Çeviri: Gizem Denizcioğlu
Dünya Kupası tarihinin en unutulmaz anı hangisi? Bu soruya, herkesin ayrı ayrı cevabı olacaktır. Ama kuşkusuz 1994 Finali’ndeki o an, sıralamada zirve için rahatlıkla mücadele eder. Takımını finale kadar çıkaran Roberto Baggio, topun başına gelir ve penaltıyı kalenin üstünden dışarı atar! Brezilya, şampiyonluğu kutlarken, Roberto Baggio’ya hiç hak etmediği bir hüznü yaşamak kalmıştır…
Kupanın en büyük hikâyelerinden birine sahip olan İtalyan 10 numara Roberto Baggio, FourFourTwo’nun 1995 tarihli 10. sayısında verdiği röportajda, o dramatik ABD yazına, futbola ve hayata bakışına dair birçok şey var. Karşınızda o röportaj:
Futbolsuz yaşayabilir miydin?
Seni uzun süre kendisine bağlayacak bir meslek seçtiğinde hayatın aşağı yukarı şekilenmiş oluyor. Bir futbolcunun kariyeri kısa sürelidir ama hayat benim için cebinde hala sürprizler taşıyor.
Geleceğini nasıl görüyorsun?
Önemli olan şey kazanmak. Lig ve ardından Dünya Kupası, büyük umutlarım var.
Oyundan hâlâ keyif alıyor musun?
Evet. Bir golü hazırladığın ya da bir tane attığın zaman bu hâlâ inanılmaz bir keyif.
Peki, 90 dakikanın sonunda nasıl hissediyorsun?
Sonunda önemli olan şey kazanmış olmak. Başarılabilecek her şeyi başarmışsan bundan zevk alabilirsin. Oyun için konuşursak, zafere ulaşmak adına her şeyini ortaya koyduğundan emin olmalısın, hiçbir pişmanlığın olmamalı. Aynı zamanda heyecanlı ve istekli de olmalısın. Takım arkadaşlarım arasında benimsetmeye çalıştığım şey de buydu.
ABD’ye, 1994 yılına dönersek, İrlanda’ya karşı İtalya için işler kötü başlamıştı.
Evet. İrlanda gol şansını erken yakalamıştı. Gol, oyun planımızı tamamen değiştirdi ve o andan itibaren bildiğimiz şekilde oynamakta çok zorlandık. Ve, çok büyük bir psikolojik baskı altındaydık.
Oyun planını değiştirmek takım için zor muydu?
İrlanda bizi baskı altına almak ve bizim her zaman oynadığımız şekilde oynamamızı engellemek için hazırlanmıştı. Tehlikeye girer girmez, defansların ve kalecinin bizim yarı sahamıza ulaşan uzun toplarıyla, hemen oyunun temposunu düşürüyorlardı.
İşler, Norveç’e karşı daha da zorlaştı. Oyundan alındın çünkü Pagliuca kırmızı kart görünce, değişiklik hakkını seninle kullandılar. Nasıl hissetmiştin?
Bir futbolcu asla oyun dışında kalmayı sevmez özellikle de ne yapabileceğini gösterme şansı yakalamışken. Hele bir de Dünya Kupası’ndaki ikinci maç söz konusuysa ve ilkini de kaybetmişsen bu daha da kötü. Bunun (oyundan çıkmanın) olduğuna inanamıyordum. Ama pozitif düşünmek ve Meksika’ya karşı oynayacağımız önümüzdeki maça odaklanmalıydım. Burada hayati önem taşıyan şey, her zaman Dünya Kupası’nı kazanabileceğine inanmak.
Peki nasıl tepki verdin?
Daha da kararlı oldum. Turnuva benim için oldukça önemliydi ve bunu başarabileceğimize inanıyordum. Ama daha çok hücum yapmamız gerekiyordu. O zamana kadar benim için önemini kanıtlayamamıştım. Top bizden yana değildi. Gol şansı bulmakta dolayısıyla gol atmakta da çok zorlanıyorduk. İlk maçlarımızda sadece bir tane geniş alan oyunundan bir tane de kornerden gol bulabildik.
