– Bir Sezgin RIZAOĞLU yazısı –
Tüm futbolseverlerin yolunu gözlediği Dünya Kupası, 4 yıllık aradan sonra yine geldi çattı. Peki, geçmiş dünya kupalarında ortaya çıkan yenilikler, icatlar neydi? Kimdi o icatları çıkaranlar, o kupaya renk katanlar?
İcat çıkarma şimdi… Eski köye yeni adet getirme… Sırası değil…
Yeni şeyleri engelleyen sözler bu topraklarda saymakla bitmez. Zaman içinde büyüklerimizden en çok duyduğumuz sözler listesinde bir numaraya yerleşir bu cümleler. En kral matematikçi gelse, hayat listemizden çıkaramaz onları.
O cümleleri önce evimizdekilerden duyarız. Anne babamızdır, o sözlerin mimarları. Sonra büyüdükçe toplumdan yansır bu cümleler. Okulda, iş yerinde, sokakta… Ve bir bakmışız hayatımızın bir parçası olmuş hepsi.
Çünkü bu toplumda beynine çapraz koşu yaptırıp, yeni bir şeyler üretenler önce bir yadırganır. Sıradanlığın dışındakilere, “Bu da nereden çıktı?” diye hep sitem edilir. Oysa yeni bir şeyler renk katar. İşe, eve, hayata…
Tüm futbolseverlerin yolunu gözlediği Dünya Kupası, 4 yıllık aradan sonra yine geldi çattı. Dolu dolu bir ay bizi bekliyor. Bakalım tüm dünyanın kilitlendiği bu eşsiz oyunda ne gibi yenilikler, icatlar ortaya çıkacak. Sahi, geçmiş dünya kupalarında ortaya çıkan yenilikler, icatlar neydi? Kimdi o icatları çıkaranlar? Bazısı ilk kez o kupada ortaya çıktı, bazısı ise zaten vardı ama o kupayla ünlendi…
Gol Sevinçleri
Temelden başlayalım… Gol, Eduardo Galeano’nun da belirttiği gibi, futbolun orgazmı ve ikisi de modern yaşamda az görünüyor. Futbolun güzelliği aslında sadece gollerle sınırlı değil…Zaten yıllardır Dünya Kupaları’nda atılan seyir zevki yüksek goller kadar, gol sevinçleri de hafızalarımızda yer etmedi mi? Mesela Pele’nin havaya kalkan yumruğu…
Brezilya, ‘Siyah İnci’ Pele ile 1958 ve 1962 Dünya Kupaları’nı havaya kaldırmıştı. 1966 boş geçiliyor ve sıra 1970 Meksika’ya geliyordu. Finalde rakip İtalya’ydı. Son Dünya Kupası maçına çıkan Siyah İnci; Sambacılar’ın ilk golünü kaydediyor, ardından Brezilya’nın o turnuvadaki golcüsü Jairzinho tarafından havaya kaldırılıyordu. İşte o an Pele sağ yumruğunu sıkarak havada tuttuğunda, bu gol sevinci de kupanın unutulmazlarından biri oluyordu.
1982 Dünya Kupası finaline gelelim… Marco Tardelli’nin Almanya karşısındaki gol sevinci futbolseverlerin daha önce gördüğü bir sevince benziyor muydu? O gün Tardelli, Batı Almanya karşısında İtalya’nın kritik 2. golünü atıyor, o tutku dolu, iki eli havada koşusu Azzurri tarihindeki yerini alıyordu. O sevinç hatıralarda hep ‘L’urlo di Tardelli’ yani ‘Tardelli’nin çığlığı’ olarak kalacaktı.
