ertesi gün gazeteler haberi manşetten vermişti. Hem de Veselinoviç’i bir atın üzerinde karikatürize ederek…”
Şarcı bir taraftan ünlü Yugoslav teknik adamların tercümanlığını yaparken bir taraftan da antrenörlük diploması alır. Üstelik 1983 yılındaki UEFA’nın Split’te düzenlediği antrenörlük seminerine bile katılır. O kursta yer alan Yugoslav teknik adamların Türkiye ve Türk takımları hakkındaki sorularına maruz kalır. Antrenörlük sertifikası olsa da kendi deyimiyle, tercümanlıktan antrenörlüğe fırsat kalmamıştır.
İlerleyen yıllarda Futbol Federasyonu’nda da görev alan Şarcı, maalesef 1 Temmuz 2014 yılında aramızdan ayrıldı. Arkasında sadece çevirdiği cümleleri bırakmadı, Türk futboluna da büyük emek verdi. Şarcı gibi bu oyun gizli kahramanları, umarım unutulmak denen büyük düşmana hiç yenilmezler!