Her zaman turnuvalar daha çok hatırlanır. Peki ya eleme grupları? İlkler özelse Türkiye’nin Euro 96’ya gidiş yolu, ülke tarihinin en özel ve belki de en güzel macerasıydı…
Türkiye futbolu son 20 yılda daha öncesinde hayal bile edemediği başarıları yaşadı. Milli takımı düzeyinde iki yarı final ve bir çeyrek final oynadı. Yapılan dereceler üst düzeydi, oynanan futbol görkemliydi ama belki de en heyecan verici serüven 1994-1995 yıllarına damga vuran maçlardı. Zaten her şey orada başladı!
Geriye dönüp bakılınca o günlere “Türkiye’de futbolun emekleme dönemi’’ deniyor. Oysa o zamanlar bir emekleme durumu dahi akıllardan geçmiyordu. Ne de olsa emekleme, yürümenin büyümenin ilk müjdesidir. Türk futbolu o zaman bu müjdeyi verecek durumda bile değildi. İtalya 90 Elemeleri büyük bir heyecan yaşatsa da sonu hüsrandı. Euro 92 Elemeleri’nde puan almak bir yana tek golü son maçta penaltıdan Rıza Çalımbay atmıştı. 1994 Dünya Kupası Elemeleri istatistiksel açıdan daha başarılıydı ama ortada San Marino’yu deplasmanda yenemeyen bir takım vardı. Değişim zamanı gelmişti.
O dönem ülke futbolunda uluslararası heyecan yaşatanlar ise yeni yeni isimleri duyulan genç oyunculardı. Ülkeye biraz teselli, biraz umut vermişlerdi. Serpil Hamdi Tüzün yönetimindeki Genç Milli Takım, 1992 yılında Avrupa şampiyonu oldu. Bir sene sonrasında, ülkenin geleneksel olarak çok önem verdiği Akdeniz Oyunları’nda şampiyonluk geldi. O takımı çalıştıran Fatih Terim, 1994 Elemeleri’nin son iki maçında Sepp Piontek’ten boşalan göreve getirilmişti. Koltukta ne kadar kalacağı belirsizdi, ama herkes kendi şansını yaratır misali, Türkiye -formalite icabı gözükse de- üst üste iki maçı da kazanarak yüzlere tebessüm bırakmıştı. Polonya’yı İnönü Stadı’nda 2-1 yenen takımın gollerini 22 yaşındaki Hakan Şükür ve 25 yaşındaki Bülent Korkmaz atacaktı. Her şeyin başlangıcını anlatırken yer alması gereken belki de bu iki isimdi. İkili, daha sonraları senelerce milli takımın kaptanlığını -hem de en başarılı döneminde- yapacaktı.
Berbat başlayan 94 Elemeleri, grubun namağlup lideri Norveç’e ilk ve tek mağlubiyetini Kadıköy’de yaşatarak sona erdi. 2-1 biten maç büyük bir coşkuya neden olmuş ve gözler Euro 96’ya çevrilmişti. Futbolseverler, İngiltere’de düzenlenecek turnuvaya gitmenin hayalinden çok, en azından heyecan duyabilecekleri bir eleme grubu yaşamak istiyordu. Çok daha fazlası oldu!
Fakat elemelerden önce oynanan hazırlık maçları pek iç açıcı değildi. Takım, Dünya Kupası’nda final oynayacak İtalya’ya 3-1, iki sene sonraki Euro 96’nın finalisti Çek Cumhuriyeti’ne 4-1 mağlup oldu.