Sıra 1990 Dünya Kupası’nda… 1987 yılında futbolu bırakan Roger Milla, devlet başkanı Paul Biya’nın ricasını kıramayarak Kamerun’un 1990 kadrosunda yer alıyordu. 38 yaşındaki oyuncu turnuvada sonradan oyuna girerek attığı gollerle dikkat çekiyor, takımının adını ikinci tura yazdırıyordu. Rakip Kolombiya’ydı. Normal süresi 0-0 sona eren mücadelede Milla, 106 ve 109. dakikalarda sahneye bir çıktı, pir çıktı. Ama asıl icadı, ikinci gol sonrası korner bayrağının yanında dans ederek yaptığı kutlamaydı. İş o dans, hala çoğu futbolsever için kupa tarihinin en iyi gol sevinci.
Zaman su gibi akıp geçiyor… Geldik mi ABD’ye, 1994 Dünya Kupası’na… Kuşkusuz turnuvanın unutulmazları arasında gol sevinçleri yer alıyordu. Mesela, kupaya ilk kez katılan Nijerya, grubunda liderlik mücadelesi verdiği son maçta Yunanistan ile karşılaşıyor, Afrika temsilcisinin ilk golünü atan Finidi George, sevincini çiş yapan köpek taklidiyle kutluyordu. Daha sonraları birçok kez gerçekleştirilecek bu aykırı gol sevinci hafızalarda hep Finidi George ile kazınacaktı. O kupaya damga vuran başka gol sevinçleri de vardı. Arjantin’in Yunanistan’ı 4-0 yendiği maçta attığı golden sonra kameralara doğru koşan Maradona, gözlerini yuvalarından çıkartarak ve çığlıklar atarak seviniyordu. Oysa kameraya “Maraba televole” demesine daha çok vardı. Dedik ya o kupa unutulmaz gol sevinçleriyle doluydu. En unutulmazı da Brezilyalı Bebeto’nun icadıydı. Sambacılar, çeyrek finalde Hollanda’yla karşılaşıyor, maçın 63. dakikasında sahneye Bebeto çıkıyor ve takımını 2-0 öne geçiriyordu. Oysa onun aklı maçtan iki gün önce dünyaya gelen oğlundaydı. Attığı o golden sonra yanına Romario ve Mazhinho’yu alan Bebeto, kollarını beşik gibi sağlayarak ailesine yeni katılan oğluna göndermede bulunuyordu. Onun o gol sevinci icadı, sonrasında yeni baba olan futbolcular tarafından sık sık yapılacaktı.
2002 Dünya Kupası’nda Hakan Şükür’ün beşik sallaması, 2002’deki açılış maçında Senegalli futbolcuların attıkları golden sonra yeşil zemindeki Diop’un forması etrafında dans etmeleri, 1994’te İsveçli Tomas Brolin’in sağ elini havaya kaldırarak havada 360 derece dönmesi… Kısacası kupa tarihindeki birçok gol sevinci icadı, orgazm sonrası yakılan ve unutulmaz birer sigaraydı.
Vidalı Krampon
Temelden başladık, ayaktan devam edelim…İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılan Batı Almanya’nın zor yılları…Ancak 1954’teki Dünya Kupası’nı -hem de o dönemin altın takımı Macaristan karşısında- kazanmak onlar için tam bir moral kaynağı oluyordu. Oysa Macaristan her bakımdan kupanın favorisiydi. Üstelik grup maçlarında Almanları 8-3 yenmişlerdi. Final geldiğinde ise karşılarında bambaşka bir Almanya olacaktı. Çünkü Alman Milli Takımı’nın teknik adamı Sepp Herberger’in yakın arkadaşı Adi isminde bir ayakkabı üreticisiydi. Final için tüm takıma daha hafif ve farklı bir çivi sistemine sahip ayakkabılar üretti. Adi’nin yeni model kramponlarını diğerlerinden ayıran iki önemli özelliği vardı: Altındaki civiler çakma değil değiştirilebilir vidalardan oluşuyordu. Bu da özellikle kramponların değişen hava koşullarına göre düzenlenebilir olmasını sağlıyordu. Nitekim de öyle oldu. Final maçına Macarlar hızlı başladı daha sekizinci dakikada durumu 2-0’a getirdi. Sonrasında Almanların iki golü eşitliği getirse de Macarlar’ı devirmek için bir hamle yapmak gerekiyordu. İkinci yarı Almanların yardımına yağmura yetişti. Almanlar soyunma odasında değiştirilebilir çivilerin avantajını kullanıp, yeni çiviler taktı ve futbolcular ayakkabıları sayesinde müthiş bir fark yarattı. İkinci yarı Macarlar yağmurda iyice ıslanmış kısa çivili ayakkabılarıyla baskı kurmaya çalışırken, çivilerini daha uzun versiyonlarıyla değiştiren Alman takımı topu daha iyi kontrol ediyor ve kramponlar daha iyi tutunabildiği için bir anda maçın seyri de değişiyordu. Kupa böylece Almanlar’a geldi.
