Cruyff’un yolu bir dönem Türkiye ile de kesişti. Ona karşı forma giyen Beşiktaş ve Fenerbahçeli futbolcular, ‘Sarı Fare’yi anlattı.
1960’lara girilirken ne Ajax Avrupa’nın zirvesinde ne de Hollanda Milli Takımı, Dünya Kupası’nda şampiyonluk adayları arasındaydı. 1964 yılında ülke futbolunun dönüm noktalarından biri yaşandı. Johan Cruyff, takımıyla profesyonel sözleşme imzaladı ve zirve yolunda ilk adımını attı.
Dünya yıldızı olduğu 1970’lere gelmeden kendini Ajax’ta kanıtlaması gerekiyordu. İşte o süreçte yolu İstanbul’a da düştü. Önce 1966-1967 sezonu Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Beşiktaş ile Ajax arasında oynanan karşılaşma ile çıktı İstanbul seyircisinin önüne. İki yıl sonra ise Ajax, bu sefer Fenerbahçe’nin rakibi oldu aynı kupada. Fenerbahçe, Manchester City’yi eleyip büyük bir başarıya imza atmıştı ama sarı-lacivertli tarfatarlar için Ajax’ı izlemek büyük bir tecrübe olmuştu. Nitekim aynı sezon finale kadar yükselmiş fakat Milan’a kaybetmişlerdi.
Cruyff, henüz bir yıldız adayı da olsa sahadaki etkisi gözden kaçmıyordu. İki eşleşmede onu tribünden izleyenler büyük bir yıldızın doğduğunu anlamıştı. Ya sahada ona karşı oynayanlar? Beşiktaş ve Fenerbahçe formalarıyla Cruyff’a rakip olan Türk futbolculara Sarı Fare’yi sorduk, onlar da kendi deyimleriyle ‘özel topçuyu’ anlattılar:
Ajax 2-Beşiktaş 0 (18.9.1966) / Beşiktaş 1-Ajax 2 (5.10.1966)
Necmi Mutlu: O dönemde antrenörümüz Spajic, Ajax’ı izledikten sonra antrenmana geldi ve “19 yaşında bir oyuncuları var, çok iyi futbolcu. Maçın neticesine büyük bir katkı yaptı. Ona karşı önlem almamız gerek” dedi. Bunun üzerine, sigortalı bir defans dizlişi kurmaya çalıştı. Kaya’yı (Köstepen) müdafaanın içerisinde oynattı. O da başarılı oldu aslında ama orada da İstanbul’da da yenildik. Bize gol atamadı ama çok iyi oynadı.
Topu ayağına aldığı zaman çok süratliydi ve kolayca rakip eksiltebiliyordu. Fizik olarak da yetersiz değildi. Çabukluğuna uygun bir yapısı vardı. İlerleyen yıllarda da büyük futbolcu oldu zaten. Hep şunu duyardık; evden çıkıp okula giderken bile topla oynarmış. Okuldan çıkıp antrenmana giderken de aynı şekilde…
Gerek Beşiktaş’ta gerek milli takımda dünya çapında birçok oyuncuya karşı oynadım. Mesela Ajax’lı Keizer müthiş oyuncuydu. Harika bir sol ayağı vardı. Ajax’la yaptığımız maçta bir frikik kullandı, topu bloke etmek isterken çeneme çarptı ve çenemin altında topu tuttum. İki gün sıvı gıdayla beslenmek zorunda kaldım. Onunla birlite Rapid Wien’le karşılaştığımızda kaleci Zeman büyük bir isimdi, aynı şekilde SSCB’den Yaşin ve Netto da öyle… Fakat bunların arasında rakibim olarak Cruyff’u ayrı bir yere koyarım. En yeteneklisi oydu.
Süreyya Özkefe: Ona karşı oynamak bir şerefti. Kaya Ağabey’le birlikte onu tutmaya çalıştık. Bazı pozisyonlarda ben alıyordum, o boşta kalıyor ve kademede bekliyordu; bazen de ben aynısını yapıyordum. Ama çok koşuyordu ve epey süratliydi, tutması imkansızdı. Elimizden geldiğince durdurmaya çalıştık. Sahada yaptıkları anlatılmaz. Durmazdı sahada. Bir sağ kanatta bir sol kanatta topu alır, driplinglerle ceza sahasına kadar rahatça gelirdi. Çok çok büyük bir futbolcuydu.
Sanlı Sarıalioğlu: Ajax ile eşleştiğimizde Cruyff’un orada olduğunu biliyorduk. Hatta onu saha içinde izleme fırsatı doğduğu için Ajax’ın çıkmasına sevinmiştik.Tribünden ya da televizyondan izlemek başka, sahada dirsek dirseğe olmak, yaptığı hareketleri detayına kadar görmek, takdir etmek başka. Bizler için büyük bir kıvanç oldu bu tabii.
Maç esnasında aramızda şöyle bir konuşma geçti: “Bu adam büyük yetenek. Sertlik falan yapmayalım, yazık olur bu çocuğa!” O da çok sportmendi. Bizim maçlarda hiçbir hırçınlığı olmadı hatta.