7 Eylül 1994 günü ise asıl macera başladı.
Türkiye, gruplara Macaristan ile oynayarak başlayacaktı. Aynı gün Milliyet Gazetesi’nin manşetinde Tanju Çolak vardı. Bir önceki neslin büyük golcüsü Bayrampaşa Cezaevi’ne girmişti. Sabah saatlerinde onun ‘mapus’ fotoğraflarına bakanlar, akşam saatlerinde yeni kral Hakan Şükür’ün golüyle ve asistiyle ayağa kalkacaktı. Nep Stadı’nda (Daha sonra Ferenc Puskas adını alacak) oynanan maça Türkiye eski alışkanlıklarından kopamayarak başladı. Henüz 4. dakikada geriye düşen ay-yıldızlılar, soyunma odasına da 2-0 geride girdi. İki gol de yan toptan gelmişti.
Fatih Terim’in elemelerdeki ilk oyuncu değişikliği ise onun özelliklerini en iyi anlatan şekilde gerçekleşti. 29 yaşındaki libero Gökhan Keskin oyundan çıkmış ve 2-0 gerideki takıma takviye olarak 22 yaşındaki hücum oyuncusu Arif Erdem katılmıştı. Türkiye, artık gençleşiyordu ve hücumu düşünüyordu. Oyuncuları, hocalarının verdiği mesajı algılamakta zorlanmadı.
Bir önceki Polonya maçında iş başında olan ikili Macaristan’da da sahne aldı. 66’da Hakan Şükür umutlandırdı, dört dakika sonrasında Hakan’ın asistinde Bülent Korkmaz skora dengeyi getirdi. Maç 2-2 sona erdi, deplasmandan 1 puanla dönüldü. Ama çok daha fazlası kazanıldı. Manşetlerde yer alan ‘Hoş geldin umut’ ifadesi ülkenin üzerine yerleşen havayı en net şekilde anlatıyordu.
Türkiye, ikinci maçtaki rakibini daha önce hiç yenememişti. Bu takım ne İngiltere, ne İtalya ne Almanya’ydı. Dünya futbolunda pek adı anılmayan İzlanda, daha önce oynadığı 6 maçta da Türkiye’ye zorluk çıkarmıştı. Hatta 1990 Elemeleri’nde yaşanan güzel günlere son veren de İzlanda maçlarında kaybedilen puanlardı. 1990 Elemeleri’nde ter döken Engin İpekoğlu, Recep Çetin, Gökhan Keskin, Oğuz Çetin gibi isimler yine kadrodaydı fakat bu sefer yanlarında ülke futbolunun gözbebeği haline gelen genç isimler vardı. Bir de o sezon ikinci baharını yaşayan, 30’larına merdiven dayayan Saffet Sancaklı!
O sezon Galatasaray forması giyen Saffet Sancaklı, gösterdiği performansla yeniden milli takım havuzuna dahil olmuştu. Golcü oyuncu, Terim’in ona olan güvenini boşa çıkarmadı ve İzlanda maçının ilk yarım saatinde fileleri iki kez havalandırdı. Zor geçmesi beklenen maç ise adeta şova dönüştü. Her zaman İzlanda savunması karşısında zor anlar yaşayan Türk takımları, bu sefer iki uzun santrforuyla rakip sahada hâkimiyet kurdu. Oğuz Çetin ve Arif Erdem’in yıldızlaştığı maçta milliler adeta resital yaptı. Hakan Şükür iki gol attı, Sergen Yalçın kariyerinin en güzel gollerinin birini atarak hem manşetlere çıktı hem de maçın yardımcı hakeminden özel tebrik aldı. Türkiye tam 40 yıl sonra bir maçta beş gol birden attı.
5-0 biten maç ülkeyi bayram yerine çevirdi ama aynı 90 dakika içinde iki tane sakat verildi. Hakan Şükür’ün ikinci golünü attığı sırada çenesine aldığı darbe onu oyundan çıkardı ama kariyerine de darbe vurmadı. Fakat maçın hemen başında kaval kemiği kırılan Orhan Çıkrıkçı bir daha eski formunu yakalayamadı. 86. dakikada yerini Rüştü Reçber’e bırakan Engin İpekoğlu ise devam eden yıllarda genç meslektaşının gölgesinde kaldı.