Sonra da takımın lideri oldun…
O zamanlar takım arkadaşlarıma söyleyecek çok şeyim olduğunu hissediyordum. Ne söylediğini ifade edebilmek benim için olduğu kadar onlar için de önemliydi. Kendimizi içine soktuğumuz bu durumdan çıkarmak için bir şekilde içimizdeki gücü tekrar bulmamız gerekiyordu.
Ve bu ‘Nijerya Mucizesine’ sebep oldu?
Zaman ilerledikçe kendi kendime daha çok, “Bu mümkün değil, kesinlikle bu takıma karşı kaybedemeyiz” diyordum. Nijerya’ya yenilmiş bir şekilde İtalya’ya dönmek kesinlikle bir seçenek değildi. Kramplarım olmasına rağmen, en çabuk şekilde durumu tersine çevirmek için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Ve o andan iki dakika sonra, gol attım. Yapabileceğime her zaman inanmıştım.
Taraftarlar ve basın tarafından o kadar kötülendikten sonra tekrar sevilen tarafta olmak nasıldı?
Futbol böyle bir şeydir. Bir uçtan başka bir uca gidersin. Eğer işler kötü gidiyorsa, gitmeni isterler; eğer işler iyi gidiyorsa, kahramansındır.
Önemli anda oyununu bir üst seviyeye çıkartırdın. İyi futbolcu ve büyük futbolcu arasındaki fark bu mudur?
Harika futbolcu her zaman fark yaratır. Ama en önemli şey, her şeyini ortaya koyduğunu hissetmektir. Diğerlerinin ne dediğinin hiçbir önemi yok. Bunu içinde hissetmelisin. Belki de beni diğer futbolculardan ayıran şey bu. Los Angeles’taki finali kaybetmiş olsam bile.
Nasıl oldu da Dünya Kupası finaline bu kadar yakın olmanıza rağmen Bulgaristan maçının sadece son 30 dakikasında iyi oynadınız?
Bu bütünüyle tecrübe ve sonuçla ilgiliydi. Bulgaristan’a karşı ilk kez, daha düz bir şekilde oynuyorduk . Daha önce yapabildiğimiz bir şey değildi.
Değişimin sebebi neydi?
Tamamen farklı bir maçtı. Finale gidebilmek için oynuyorduk. Hepimiz sorumlu hissediyorduk, her şeyimizi ortaya koymaya hazırdık.
Daha öncesinde de durum bu değil miydi?
Baskı çok daha fazlaydı, ite kaka da olsa yarı finale kadar gelmiştik ve sakince bu durumun içinden çıkmalıydık. Ve o maçtan sonra, final bizi çağırıyordu. Bunu çok yakınımızda hissetmiştik.
Penaltıyı neden kaçırdın?
Penaltı noktasından gol atmak için en önemli şey; tamamen konsantre durumda olmak. O penaltıyı attığımda, ben bu durumda değildim. Penaltıyı atarken daha önce kariyerimde hiç direk üzerinden vuruş yapmamıştım. Direğe vurdum, yandan dışarı attım ama hiç topu gökyüzüne dikmemiştim. Aslında bu işlerin benim için doğru olmadığının bir işaretiydi, konsantre değildim. Ve o sırada oldukça yorgundum.
Yani Brezilya hak ederek mi kazanmıştı?
Sonuç ne olursa olsun, uzun bir dört yıllık hazırlık periyodundan sonra oldukça şaşırtıcı buluyorum, en sonunda kazananı penaltı atışları belirliyor. Belki de Dünya Kupası’nı kaybettiğim için bunu söylüyorum. İtalya ya da Brezilya, performanslarına bakılmaksızın, kazanmayı hangisi hak ederse hak etsin, hangisinin dünya şampiyona olduğuna karar vermenin bir yolu yok.
Dünya Kupasına dair en çok hatırladığın anıların neler?
Hatırladığım çok şey var. Daha kararlı bir futbolcuya dönüşmemi, beş gol attığımı ve daha sonra en kritik anda, finalin sonunda, sakatlığımı ve penaltıyı kaçırışımı hep hatırlayacağım. Bir kaç gün içinde en tepeden yerin dibine inmek… Bütün duyguları sonuna kadar deneyimledim. Ama her zaman mağlubiyeti hissedeceğim. Bir daha bu şansı yakalayamayacağını bildiğin, senin için çok kutsal bir şeye bu kadar yakın olmak çok zor.