Bu arada Alman Milli Takımı’nın teknik adamı Sepp Herberger’in yakın arkadaşı olan Adi de bildiğimiz Adi Dassler’di.
Meksika Dalgası
Şimdi sıra geldi, ayağa kalkmaya…Yer, 1986 Dünya Kupası’nın düzenlendiği Meksika. Aslında turnuvayı Kolombiya düzenleyecekti ama yaşanan ekonomik sıkıntılar sonucunda Meksika, 1970’ten sonra Dünya kupasına ikinci kez ev sahipliği yapıyordu. 31 Mayıs – 29 Haziran tarihleri arasında oynanan kupayı finalde Almanya’yı 3-2 ile geçen Arjantin kazandı, Maradona da yer yer eliyle yer yer ayağıyla turnuvada şov yaptı. Ama kupa boyunca şov yapan başka birileri daha vardı: Meksikalılar. Kupa maçlarında tribünlerin sırayla ayağa kalkıp, ellerini havaya kaldırarak yaptıkları görsel şov, dünyada Meksika Dalgası olarak anılacak ve 1986’dan günümüze tribünlerin vazgeçmediği bir hareket olacaktı. Oysa Orta Amerikalı futbolseverler tarafından kazandırılmış bir tribün eylemi olarak bilinse de Meksika Dalgası’nın kökeni daha eskilere dayanıyordu.
1889 yılında ABD’de bir spor dergisi, bir karşılaşmada izleyicilerin yaptığı hareketlerden bahsediyordu. Seyirciler oturma yerlerinin oldukça rahatsız olmasından dolayı hareket etmek zorunda kalan siyahi seyircilerdi. Dergide; yerlerinden sürekli kalkıp, ellerini havaya kaldırarak okyanustaki dalgaya benzer bir görüntü oluşturdukları yazılıyordu.
Ne olursa olsun Meksika Dalgası yine de kupa tarihinin en unutulmaz icatlarından biriydi.
Vuvuzela
Hiçbir kupa bu kadar ses getirmedi! 2010 yılında Güney Afrika’da düzenlenen Dünya Kupası’ndan bahsediyoruz. Kupa ilk kez kara kıtadaydı. Kupa boyunca akıllarda ise hep o sorular vardı: Acaba bir Afrika takımı kupayı kendi topraklarında kazanabilecek miydi? Dünya futbolunda ses getirecek o Afrika takımı kim olacaktı? Maalesef bu hayal o turnuvada gerçekleşmedi… Ama kupanın en çok ses getiren olayı “Vuvuzela” isimli küçük bir çalgı oldu. Güney Afrika’ya özgü bu üflemeli çalgı çıkardığı yüksek ses nedeniyle, televizyon başında maçı seyreden seyirciler tarafından tepki çekse de, maçlarda 90 dakika boyunca çalındı.