İzlanda maçında oluşan bayram havası, İsviçre karşılaşmasının öncesine de sirayet etti. Büyük coşku ülkenin genelinden İstanbul’un üzerine yoğunlaştı. Kritik mücadele için 22.000 bilet satıldı. Her şey çok güzeldi ama sonuç iyi değildi! 15 dakikada 2-0’lık skoru yakalayan İsviçre, Aralık ayında oynanan maçta stadyumda buz kestirdi. Bir önceki İzlanda maçında formayı kapan Rüştü Reçber, yaptığı hatalarla eleştiri oklarının hedefinde oldu. Recep Çetin’in orta sahadan attığı unutulmaz gol ise sadece skoru değiştirdi. Fatih Terim 2-1’lik yenilginin faturasını Rumen hakem Ion Craciunescu’ya kesse de TFF Başkanı Şenes Erzik aynı fikirde değildi. Yine de maç sonunda bir Türk muhabir, İsviçre’nin teknik direktörü Roy Hodgson’a “Hakemi satın mı aldınız” diye sormaktan geri kalmadı. Sonuç olarak Türkiye, sahadan mağlubiyetle ayrılmıştı ama ilk 3 maç sonunda toplanan 4 puan da hiç fena değildi. Türkiye 1995 yılına 9 puanlı İsviçre ve 6 puanlı İsveç’in arkasından üçüncü sırada girdi.
Yılın ilk maçı Mart ayında oynandı ve rakip İsveç’ti. Milli maç havasına yavaş yavaş girilirken televizyonlarda yayınlanan bir reklam aradan 20 sene geçmesine rağmen hâlâ akıllarda. Bir çikolata reklamında Fatih Terim’in sözünü keserek soyunma odasına giren minik Volkan Firik, bir anda ülkenin sevgilisi oldu. 69 saniyelik reklamın gösterime girmesinden kısa bir süre sonra ise İsveç maçı oynandı. Reklamın starı da tribündeydi. Bütün pozitif havaya ve coşkuya rağmen yaklaşık 9 ay önce Dünya Kupası’nda fırtına gibi esen İsveç, golü buldu. Daha sonra Süper Lig’de de top koşturacak olan Kenneth Andersson 23. dakikada attığı penaltı golüyle golle İnönü Stadı’nda İsveç’i 1-0 öne geçirdi.
Fatih Terim zorlu maça sürpriz bir değişiklikle başlamıştı. Milli takımın vazgeçilmezi olan Oğuz Çetin, ilk 11 yerine yedek kulübesindeydi. Fakat devrenin sonlarında sakatlanan Ertuğrul Sağlam’ın yerine giren de o oldu. Oğuz’un yokluğunda ise kaptanlık pazubandı dört buçuk sene sonra milli takıma çağrılan Metin Tekin’deydi. Bir önceki kuşak, gençleri ittirmek için görev başındaydı.
İkinci yarıda yapılan değişikliklerde sonra oyunun kontrolü tamamen Türkiye’ye geçti. Rakip kaleyi abluka altına alan Terim’in öğrencileri, İsveç gibi fizikli bir takıma 10 dakika içinde iki gol attı. 63’te Emre Aşık; 2008’deki Hırvatistan maçının benzeri bir kafa vuruşuyla topu kalenin içine bıraktı. 73’te ise Oğuz’un ortasında Sergen Yalçın, kariyerinde çok az attığı kafa gollerinden birini filelerine yolladı. 2-1. Bu kritik üç puan gruptaki dengeleri değiştirmişti. Türkiye İsveç’i puan durumunda geride bırakarak yeniden zirveye ortak oldu. Aynı gün İsviçre’nin Macaristan deplasmanında 1 puanı zor kurtarması da Türkiye’nin yolunu açtı.