Finalde oynamamayı hiç düşünmüş müydün?
Asla. Tek bacağımla oynamam gerekseydi bile oynardım.
ABD ’94 Avrupa Şampiyonası Elemelerindeki performansını nasıl etkiledi?
Oldukça kötü başladık ve birçok değişiklik yapmamız gerekti. İtalya Ligiı oldukça yorucuydu ve Dünya Kupası’nda da oynayan futbolcular yenilenme şansı bulamadı. Ve bunun için para alıyorduk.
Bunun en iyi örneği Hırvatistan yenilgisi olur.
Evet. Berbat Avrupa mücadelemizde, bardaktaki son damlaydı. (Slovenya ile beraberlik, Estonya’ya karşı galibiyetler, Palermo’da Hırvatistana karşı bir yenilgi ve Ukrayna’ya karşı bir galibiyet.) Ama bu bizi engellemedi. Hırvatistan’la işimiz çok zor olsa da o zamana kadar dört galibiyetimiz ve bir beraberliğimiz vardı ve Avrupa Şampiyonası’nın bir parçası olmayı gerçekten çok istedim.
Yenilgiden sonra neden Arrigo Sacchi’yi eleştirdin?
İşler kötü gittiğinde mutlaka uğraşılacak problemler vardır. Ama ben böyle durumlarda insanların kendilerin,i basının gözünden değil de kendi bakış açılarıyla yargılamasını tercih ederim.
Daha maceracı bir takım mı istemiştin?
Ben değil, taraftarlar ve gazeteciler istedi. Bu, başka bir şey. Ben, sadece kazanmak istedim.
İtalyan takımının geleceği nasıl?
Her takım; yeniden yapılanmak, bir stil oturtabilmek, uyumsuzlukları ve gücü keşfedebilmek için zamana ihtiyaç duyar. Önümüzdeki Dünya Kupası’nda en yüksek standardımıza ulaşacağımızdan emin olmak için bu zamana ihtiyacımız var.
1996’daki Avrupa Şampiyonası finalleri ne kadar önemliydi?
Bizim önceliğimiz de o idi. Özellikle de önümüzdeki Dünya Kupası’na hazırlanmak açısından. Eğer 1998’de Fransa’da iyi oynayacaksak, 1996’da İngiltere’de de iyi oynamalıydık. Tüm bunların dışında, bir şeyleri yoluna koymak için zamanımız olması ve insanların bir süre sırtımızdan inecek olması önemliydi.
İtalyan kulüpleri Avrupa’da çok iyiyken İtalya Milli Takımı (The Azzurri) neden 1982’den beri hiçbir şey kazanamadı?
Dünya Kupası’nda bazı iyi sonuçlarımız var: 1990’da üçüncülük, 1994’te ikincilik. Ve 1998’de Fransa’da dünya şampiyonu olacağız!
Juventus’un da milli takım gibi bir geçiş evresinde olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bu sezon işleri yoluna koyacağımıza ve eski yerimize döneceğimize inanıyorum. Kulüp bazında, yönetim bazında ve özellikle sahada değişiklikler oldu. Herkes bir takım olarak çalışmayı ve oynamayı istiyor. Yeniden hevesliyiz.
Baggio’nun formuna dönmesiyle, Vialli de en iyi haline dönecek ve Del Piero da her maçta gelişecek… Juventus’un bütün bu yolları aşabileceğini düşünüyor musun?
Kesinlikle. Şampiyonluğu kazanmak için çalışıyoruz. En iyi seviyeye ulaşabilecek oyuncularımız var ama bunu başarabilmek bir diğer önemli şey.
Bu yıl Alessandro Del Piero adında genç bir futbolcu ortaya çıktı. Sence gelecekteki Roberto Baggio olur mu?
Bilmiyorum. Çok iyi bir futbolcu olmak için her şeye sahip. 20 yaşında Juventus gibi bir kulüp için oynama şansına sahip oldu ve çok da gerekli olmamasına rağmen baskıyla nasıl başa çıkacağını oldukça çabuk öğrendi.
Roberto Baggio ile mi?
Benimle ya da bensiz. Birlikte çok iyi oynayabileceğimizi çoktan kanıtladık.