Vuvuzela, aslen adını Zulu dilindeki Vuvu sözcüğünden alıyor. Vuvu sözcüğü, Türkçede gürültü anlamına geliyor. Turnuvadaki modelleri plastikten olsa da asıl örnekleri Güney Afrikalılar’ın anlattıklarına göre Kudu adı verilen bir antilop çeşidinden yapılıp, yüzyıllardır Afrika kabilelerin haberleşmesinde kullanılıyormuş. Zamanla bir haberleşme aracından Güney Afrika’daki futbol maçlarda çalınan bir çalgıya dönüştü Vuvuzela. Dünya kamuoyu ise ilk kez 2009 FIFA Konfederasyon Kupası’nda duyuyordu onun sesini, aynı turnuva sonunda futbolcuların yüksek sesten rahatsız olması nedeniyle yasaklanıyordu. Uzun tartışmaların neticesinde Vuvuzela, FIFA Başkanı ve Güney Afrikalı yetkililerin baskısının etkisiyle serbest bırakıldı. 2010 Dünya Kupası’yla birlikte Vuvuzela büyük bir çılgınlık halini alıyor ve tüm dünyada maçlarda çalınır hale geliyordu.
Konfeti Şov
Dünya Kupası’ndaki final maçları içerisinde 1978’de Buenos Aires’te oynanan Arjantin-Hollanda mücadelesinin ayrı bir yeri vardı. Arjantin’in başkenti hırs ve mücadele açısından unutulmaz bir final maçına ev sahipliği yaptı. Aslında üst üste ikinci finalini oynayan Hollanda ev sahibi ülke karşısında kağıt üzerinde favori olan taraftı.
Maç öncesi, futbolcular arasında gergin bir hava yaşandı. Hollandalı Willy Van de Kerkhof’un elinin sarılı olduğunu gören Arjantinli oyuncular hemen hakeme itiraz edip, Willy’nin elindeki sargıyı açmaya kalkışınca ortalık birden karıştı. Bu durum karşısında Hollandalı futbolcuların sahayı terk etmelerine karşın 10 dakika sonra maç başladı. Oysa maç öncesi Arjantinliler’in bir başka icadı daha vardı: Konfeti.
O akşam takımlar tünelden görüldüğünde stattaki 70.000’den fazla taraftar konfetilerle muhteşem bir atmosfer yaratıyordu. Karşılaşma karşılıklı ataklarla başlarken 38.dakikada Mario Kempes’in golü geldi. İkinci yarının başları da ilk yarının benzeriydi. Oyun orta sahaya yığılırken herkes kupayı Arjantin’in kazanacağını düşünüyordu ancak 82.dakikada Dick Nanninga skora dengeyi getiriyordu. Hele bir de son dakikada Rensenbrink’in şutu direkte patlayınca stattaki ve ekranları başındaki milyonlarca Arjantinli’nin yüreği ağzına geldi.
Uzatmanın ilk yarısının sonlarında Arjantinli Kempes, kalecinin hatasını affetmedi ve topu filelere gönderdi. Tribünlerin sevinciyle saha yine konfetilerle kaplanıyordu. Sahanın temizlenmesinden sonra sahneye bu sefer Bertoni çıktı ve perdeyi kapatan golü attı (3-1). Artık tüm seyirciler, “Argentina Campeon” (Şampiyon Arjantin) şarkısıyla coşuyordu. Böylece o maç Dünya Kupalarına konfetiyi kazandıran maç olarak tarihe geçiyordu.
Maskot
Organizasyonların yıllar geçse de unutulmayan yüzleri kim mi? Tabii ki maskotlar. Onlar, sevimli sıcak yanlarıyla hafızalara kazınıyor, o kupaya ait unutulmaz anları ve olayları hatırlatıyordu. Sahi ilk maskot ne zaman ortaya çıkmıştı?
1966’da futbolun beşiği İngiltere’de düzenleniyordu organizasyon. Dünya Kupası için bir maskot yaratma fikri ilk bu turnuvada ortaya çıkıyordu. 1966’da doğan “World Cup Willie” Dünya Kupası tarihinin ilk maskotu oldu. Willie, İngiltere forması giydirilmiş top oynayan bir aslandı aslında. Willie’nin gördüğü ilgi ve yarattığı yeni pazar dünya kupası organizatörlerini harekete geçirecekti. Artık dünya kupaları için maskot tasarlamak, ona bir isim bulmak bir gelenek olacaktı.
