– Bir Batu ANADOLU yazısı –
1960’da depremle sarsılan 1962’de dünyayı sarsan Şili’nin öyküsü…
“Soldan kullanılan serbest vuruşta top Vava’yla buluştu ve kaleci Mikael Eskuti’nin bakışları arasında ağlara gitti. Brezilya: 4, Şili: 2.”
Dünyadaki birçok futbolsever için normal karşılanacak bu gol Şili takımının turnuvadaki inanılmaz çıkışını gölgeleyemedi elbet. Bir önceki Dünya Kupası’nı kazanan Seleçao’ya karşı ellerinden geleni yapmışlardı ama bir yere kadar… 22 Mayıs 1960’ta başlayan olağanüstü günler, 13 Haziran 1962’de Santiago Ulusal Stadyumu’nda sona erdi.
1956’da düzenlenen FIFA Kongresi oldukça hareketli geçmişti. Arjantin komitesi “Yarın Dünya Kupası düzenlenecek olsa biz hazırız” diyecek kadar kendilerinden emin olsalar da Şili komitesinin başkanı Carlos Dittborn, FIFA’yı gelişmekte olan ülkelere vermesi gereken destek üzerinden köşeye sıkıştırdı. En iyi savunma hücumdu ve golü yiyen Arjantin, oylamayı 32’ye karşı 11 oyla kaybetti.
Turnuvaya hazırlanan ‘bakır ülkesi’, yeraltı kaynakları bakımından zengin olduğunu 22 Mayıs 1960 tarihinde farklı bir şekilde anladı. Valdivia merkezli 9.5 şiddetindeki deprem 6000 insanın ölümüne yol açtı. Dittborn ise turnuva hedefinden vazgeçmiyordu: “Hiçbir şeyimiz olmadığı için toparlanmak için her şeyi yapacağız.”
Aynı durum Milli Takım için de geçerliydi. 1930 ve 1950’de düzenlenen turnuvalara katılan ama ilk turu aşamayan Şili Milli Takımı, yine Güney Amerika’da düzenlenen bir turnuvada sahne alacaktı. Depremin acılarını atılan goller elbet gideremezdi ama ‘birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan günlerde’ takımın karakter göstermesinde bir sakınca olamazdı. Neredeyse yarısını Universidad de Chile takımında oynayan oyuncuların oluşturduğu kadro doğal olarak kapalı bir kutuydu. En büyük güç ev sahipliğiydi ve turnuvanın başlamasıyla birlikte bu güç fazlasıyla açığa çıktı.
“İstediğinizi söyleyebilirsiniz, evet bayım, ama gollerdir şarkı söyleyen, havada süzülen ve inişe geçen… Onları selamlarım… Onları severim, onlara tutunurum!” (1)
Şilili şair Pablo Neruda futbol aşkını bu sözlerle ilan ederken onun meyvesi golü unutmamıştı. Şili de Neruda’ya selam çakarcasına turnuvaya hızlı başladı. İsviçre’ye karşı 1-0 geriye düşseler de Leonel Sanchez’in iki ve Ramirez’in bir golüyle 3-1 kazandılar. Maçtan önce İsviçre peyniri yiyerek denedikleri totemin etkili olup olmadığı ikinci maçta ortaya çıktı. Rakip İtalya’ydı ve spagettiler mideye indirilmişti. Fakat maça bakıldığında en acılısından bir Arabiata sos ortaya çıkıyordu. Maçtan önce Şili’nin deprem sonucu yaşadığı sefaleti yansıtan iki İtalyan gazeteci sınır dışı edilmişti. Bu gergin ortamda ilk olay 12. dakikada İtalyan oyuncu Ferrini’nin Landa’ya yaptığı sert hareket sonucu atılmasıyla yaşandı. Ferrini polis eşliğinde sahadan çıkarılırken maç sekiz dakika durdu. İngiliz hakem Ken Aston, Sanchez’in Marco David’e attığı yumruğu görmezden gelirken David’in almaya çalıştığı intikamı atlamadı. İtalya dokuz kişi kalmıştı. Sonrasında maç üç kez durdu, İtalyan Humberto Maschio’nun burnu kırıldı ve son 15 dakikada bulduğu iki golle Şili, “Santiago Savaşı”nı kazanan taraf oldu. Tepkiler hakem üzerinde yoğunlaşsa da ev sahibinin misafirini pek hoş karşılamadığı açıktı. Gruptaki son maçta ise Uwe Seeler fırtınasına dayanamayınca çeyrek finalde karşılarında son Avrupa şampiyonu Sovyetler Birliği’ni buldular.
Federal Almanya maçında totem yapmışlar mıydı bilinmez ama bu sefer votkalar yudumlanmıştı. Votkadan etkilenen ise Şilili oyunculardan çok Sovyetlerin efsane kalecisi Lev Yaşin’di. Önce Sanchez’in serbest vuruşunda ardından Rojas’ın füzesinde topun ağlarla buluşmasını engelleyemedi. Teknik direktör Fernando Riera’nın önderliğinde yarı finale yükselmeyi başardılar.
Rakip, kahvenin anavatanı Brezilya olunca sıra votkanın etkisinden kurtulmaya gelmişti. Kahveler içildi, maça çıkıldı ama takım ayılmadan Garrincha durumu 1-0 yaptı. 26. dakikada fark ikiye çıkınca Ulusal Stadyum tribünlerine sessizlik çökmüştü. 42. dakikada Toro, Neruda’ya selam göndererek farkı bire indirse de Vava ikinci yarının başında düelloyu devam ettirdi. 61. dakikada penaltıdan attığı golle durumu 3-2’ye getiren Sanchez “şov devam etmeli” diyordu. 78. dakikada Vava’nın cevabı ise “peki öyleyse” oldu. Eduardo Galeano’nun kullandığı deyimle ‘kahvesi boğazında kalan’ Şili, yarı finalde turnuvaya veda ederek bir sarsıntıyla başlayan olağanüstü günlere nokta koyuyordu. Brezilya ise finalde Pablo Neruda’nın adını aldığı şair Jan Neruda’nın memleketi Çekoslovakya’yı mağlup ederek kupayı bir kez daha kazandı. Şili’nin Yugoslavya’yı aşarak kazandığı üçüncülük, tüm dünyaya “yıkılmadım ayaktayım” mesajını vermesini sağladı. Belki de en çok, ilk turda elenen Arjantin’e…
Brezilya’da düzenlenen 2014 Dünya Kupası’nda bir kez daha herkesi şaşırtmak için sahaya çıkacak olan Şili’nin karşısında İspanya ve Hollanda gibi devler olacak. Fernando Riera’nın hücum futbolu mirasını devam ettiren Jorge Sampaoli’nin aklında Neruda’nın dizeleri olduğu sürece en azından keyifli maçların bizleri beklediğini söyleyebilirim.
(1) Pablo Neruda’nın şiiri için: http://www.footballpoets.org/p.asp?Id=2173