Bir takıma müstakil sayı yapma fikrini ilk kez, 50. yaşını kutlayan Eskişehirspor ile hayata geçirdik. Futbol şehrindeki maceramız birkaç saat sürse de, ekip olarak unutulmaz bir deneyim yaşadık.
“Sabah 8’de Üsküdar’da!” Sezgin ve Mustafa için ideal bir saat ama ya benim için? Ekibin ‘Yılmaz Şen’i olarak sorun çıkarmam, sinirlenmem an meselesi! Ama vadedilen topraklar pek kıymetli; 60’ların sonunda, futbolda Anadolu devriminin yaşandığı şehirlerin en küçüğü Eskişehir -Göztepe ve Trabzonspor’a saygılarımızla-. Büyük bir zulüm yaşasam da saat 8’de ben de Üsküdar’dayım. Eskişehir yolculuğu başlasın!
Ekibin ‘Atom Karıncası’ Mustafa Koç ve ‘Baba Gündüz’ü Sezgin Rızaoğlu önde, ben arkada yolculuğumuz sürüyor. ‘Rıdvan Dilmen’imiz Batu ise yine sakat! En büyük beceriksizliklerimi yaşadığım kahvaltı sofralarının bir yenisi ile kendime az da olsa geliyorum. Yol, şimdi daha çekilir. Zaten kaptan pilot Mustafa, kısa sürede bizi Eskişehir’e ulaştırıyor. İlk hedefimiz, kulübün ilk üyesi Necdet Gengeç. Tabii bu ziyarette Necdet Bey’in sahibi olduğu restoranın şöhretinin de payı büyük. Necdet Bey, 1965 Haziran’ında kurulan kulübün birinci üyesi, muhakkak özel şeyleri vardır anlatacak fakat hafta sonu yoğunluğu nedeniyle konuşamayacağını belirtiyor. Bize göre hava hoş! Yemeğimizi yemek için büyük fırsat bu. İşte benim öğünlerim başlıyor! Balaban Kebabı’nı mideye indirip, Eskişehirspor’un altın çağında orta sahada harikalar yaratan Kamuran Yavuz ile olan görüşmemize doğru yola koyuluyoruz…
Birkaç gün öncesinden randevu aldığımız Kamuran Hoca, şu sıralarda kulübün altyapısında görev yapıyor. Aslında birkaç saat beklesek, onunla İstanbul’da da görüşebiliriz. Nitekim, takımıyla beraber İstanbul deplasmanı için yola çıkacak bir buçuk saat sonra. Tesislere varıyor ve orta saha efsanesinin kapısını çalıyoruz. İlk intiba önemlidir, Kamuran Yavuz’u görür görmez şahsen moralim bozulmuyor değil. 1965-1966 sezonundan bir Eskişehirspor fotoğrafında ayaktakilerin en sağındaki genç Kamuran’dan farksız. Ben ise 18 yaşımdan çok farklıyım artık! Hal hatır sorma merasimlerinden sonra mevzuya giriyoruz. Sahi söylemeyi unuttum, Kamuran Yavuz’dan bir ‘milli hatıra’ dinlemeye geldik. 17 Ekim 1970’te Köln’de oynanan ve kuşaktan kuşağa aktarılan 1-1’lik F.Almanya maçında milli takımın golünü atan isimden, o golü dinlemek temennisindeyiz. Tabii bunun yanında Gegiç’ten tutun da orta sahadaki mesai arkadaşları Vahap Özbayer ve ‘Koko’ Burhan’a uzanan bir muhabbet yapıyoruz. Kaçan şampiyonluklar ve kupa zaferleri de cabası… Artık gitme zamanı. Kamuran Hoca’yı yolcu ediyoruz İstanbul’a…
Sırada ‘Doktor’ Socrates’in siparişi var. Eskişehir’in Arifiye Mahallesi’nde kurulan bir amatör takım olan Arsenalspor’u araştırmak için şehre inme vakti. Arsenalspor, şehrin bir diğer efsanesi Amigo Orhan’ın da futbolla olan vuslatının gerçekleştiği mühim bir takım. Hoş, Necdet Gengeç’i ziyaret için de ilk ayak bastığımız yerdi Arifiye ama bu sefer daha detaylı bir ‘arazi çalışması’ var. “Bu takımı en iyi kim hatırlar?” sorusuna, oybirliği ile “Esnaflar” kararını alır almaz, dükkan dükkan gezsek de nafile; elde var sıfır. Sorumuzu yönelttiğimiz bir çakır keyif abimiz, emlakçı İrfan Koçak’a yönlendiriyor bizi. İrfan Koçak, 1. Lig’den 3. Lig’e kadar uzanan ‘çöküş döneminde’ Es Es forması giymiş, eski bir topçu. “Arsenalspor’u bilse bilse Salih Abi bilir.” diyor. Salih Parlaroğlu, kulübün ilk malzemecisi. Fakat bugünlerde takıma biraz küskün çünkü kutlamalara davet edilmemiş. Görüşmemizi reddetse de Salih Abi’ye saygılarımız sunuyoruz. İrfan Koçak’tan Arsenalspor hakkında bir şey çıkmasa da, en az onun kadar büyük bir hazineyi bize sunuyor. Unutulmaz takıma hizmet vermiş yıldızlar, artık bir telefon kadar uzağımızda!
