Gezi Parkı olaylarının yaşandığı bugünlerde Taksim Meydanı, taraftar gruplarının gelmesiyle stadyumları aratmadı. Öyle ya, orada tarihimizin ilk stadyumu Taksim Stadı vardı.
İlk önce; tek tek Avrupa maceralarımız bitti. Sonra Türkiye Kupası sahibini buldu. Ara ara Avrupa liglerine misafir olduk. Ama her seferinde kürkçü dükkanı misali liglerimize geri döndük.
Şampiyon olanlarla, bir üst lige çıkanlarla yani kazananlarla sevindik. Küme düşenlerle, istediğini bulamayanlarla yani kaybedenlerle hüzünlendik.
Futbol tam tatile çıktı, ne yapacağız derken birden kendimizi her şeyin başladığı yerde bulduk. Gezi Parkı’nda. Orada hepimizin desteklediği tek bir takım vardı: Yeşil Çevrespor.
Beşiktaşlısı, Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı, Bursalısı, Göztepelisi, Karşıyakalısı, Ankaragüçlüsü, Gençlerbirliklisi, Adana Demirsporlusu… İsimleri, renkleri ne olursa olsun sadece yeşil renkte birleşen ve tek derdi ağaç olan taraftarlarla dolu bir sahada omuz omuza, kol kolaydık. Babalarımızın, dedelerimizin bize anlattığı “biz eskiden yan yana maç izlerdik” sözünü yedek kulübesine gönderiyorduk. Hem de Türk futbol tarihinin ilk stadyumunda.
Günümüzde Gezi Parkı olarak bilinen o yerin, geçmişte her türlü spor karşılaşmasının ve resmi törenlerin yapıldığı bir stadyum olduğunu biliyor muydunuz? Türkiye’nin ilklerine imza atan bir stadyum.
Mezarlık… Kışla… Stadyum… Park… Ve…
1560’tan 1803’e kadar bir Ermeni Surp Agop Mezarlığı olarak kullanılan alanın bir kısmına, Sultan III. Selim döneminde kapıkulu askerlerinin topçu sınıfı için kışla inşaa edildi. Zaman içinde askeri işlevlerinin yanı sıra cambaz gösterileri, at yarışları, Rum hacıların konaklaması gibi amaçlarla da kullanıldı. Özellikle 1909’da Derviş Vahdeti’nin liderlik ettiği 31 Mart İsyanı’nda önemli bir rol oynadı. Ayaklanma, hareket ordusunun isyanı bastırıp II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle son buldu.
İsyandan sonra önemini yitiren kışla, aynı yıl ilk büyük spor organizasyonuna imza attı. Kurtdereli Mehmet, Filiz Nurullah, Macar Çaya ve Rus Baradonot isimli pehlivanların katıldığı profesyonel güreş müsabakası Topçu Kışlası’nın avlusunda düzenlendi.
Dönem, Balkan Savaşları’nın olduğu dönemdi. ‘Hasta Adam’ Osmanlı savaşlardan maddi olarak büyük kayıpla çıkmıştı. 1912’de dönemin Maliye Bakanı Rıfat Bey, Balkan Savaşı’nın yarattığı bu ekonomik sıkıntılardan dolayı Topçu Kışlası ve Talimhane Meydanı’nı bir Fransız şirketine sattı. Fransız şirketi döneminde binanın ortasındaki eğitim alanı futbol sahası haline getirildi, uzun yıllar futbol maçları ve çeşitli gösteriler için kullanıldı. I. Dünya Savaşı’nın ardından kışla, işgal edilen İstanbul’daki Fransız kuvvetlerinin yönetiminde bulunan Senegalli askerlere tahsis edildi.
O dönemde yabancılar vasıtasıyla futbola karşı artan ilgi, bir spor dergisi yayımlamakta olan Çelebizade Said Tevfik Bey’i Taksim Kışlası’nın avlusunu bir stadyum haline getirmeye teşvik etti. İki ahşap tribünlü ve yaklaşık 8 bin kişi kapasiteli Taksim Stadı hayata geçti. Bir nevi ‘kışla’ küme düşüyor ve yeni stadyum, Taksim Bölgesel Ligi’nde zirveye çıkıyordu.
1921’de açılan stat, maalesef maddi sebeplerden dolayı Said Bey’in elinde fazla kalamadı. Said Bey, stadı Bork isimli Maltalı iş adamına devretmek zorunda kaldı. Bork tam bir tüccardı. Stadyumu paraya çevirdi. Özellikle Türk takımlarının İngiliz ve Fransız işgal kuvvetleri takımlarıyla yaptıkları maçlar büyük ilgi görüyor ve seyirci topluyordu. Bu maçlarda alınan sonuçlar, işgal altındaki İstanbul halkının moralini yükseltti. Taksim Stadyumu ve Talimhane Meydanı, galibiyetlerin kutlandığı bir alan olmaya başladı. Maçların gördüğü ilgi 31 Temmuz 1922’de kurulan, bugün Futbol Federasyonu’nun karşılığı olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın, ilk milli maçın burada oynanması konusunda karar almasını sağladı. 26 Ekim 1923’te Türk Milli Futbol Takımı ilk maçını bu stadyumda Romanya’ya karşı oynadı. 1936 yılına kadar 8 milli maça daha burada oynanacaktı.
İlklere imza atılmaya devam edildi. 1933 yılında Taksim Stadı’nda Sait Çelebi’nin anlatımıyla radyodan ilk naklen yayın gerçekleşti. Altı yıl sonra yani 9 Eylül 1939’da askeriyeden alınan projektörlerin kışlanın saçaklarına yerleştirilmesiyle, futbol tarihimizin ilk gece müsabakası burada yapıldı. Fenerbahçe ile Beyoğluspor’un karşı karşıya geldiği maç, sarı lacivertlilerin 4-2’lik galibiyetiyle sonuçlandı.
Stadyum sadece futbol karşılaşmalarına değil, güreşten bisiklete her türlü spor müsabakasına, 19 Mayıs Spor ve İdman Bayramı kutlamalarına, çeşitli eğlence ve etkinliklere de ev sahipliği yaptı.
Tarih 1939’u gösterdiğinde dönemin İstanbul Valisi Lütfi Kırdar tarafından Taksim Meydanı’nın düzenlenmesi çalışması başlatıldı ve Fransız mimar Henri Prost’un hazırladığı imar planı doğrultusunda Halil Paşa Topçu Kışlası’nın yıkılmasına karar verildi. Böylece Taksim Stadı da kışla gibi küme düşüyor yerini kültür parkına bırakıyordu. Orijinal olarak tiyatro, sinema ve sergi salonlarının yer aldığı projeden 1940’lı yıllarda vazgeçildi. Yerine sadece park yapılması kararlaştırıldı. 4 Eylül 1942’de İsmet İnönü’nün resmi açılışıyla başlayan Gezi Parkı inşaası 1943 yılında tamamlandı ve dönemin belediye başkanı Lütfü Kırdar tarafından açıldı. Etrafına daha sonra yeni otellerin yapılması ve çevre düzenlemeleriyle, parkın kapladığı alan zamanla azaldı. Günümüzdeki halini aldı.
Futbolseverlerin kafasında şimdi aynı sorular var: Gezi Parkı da küme düşüp tarihin tozlu sayfalarında yerini alacak mı? Topçu Kışlası, tüm itirazlara rağmen, tekrar Taksim Bölgesel Ligi’nde zirveye çıkacak mı?
Biz, nasıl “futbol borsada değil arsada güzel” anlayışını savunuyorsak, “yeşil parada değil doğada güzel” anlayışının da en büyük taraftarıyız.