Willie’yi Meksika 1970’de küçük meksikalı çocuk Juanito takip etti. Sevimli maskot bir Meksikalı şapkası takıyordu. 1974 Federal Almanya’da maskot bu sefer bir değil iki taneydi. Tip ve Tap kardeşler kıpkırmızı elma yanaklarıyla Dünya Kupası’nın yeni maskotlarıydı. Arjantin 1978’de, ikili maskot yerini yine teke bırakıyordu: Gauchito… Küçük futbolcu Gauchito dünyanın dört bir tarafında çocuklardan büyük ilgi görüyordu.1982 Dünya Kupası’nın maskotu ise gülümseyen bir portakaldı. İspanya’nın portakallı çıkışı Meksika 1986’nın maskotunu hazırlayanlara ilham vermiş olacak ki yeni maskot bir biber oluyordu. Meksika’nın ünlü acı biberi “chillipepper” elinde bir top kafasında boyundan büyük bir Meksika şapkasıyla gülümsüyordu.
90’lı yıllarda ise sırayla 1990’nın kafası top, vücudu oynak bir grafik harikası olan Ciao, 1994‘ün adı halk oylamasıyla seçilen ‘Striker” yani “golcü” isimli sevimli köpeği, 1998’in masmavi vücutlu, parlak sarı gagalı ve kırmızı saçlı horozu “Footix”i karşımıza çıkıyordu.
2002 Dünya Kupası’nın maskotları ise üç taneydi. Birbirlerine çok benzeyen bu maskotları renkleri ayırıyordu. Mavi olan, hız ve saldırganlığı temsil eden “Nik”, sarı olanı maskotların manevi lideri “Ato” ve pembe renkteki “Kaz”…
2006 Almanya’da Goleo ile tanışıyorduk. Tam bir Alman ayısıydı. 2010 ise yeşil saçlı Zakum isimli bir leopar oluyordu tunuvanın maskotu. 2014’te ise Brezilya’ya özgü bir Armadillo türünden esinlenilerek yaratılan Fuleco bizi bekliyor stadyumlarda. Meraklıları için küçük bir bilgi: Fuleco’nun adı kısaca, “Ful” Futebol (Futbol) ve “eco” Ecologia (Ekoloji)’den geliyor.
Panini Çıkartmaları
“Abi sende İskoç McAllister var mı? Hani şu 234 numara…”
Zor bulunan çıkartmanın elde edildiği andaki o sevinç, eksiklerin giderilmesi için gösterilen o çaba, arkadaşlarla yapılan değiş-tokuşların verdiği o haz, tamamlanan albüm sonrası insanı ele geçiren o zafer hissi inanın kupaya katılan futbolcularda bile zor görülür. Evet bahsettiğimiz konu; çıkartmaları ve albümleriyle bize o duyguları yaşatan Panini kitapçıkları.
Panini, resmi olarak 1961’de kurulan bir şirket aslında. İtalya’nın Modena şehrinde Panini Kardeşler tarafından kuruluyor ve ilk koleksiyonu da İtalya Ligi oluyor. Hazırladıkları ilk çıkartma ise dönemin İnter Milan savunmacısı ve kaptanı Bruno Bolchi’ninkidir. Çünkü o yıllarda Helenio Herrera yönetiminde İnter, İtalya ligini kasıp kavuruyordur.
Ama asıl uluslar arası patlama ilk kez uluslararası bir turnuvayla olur: 1970 Dünya Kupası. O yıl Meksika’da düzenlenen kupa için basılan kitapçık ve çıkartmalar yok satar. Böylece Dünya Kupaları Panini çıkartmalarıyla tanışır. 1971’de ise ilk “kendisi yapışan” çıkartmalar üretilecektir.
Elinde parlak Kosta Rika olan var mı?