Türk futbolunun zirvesidir 2002. O yıl, Güney Kore ile Japonya’nın ortaklaşa düzenlediği Dünya Kupası’na Türkiye, 48 yıl aradan sonra ikinci kez katılma başarısı gösterirken, aldığı dünya üçüncülüğüyle de tarihi başarıya imza atar. O takımın unutulmaz kalecisi Rüştü Reçber ile bu başarıyı, geçmiş dünya kupalarını ve bugünkü konuştuk.
Bu ayki konumuz “Dünya Kupası Finalleri”. Siz de 2002 yılında finalin eşiğinden döndünüz. İlk kez kupaya katıldığınızda ne hissetmiştiniz? Sonuçta 48 yıl sonra ilk kez kupaya katılıyorduk.
Katılmaya hak kazandığımız ilk Dünya Kupası’na ülkenin ekonomik durumundan dolayı gidememiştik. İkincisinde, kura çekiminde küçük bir çocuğun Türkiye’yi çekmesiyle katılmıştık; 1954 yılında. Aradan gecen 48 yıl boyunca katılamamıştık. Katılmak, ben ve arkadaşlarıma 2002 yılında nasip oldu. Türk futbol tarihinde şanslı sayılacak kişiler olduk. Hissettiklerimiz, 70 milyonluk bir ülkeyi temsil etmenin verdiği gururu ve onuru taşımanın kimseye nasip olmayacağını anlamaktı. Yerimizde olmak isteyen binlerce futbolcunun olduğunu bilmekti…
Peki izlediğiniz ilk Dünya Kupası finalini hatırlıyor musunuz? O maçtan neler kaldı aklınızda?
1986 Dünya Kupası. 13 yaşındaydım. Finalde Federal Almanya -Arjantin oynamıştı. Maradona’yı o maçta ilk kez izlemiştim. Hatta tüm golleri dün gibi hatırlıyorum.
İtalyan kaleci Buffon, 1990 Dünya Kupası’ndaki Kamerun kalecisi Thomas N’Kono’yu idol olarak gördüğünü belirtmişti. Sizin Dünya Kupası tarihindeki ‘idol ‘ kaleciniz kimdi?
Kendisi ile kulüp ve milli takımlar düzeyinde karşılaştığım ama Dünya Kupası’nda karşılaşamadığım Danimarkalı kaleci Peter Schmeichel. Kalecilik kariyerimde hep örnek aldığım isim olmuştur.
Sizin kariyerinize baktığımızda çok iyi bir profesyonel olduğunuzu görüyoruz. Her dönemde tarihe geçecek maçlar oynadınız bu özelliğinizle. Ama 2002’deki turnuvadaki performansınız unutulmazlar arasına girdi. O kupaya mental olarak daha farklı bir şekilde mi hazırlandınız? En az bir çeyrek final ya da yarı final oynarız diyor muydunuz?
Öncesi vardı aslında… 1996 Avrupa Futbol Şampiyona’sı, ardından 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası, bende ve arkadaşlarımda eksik olan tecrübe ve deneyime sahip olmamızı sağlamıştı. Ayrıca uzun yıllar beraber oynayan bir arkadaş gurubumuz vardı. Dünya Kupası’nda şundan emindik; biz iyi bir takımdık. Arkadaşlığın üst düzeyde olduğu, milli değerleri fazlasıyla bilen ve 1991 yılından bu yana sürekli milli maç oynayan, iki Avrupa Şampiyonası görmüş bir topluluğa sahiptik. Eksik olan tek şey, artik bu jenerasyonun kalıcı bir başarı yakalamasıydı ve bu Dünya Şampiyonası da belki de bu takımın son büyük turnuvası olabilirdi… Dolayısıyla isteğimiz ve inanmışlığımız her daim oldu ve bunu da sahaya yansıtmasını iyi bildik… Grup maçları zordu ve gruptan çıkarsak çok şeyin olabileceğini biliyorduk..Sonuçta güzel sonuçlara imza attık ve yarı finale çıktık. Bize biraz da yarı final maçını anlatır mısınız? Çıkarken ne hissettiniz, sonunda duygularınız neydi? Finalin eşiğinden döndük.
Her şeyi dün gibi hatırlıyorum… Grup maçları başladığın da ilk maçımız Brezilya ile idi. Yenildiğimizde, vizyonu dar insanlardan oluşan bir grup medya mensuplarının ağır eleştirilerini ve hakaretlerini hiç unutmadık! Ve gelin görün ki Türk Milli Takımı yarı finale geldi. Yenildiği için eleştiri yağmuruna tuttukları, ağır sözlere maruz kalan bu takim, dünya devlerinden biri ile maça çıkıyordu; Brezilya… Dünya futbol tarihinde kazandığı Dünya Kupası sayısı, bizim katılımımızdan daha fazla olan takım! Malum insanlar bu basit istatistiği bile bilmiyorlardı. İsteğimiz ve arzumuzun tavan yaptığı bir maçti. Her şeyimizi ortaya koyduğumuz bir maçtı. Kazanırsak, Türkiye’ye Dünya Kupası ile döneceğimizi biliyorduk. Bu duygu ve düşüncelerle sahaya çıktık fakat bir gerçek vardı; son 25 yılın en yetenekli ve iyi oyuncularından kurulu bir takıma yenildik. Lakin sahadan başı yukarıda ve göğüsleri kabartan bir takim olarak ayrıldık.
