-Bir Batu ANADOLU yazısı-
Eskişehir Atatürk Stadyumu’nun çimleri, o gün ilklere tanıklık ediyordu. İlk profesyonel lig maçı ve İsmail Arca’nın siyah kırmızı formayla sahaya çıkışı…
1965, öncülü 1964 ve ardılı 1966 gibi hareketli bir yıldı. Endonezya’da ve Vietnam’da katliamlar ve savaş son hızla devam ediyordu. Winston Churchill ve Malcolm X, hayata gözlerini yumarken Amerika’da siyahlar oy verme hakkını elde ediyorlardı. Mihail Şolohov Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanıyor, My Fair Lady Oscar heykelciğini kucaklıyordu. Altı kere gidip yedi kere gelen Demirel, genel seçimler sonucu ilk kez gelirken; Miami’den gelen güvenilir haberlere göre Fidel Castro’nun devrilmesi an meselesiydi.* Futbolda Internazionale ikinci kez Avrupa Kupası’nı müzesine götürürken Fransa’nın Rennes takımı, Fransa Kupası finalinde Sedan’ı 3-1 mağlup ederek mutlu sona ulaşıyordu.
Bizim hikayemizde ise dünyada olan tüm bu olayları bir kenara bırakabiliriz. 50 yaşına giren bir insanın olgunluk ile bilgelik arasındaki ince çizginin tam üstünde olduğunu düşünebiliriz. Bunun içerisinde bir takım olma geleneği de katılabilir. Yani görmek geçirmek ve geleceği planlamak için yeterli tecrübe kazanılmıştır. Peki insan bu noktaya kadar neler yaşar ya da bir takım neler yaşar, sahi insanın ilk anısı nedir? Hatırladığı ilk “an” mıdır yoksa en unutamadığı “an” mı?
Bu soruyu Eskişehirspor’un unutulmaz kaptanı ve savunma oyuncusu İsmail Arca’ya sorsak, bize 5 Eylül 1965 tarihini işaret etmesi muhtemel. Çok değil; bu tarihten üç ay önce kurulan bir kulüp Eskişehirspor. Renklerini, o Fransa Kupası’nı kazanan Rennes’den almakla kalmaz; mücadeleci ruhunu da liglerimizi taşır. Çok değil birkaç yıl sonra Anadolu İhtilali’ne imza atacak bir takımın bel kemiği oluşturulmuştur. O zamanlar genç İsmail, amatörlükten profesyonelliğe yeni geçmektedir ve belki de ileride neler göreceğinden habersizdir.
Çoğunluğu amatörden profesyonelliğe geçen oyunculardan oluşan takım, ilk iki hazırlık maçında adeta ışıldar. O dönem 2. Lig’de yer almalarına karşın Gençlerbirliği’ni mağlup ederken Galatasaray’a ise kök söktürürler. 5 Eylül günü ise ilk resmi maç için Eskişehir Atatürk Stadı’nın çimlerine çıkarlar. Rakip Kasımpaşa’dır. Bir bakıma “nasıl başlarsa öyle gider” maçıdır bu. Yeni bir takım olarak ne yapacaklardır? Şampiyonluğa mı oynayacaklar yoksa orta ya da alt sıra takımı olup zamanla gözlerden ve zihinlerden uzaklara mı düşeceklerdir? Eskişehir Ticari İlimler Akademisi’ni çalıştıran ve kendisini bir anda Eskişehirspor’un başında bulan Abdullah Matay’ın sahada eli kulağı olan futbolcuların bu soruya cevabı açıktır. Günümüzün popüler deyimiyle: Gazoz olma efsane ol!
Nasıl olmasınlar ki? Nihat Atacan, Fethi Heper, Muzaffer Çil, Kamuran Yavuz gibi isimlere bir de genç İsmail Arca eklenmiştir. İnegölspor’da başladığı futbolculuk kariyerine Eskişehir Fatihspor’da devam eden Arca, Eskişehirspor’un kurulması ile birlikte kendisini bir anda siyah kırmızı formayla bulur. Antrenmanlardaki performansı; disiplini ile nam salan Matay’ın gözünden kaçmaz ve ilk 11’de yer alır. Bu formayı uzun süre çıkarmayacağının ilk işaretini de bir nevi, Kasımpaşa karşısında verir. Kendi deyimiyle “yumurtadan yeni çıkmış civciv” gibi olsa da aslında tüm şehir o durumdadır. 22. dakikada Fethi Heper, pek alışkın olmadığımız kafa gollerinden biriyle skoru 1-0’a taşır ve takımın tarihindeki ilk gole imza atar. 16 dakika sonra ise ilk penaltı ve ilk penaltı golü gelir. Hakem Abdi Parlakay’ın ceza sahasını gösterdiği pozisyonu Mahmut Şölenişçi golle süsler. Genç İsmail ise birkaç yıl sonra teknik direktör olarak takımın başına geçecek olan Abdullah Gegiç’in öğütlerini şimdiden kanıksamış gibidir: “Pas verirken arkayı kontrol et!” İlk maçın heyecanına karşın bu profesyonel performansı ile İsmail Arca, ileride “ikinci memleketim” olarak adlandıracağı Eskişehir’ bağlanmıştır bir kere.
“Nasıl başlarsa öyle gider” demiştik, öyle de olur. Eskişehirspor; takım içi dostluğun zirve yaptığı, başkan Aziz Bolel’in tıpkı soyadı gibi hem eli hem de gönlü açık kişiliği ile birleşen yönetici zekası, Abdullah Matay’ın disiplini ve Eskişehir halkının takımına olan coşkusu başarıyı getiren unsurlardır. Coşkunun önemli bir nedeni de efsane Eskişehir tribünleridir elbette. Amigo Orhan efsanesinin doğuşuna ek olarak Feriha Abla’nın tribünlere getirdiği kadın seyirciler ile tribünler, aynı zamanda nezaketin de temsilcisi olurlar. Eskişehirspor; ilk kademede Bursaspor’un gerisinde kalsa da, Yükselme Grubu’nda namağlup şampiyonluğunu ilan eder. Kurulduktan bir yıl sonra kazanılan bu başarı, ilerleyen dönemlerde daha perçinlenecek; Genç İsmail 17 sene giydiği siyah kırmızı forma ile 520 maça çıkacak ve kaptanlık pazubandını koluna geçirecektir.
Kulüp tarihinde bugüne kadar hala kırılamayan bir rekorun sahibi olan İsmail Arca, şüphesiz o Kasımpaşa maçını unutamaz. Gerek efendi kişiliği gerekse oyuna olan aşkı ve yeteneği ile Türk futboluna çok şeyler kazandırmıştır. 1965’te dünyada iyi-kötü çok olay yaşandı ama “1965 Türk futbolu için harika bir yıldı; İsmail Arca profesyonel oldu.”
*Eduardo Galeano’ya saygılarımla…