Çok genç olmasına rağmen ismi yıldızlar içinde geçen biriydi. Karşı karşıya oynarken bunun nedenini anladık. Zaten sonraki yıllarda da uçtu gitti.
Futbolcuda ne ararsanız, hepsi dört dörtlük Cruyff’ta vardı. Mesela karşılıklı oynadığım isimlerden Eusebio da büyüktü Best de… Best, daha driplingle kaleye giden bir oyuncuydu ama Cruyff hem bireysel olarak mükemmeldi hem de takım oyuncusu olarak… Bazı oyuncular unutulmazdır. Arkalarında büyük izler bırakırlar. Cruyff da bunlardan biriydi.
Ajax 2-Fenerbahç e 0 (13.11.1968) / Fenerbahçe 0-Ajax 2 (28.11.1968)
Şükrü Birant: Manchester City’yi elemiştik. Ajax’la İstanbul’da oynayacağımız maç çarşamba günüydü. O gün muazzam bir yağmur yağdı. Türkiye’de de çim saha olmadığı için maç tehir oldu, perşembe günü oynanacak dendi. Benim de cuma günü nikahım var, “Bir kez daha ertelenirse evlenemem mi acaba” diye düşünüyordum. Perşembe günü oynandı, artık o çamur sahada top mu oynadık, dövüştük mü belli değil. Yarım metreye yakın çamur vardı. Hatta kuru hava olsa yenebilirdik diye düşünüyorum.
Karşılaştığımız Ajax da muhteşem bir kadroydu. O jenerasyonu yakaladılar ve üst seviyeye çıktılar. Cruyff çok ağır görünüp, aniden süratlenirdi. İki ayağını da kullanması nedeniyle savunmacı ayağını nereye koysa rahatça topu atıp geçebiliyordu. Hızının yanında müthiş dengeli ve akıllıydı. Best gibiydi ama daha zekiydi. Muhteşem bir futbol bilgisi vardı. Sahadaki duruşunu da takdir ederim. Büyük bir lider ve centilmendi.
Futbol zekası olarak karşılıklı oynadığım futbolcular içinde en iyisiydi Sarı Fare. Şeytani bir zekası vardı. Zaten Hollanda’nın üst seviyeye çıkmasının en büyük etmeniydi. Yashin, Pele, Eusebio ve Best’e karşı oynadım ama o farklıydı.
Ziya Şengül: Komple bir futbolcu tarif etmek isterseniz, bu Johan Cruyff olur. Maradona, Pele neyse Cruyff da oydu. Ajax’ın ortalığı kasıp kavurdupu dönemin lideriydi. Hatta bugünün Barcelonası’nın yaratıcısı..
Bir futbolcuda ne ararsınız? Yetenek, sürat, takımı yönlendirme… Hepsi onda vardı. Mesela Pele çok büyüktü ama milli takımın kaptanı değildi. Cruyff’un liderlik vasıfları da vardı ve hem Ajax’ın hem de Hollanda’nın kaptanlığını yapıyordu. Bizim karşılaştığımızda kaptanları Piet Keizer’di. Cruyff yeni yeni palazlanıyordu ama büyük futbolcu olacağı belliydi. İstanbul’daki maçta Mithatpaşa Stadı’nın zemini çamurla kaplıydı. Cruyff neredeyse üstü çamur olmadan maçı bitirdi.
Can Bartu: Hollanda’da 2-0 kaybetmiştik. İstanbul’daki maçta da çok kötü bir zeminde oynadık ve aynı skorla mağlup olduk. Çok yıldızı parlamış bir oyuncu değildi ama bir yetenek olduğu belliydi. İlerleyen yıllarda dünya çapında bir yıldıza dönüştü. Takımın beyniydi, sahdaki her şeyi idare eden oydu. Saha içerisine çok hakimdi ve yetenekliydi. Hem zeki hem oyuna hakim hem de çok yetenekli olmak zordur. Bütün bu özelliklere sahip çok özel bir oyuncuydu.
Nedim Doğan: Bizim oynadığımız zaman çok gençti. Buna rağmen durdurma imkanımız olmadı. Hallaç pamuğu gibi attı bizim savunmayı. Mithatpaşa’da saha çamurdu ama onun adına bir sıkıntı olmadı. Çılgın zamanlarıydı, yeni yeni ismi duyuluyordu. Hollanda’ya bir gittik, Ajax seyircileri çılgın gibi tezahüratlar yapıyor Cruyff için, ona tapıyorlardı. Saha içerisinde de bunun karşılığını verdi. “Sahanın bir yerinde oturacak yer bulsam da izlesem” diye içimden geçmişti. Muhteşem oynadı.
Bir futbolcuda aranılan özellikler olur; bende güç aranır, başkasında sürat, bazılarında ise teknik.. Bu adamda hepsi vardı; futbol için yaratılmıştı. Hem futbolculuğu hem de antrenörlüğünde yaptığı işler belli zaten. Hani gelmiş geçmiş en iyi oyuncu Pele derler ya… Belki tekniği onun kadar değildi ama diğer özellikleri ile Pele’yi geçerdi belki de.
Bu içerik ilk olarak socratesdergi.com’da yayınlanmıştır.