Türkiye, eleme gruplarında çoğu zaman başarısızdı. Bazen, kendi çapında yüksek doz heyecanlar yaşasa da hiçbir zaman bir üst seviyeyi tadamamıştı. O son adımı atmakta zorlanılmıştı. O son adımın ilk kıvılcımı Nisan ayında İsviçre’de ortaya çıktı. Türkiye, lider İsviçre’ye konuk olduğunda en az bir puanı hedefledi ama umduğundan daha fazlasını buldu.
Bern’de oynanan maçta adeta tarih yazıldı 17. dakikada kafalardan seken topu, kafa golleriyle tanınan Hakan Şükür muhteşem bir sol ayak vuruşuyla tamamladı ve kariyerinin en güzel gollerinden birini attı. İsviçre beraberlik golünü savunma oyuncusu Marc Hottiger ile, 37. dakikada buldu. İlk 45 dakika 1-1 sona erse de Fatih Terim eleme grubu maçlarında ilk defa devre arasında oyuncu değişikliği yapmadı. İsviçre deplasmanında futbol dersi veren Türkiye, golü de 56. dakikada buldu. Ogün Temizkanoğlu, şık bir vuruşla, arkasında Türk taraftarların bulunduğu kaleye golünü attı. Mücadele 2-1 sona erdi ve Türkiye 37 yıl sonra ilk defe Avrupa Şampiyonası eleme grubunda liderlik koltuğunda oturdu. Bunda Macaristan’ın yine katkısı vardı. Bir önceki maç gününde İsviçre’ye çelme takan Macarlar, bu sefer de İsveç’i 1-0 mağlup etti.
Karşılaşmanın sonunda düzenlenen basın toplantısında Fatih Terim iddialı açıklamalarına devam ederken cep telefonu çalar. Arayan eşi Fulya Terim’dir. Fulya Hanım’ın sözleri duyulmaz ama Terim, hayat arkadaşına ‘’Merak etme, bizi çok güzel günler bekliyor’’ der. Terim, yanılmadığını seneler içinde kanıtlar.
Geriye üç maç kalmıştı! Ama Türkiye futbolcularının formda olduğu 1994-95 sezonu sona ermişti. Bir ara yaşanacaktı ve oyuncuların nasıl geri döneceği belirsizdi. Nisan ayındaki İsviçre maçından sonraki ilk maç Eylül ayında Macaristan ile oynandı. Macaristan puan durumuna bakınca önemli bir rakip olarak görülmüyordu. Ama Macaristan takımının toplumsal hafızada simgesel bir önemi vardı. Türkiye başarısız geçen yıllarında sadece tek bir zaferini çocuklarına anlatabilmişti. 1956 yılında oynanan ve 3-1 sona eren Macaristan maçı, Türk futbolunun tepe noktası olarak kalmıştı. Aradan geçen 39 senede Macaristan’ı mağlup etmek nasip olmamıştı. Fakat belki de Türkiye ilk kez bu kadar güçlü ve kendinden emindi. Maçın ilk dakikasından itibaren de bunu hissettirdi. Hakan Şükür ilk yarım saat içinde attığı iki kafa golüyle maçı kopardı. Hami Mandıralı gollerin ikisinde de asisti yapan isim oldu. 2-0’dan sonra maçı tutmayı hedefleyen Fatih Terim belki de ilk defa maç içinde savunmaya verdiği önemi arttırdı. Devre arasında Sergen Yalçın’ın yerine Tolunay Kafkas’ı sahaya sürdü. Maçın son anlarında ise Hami Mandıralı’yı oyundan çıkarken stoper Bülent Korkmaz sahadaydı. Sonuç olarak Türkiye maçı gol yemeden tamamladı ve üç puanı cebine koydu. İsveç ile İsviçre arasındaki mücadele 0-0 sona erince Türkiye günü en kârlı kapatan takım oldu. İsveç hemen hemen yarış dışı kalmıştı. İzlanda maçından alacağı galibiyet işi bitirecekti!