Önde Ravanelli ve Vialli ile senin de onların hemen arkasından destek verme şansın olur mu?
Hayır. Bu bütünüyle oyunun akışına bağlı. Nerede oynayacağıma ben karar veririm. Demek istediğim, eğer ben de önde oynarsam forvetleri kim destekleyecek?
Sahada hareket özgürlüğün var.
Yetenklerime göre, evet. Benim işim fark yaratmak, üretici olmak ve gol atmak. Takımın karmaşık bir dengesi vardır. Golü atmak için diğer oyuncuların her hareketinden en iyi verimi almam gerekir. Kaleci, defans, topu kazanan orta saha oyuncular. forvetler de… Çünkü onlar benim için alan yaratırlar, bana çözüm sunarlar. Bütün oyuncular kendimi tamamen göstermeme izin verirler. Onlarsız ben bir hiçim. Gol sadece kazandırdığı zaman önemlidir.
Juventus’daki amacın nedir?
Kazanmak. En önemli şey bu. Kadroya girmediğim zamanlarda bile istediğim şey hep bu.
AC Milan’ın düşüşte olduğunu söyleyebilir misin?
Milan’ın düşüşte olduğunu söyleyemezsin. Çok iyi oyunculardan oluşan çok büyük bir takım. Bir takım çok fazla kazandığında gayelerinin yeniden değerlendirilmesi doğal, bu sonuçları sürekli alabilmek zor olan şey zaten. Bir ünvan kazandıktan sonra bazı şeyleri sorgulamaya başlamak zorundasın. Kendinden eminsindir ama aynı zamanda her şeye yeniden başlamak zorundasındır. Avrupa Kupası’nı ve diğer şampiyonaları kazandıktan sonra Milan için bu performansı devam ettirmek zor olacaktır. Ama ne oyuncuların kalitesinden ne de takımdan şüphe edilemez. Bu, özünde psikolojik bir problemdir. Herkes senin kazanmana alıştığında kaybedebileceğine inanamıyorlar.
Roberto Baggio nasıl geliştirilebilir?
Her yönde. Potansiyelimi tamamen gerçekleştirebildiğimi düşünmüyorum. Hâlâ yapmak istediğim çok fazla şey var, çalışmak ve daha da iyi olmak istiyorum. Ancak hiçbir şey için güç harcamamam gerektiğini düşündüğüm zaman kariyerimin sonuna ulaşacağım. Oynamayı bırakacağım gün, o gündür. Bugün, en iyi performansımı sergilemek istiyorum.
Futbol kişiliğini değiştirdi mi?
Yaşadığım tecrübelerden dolayı, evet. İyi ve kötü yönde değişiklikler oldu. Şu kesin ki, işler yolunda gittiğinde tutup bunun farkına varacak, olanları analiz edecek zamanın olmuyor. İşler yolunda gitmediğinde, bir süre geride durman gerekiyor. Ancak o zaman sana ne olduğunu anlayabiliyorsun. Bu şekilde olgunlaşıyorsun. Her meslekte olduğu gibi burada iyi ve kötü yanlar var ama ne olursa olsun en önemli şey şu ki, kendi içinde huzurlu hissetmelisin. Birçok insanla tanışıyorsun ve hepsiyle iyi geçinemezsin. Seçimlerini yapmak ve onlara sadık kalmak zorundasın.
Roberto Baggio’yu nasıl tarif edersin?
Bu oldukça hassas bir konu. Sıradan bir insanım, profesyonel futbolcu olmak dışında kimseden bir farkım yok. Yeteneklerimin ne olduğunu söylemek oldukça zor. Ya da hatalarımın ne olduğunu söylemek. Hepsinden de oldukça fazla var.
Bir Budist olarak, nirvananı ne olarak görüyorsun?
Budist olmak benim neşeyi ve huzuru bulmamı sağladı. Saha içinde ve saha dışında. Futboluı bıraktığım zaman eşim ve çocuklarımla mutlu olmak istiyorum. Şu için benim mutluluktan anladığım bu.
Juventus’la şampiyonluğuı kazanırsanız at kuyruğunu keseceğine söz verdin.
(Gülüyor) Dört yıl önceydi, şu an geçerliliği yok. Artık sırtımın altına kadar uzanmasını tercih ediyorum.