Tabii teknik ekipten Haldun Girginer’in yardımlarıyla randevulaştığımız yıldızlar da var. Bunların ilki, Beşiktaş tarihinde de önemli yeri olan Süreyya Özkefe. Unutulmaz santrhaf, bizi evinde ağırlıyor. Eski stil mavi eşofmanlarıyla ‘Kaizer’ Beckenbauer’i anımsatan Süreyya Özkefe’den inanılmaz bir aile şefkati görüyoruz. Fotoğraflarla bir yolcuğa çıkıyoruz önce, ardından Sevilla maçını ve efsane Eskişehirspor’u yad ettiğimiz bir saat sonunda yanından ayrılıyoruz Özkefe’nin. Bir duble daha Arsenalspor araştırması yapsak da ‘… vardı, o bilir muhakkak.”lar ardı ardına geliyor. Çok fazla zamanımız yok. Ufak bir çi börek partisinden sonra efsane takımın müteahhiti Aydın Begiter’i ziyaret için tekrar yola çıkıyoruz. Bu arada ‘Atom Karınca’ Mustafa’da hala bir yorgunluk emaresi yok. “Ben olsam çoktan söylenmeye başlamıştım…” diyorum kendi kendime. Begiter için Ferhat misali dağları deliyoruz mamafih bir türlü ulaşamıyoruz kendisine. Unutulmaz yönetici, Eskişehir’den çok uzaklarda bu aralar. Fakat Mustafa’ya yol mu dayanır! Biraz uzun sürse de, İslam Çupi’nin tabiriyle ‘Çekik Gözlü Futbol Peygamberi’nin ofisindeyiz. Begiter, futbolun içinde olmasa da izleyici olarak kopamamış ayaktopundan. Televizyon ekranında hala bir yeşil saha seansı var. İlk anda pek gönüllü olmasa da, yarım saate razı olduğu görüşmemiz, iki saate yakın sürüyor. Kulübün kuruluşundan Fuar Şehirleri Kupası macerasına kadar öyle şeyler anlatıyor ki, “İngilizler bunu görse ikinci The Damned United’ı çeker.” diyoruz çıkışta. Artık veda vakti…“E, Arsenalspor’a n’oldu?” dediğinizi duyar gibiyim. Birkaç gün sonra ikinci seferimi gerçekleştiriyorum. Bu kez yalnızım. Sezgin’in Arena muhabiri kıvamında çalışmalarıyla bulduğu bağlantılarla Arsenalspor’a ulaşıyorum. Bir de işin kaymağı olarak “Fethi-Nihat-Ender filelere gönder!” diyor ve ‘Doktor’ Socrates’e paslıyorum… Ha unutmadan, Amigo Orhan olmadan bizce de Es Es sayısı olmaz tabii. Fakat efsane amigo, bu aralar sağlık sorunları yaşıyor. Onu çok rahatsız etmek istemiyoruz. Kendisi hakkında yazılan şık yazılarla, paylaşılan müthiş anılarla yetinelim şimdilik…
Eskişehir muazzam bir spor kenti olduğunu, şehrin içindeki stadyumdan kaldırımlarına kadar hissettiriyor. Şehri terk ederken şimdilerde bile pek büyük sayılmayan bu şehrin, 60’lardaki o ‘kasaba’ haliyle kazandığı başarılar daha da büyüyor gözümde ve bir kez daha bu efsane takıma kanım ısınıyor. İyi ki doğdun Eskişehirspor!