Son iki maç öncesi Türkiye, İsviçre’nin bir puan gerisindeydi. Liderlik İngiltere biletini otomatikman getirecekti, ikinci sırada kalmak ise ufak bir ihtimal de olsa play off oynatabilirdi. İzlanda da, eleme gruplarında Türkiye’ye çelme takmayı kendisine misyon edinmiş bir ülkeydi. O turnuvada da benzer bir dert çıkarması olasıydı ve İzlanda-Türkiye maçı da 0-0 sona erdi. Deplasmandan alınan bir puan yine önemliydi ama iş tam olarak bitmemişti. Türkiye ikinciliği garantilemişti ama ikincilik yeterli değildi. 8 grubun lideri ve 6 tane en iyi ikinci otomatikman İngiltere vizesi alacaktı. Diğer iki ikinci ise play off oynamak zorunda kalacaktı. Türkiye’nin İsveç’e yenilmesi gözlerin Hollanda-Norveç maçına çevrilmesine neden olacaktı. Bir puan ise tarihi bir başarı için yeterli olacaktı.
Bu hesapların hiçbirine gerek kalmadı. Fakat İsveç deplasmanı oldukça zor geçti. Türkiye iki kez yenik duruma düştü. 25. dakikada Niclas Alexandersson İsveç’i öne geçirdi. Türkiye devreye 1-0 geride girdi. Terim yine devre arasında değişikliklere gitti. Sürpriz bir şekilde forma şansı bulan Halil İbrahim Kara yerine Kemalettin Şentürk; Oktay Derelioğlu’nun yerine de Arif Erdem’i sahaya sürdü. Bu değişiklikler golü getirdi. 63. dakikada Ogün’ün ortasında Hakan Şükür arka direğe koşusunu iki uzun İsveç savunmacısının arasından yükselerek kafa golüyle tamamlamış oldu. Fakat beraberlik sadece bir dakika sürdü. Beraberlik golünün anonsu yapılırken kazanılan duran topta müthiş bir organizasyona giren İsveç takımı, 20 yaşındaki Jörgen Petterson’un son dokunuşuyla bir kez daha öne geçti. Türkiye ilk goldekine benzer bir pozisyonla yine beraberliği yakaladı. Ogün bu sefer yerden ortaladı, ön direkteki Ertuğrul Sağlam’dan önce topa dokunan Patrik Andersson kendi kalesinin filelerini havalandırdı. Kalan sürede başka gol olmayınca Türkiye, 2-2’lik skorla İngiltere’ye gitme hakkı kazandı. Zaten maçı kaybetmiş olsaydı bile Hollanda’nın Norveç’i yenmesi sayesinde yine mutlu sona ulaşacaktı ama oraya bakmasına gerek bile kalmadı.
Türkiye, daha önce benzerini yaşamadığı bir heyecandan başarıyla çıkmıştı. O günün futbol ikliminde kimseye inandırıcı gelmiyordu. Beşinci kategori takımı kendisini Avrupa’nın en iyi takımlarının arasında bulacaktı. Öyle ki İsveç maçından sonraki basın toplantısında karşısında Türk gazetecileri gören Fatih Terim, hem şaşkınlığını hem de kendine has iddiasını ortaya koymak adına sözlerine ‘’Galiba İngiltere’ye gidiyoruz değil mi çocuklar?’’ sorusuyla başlamıştı.
Evet Türkiye, İngiltere’ye gitmişti. Turnuvanın kendisi belki başarısız geçmişti ama orada olmak yeterdi. Üstelik İngiltere sadece bir adım oldu, gerisi arka arkaya geldi. 90’lı yıllarını Avrupa Birliği’ne girmek için çabalayan Türkiye, bu hedefine hâlâ ulaşabilmiş değil. Fakat Türkiye futbolu, o sınırları 1995 yılında aşarak kendisini kıtanın en iyileri arasına soktu.