O yarı finalde oynadığınız Brezilya maçında çok konuşulan pozisyonlardan biri de Ronaldo’nun attığı ‘pis burun’ goldü. Bize o golü anlatır mısınız?
Maç öncesi kimin ne yapacağını, hangi oyuncuda nasıl özellikler olduğunu takım halinde iyi analiz ettik ve daha önce oynadığımız için bizim değil, onların bir endişesi olduğunu biliyorduk. Ama gördüğüm ve karşılıklı oynadığım en büyük santraforun pis burun ile gol atacağı ne benim, ne de takım arkadaşlarımın aklına geldi. Ancak keskin bir zeka bunu yapardı ve onu da gerçekleştirdi. Süratle ceza sahasına giren Ronaldo’nun o vuruşu koşarken yapabileceğini hiç beklememiştim. Zor ama bir o kadar da özellik isteyen bir vuruştu. Maçtan sonra da, şimdi de kendi kendime: “Keşke başka pozisyonlardan biri gol olsaydı da yenilseydik.En azından pisi pisine gitmemiş olurduk” derim (Gülerek)
Türkiye için yapılan en büyük eleştirilerden biri, Avrupa takımlarıyla maç yapmadan yarı finale çıktık. Bu konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Gülüp geçiyorum! Beyni gelişmemiş, vizyon sahibi olmayan, hayatta bir şey başaramamış, güya bilgi sahibi olan kişilerin aciz yorumudur bu! Biz dünya üçüncüsü olduk. Bu insanlar, o zaman anlayamadıkları gibi, yaşamları boyunca da bu basariyi anlayamayacaklar. Oraya giderken Avrupa gurubundan katildik ve orada da elediğimiz takımlar; Fransa’yı İtalya’yı yenip gelen takımlardı.
Bir de üçüncülük maçından sonra sizin Alpay Özalan, Hakan Şükür ile meşhur bir fotoğrafınız var. Üçünüz de aynı anda elinizdeki madalyaya bakıyorsunuz. Bize o maç sonrasını biraz anlatır mısınız? O madalyayı kazandığınızda ne hissettiniz?
O resim aslında hak edilmişliğin, bir rüyanın gerçekleştiğinin, milyonların o andaki dua ve duygularını anlatan ve en önemlisi de bizlere ağır hakaretlerde bulunan insanlara verilen cevabın resmidir!
Muhteşem oynamanıza rağmen o turnuvanın kalecisi ve en değerli oyuncusu Oliver Kahn seçilmişti. Bu seçim, sizde bir burukluğa neden oldu mu?
Orada FIFA’nın yaptığı en büyük yanlış, üçüncülük ve final maçından önce bu karara varmış olmalarıydı. Oysa ki turnuva biter ve ondan sonra değerlendirmeler yapılır.. İstatistiklere bakarsanız ben en iyisine sahiptim. Fakat bir İngiliz, Fransız veya bir İtalyan olsaydım, eminim ki sonuç tam tersi olurdu. Kim istemez ki, Yasin Ödülü’nü almayı! Fakat tesellim şu oldu, UEFA’nın Dünya Şampiyonası’ndan sonra düzenlediği ankette Avrupa’da yılın kalecisi seçilmem bir nebze beni mutlu etmişti.
Toplama baktığımızda Türkiye 20 turnuvanın sadece ikisine katılabildi. 1991’de futbol dünyasına dahil olan Hırvatistan bile bizden daha fazla kupada yer aldı. Sizce nerede hata yapıyoruz? Milli takımımız nasıl kendini geliştirir?
Biz bu zihniyetle gidersek daha çok bekleriz! Sistemsizliğin içinden çıkamazsak, kişilere göre futbol düzeni kurarsak, maalesef bir adim yol kat edemeyiz! Arada bir yakalanan bir başarı olursa, onunla teselli buluruz. Öncelikle bir yönetim sistemi lazım bize! Futbolu yönetenlerin öncelikle bu işi bilen, bilgi ve deneyim sahibi kişilerden kurulu bir düzen kurmaları gerekli. Futbolu kişilerin getirdiği sistemle değil de sistemin getirdiği kişilerle yönetirsek ve çalışırsak, daha güzel günler bizi bekler. Yoksa hep aynı soruyu yıllarca kendimize sorarız..
2002’yi dışarıda tutarsak bugüne kadar izlediğiniz en iyi Dünya Kupası hangisiydi?
2010 Dünya Şampiyonası. 2014’te aslına bakarsanız gayet iyi gidiyor. Dünyadaki futbolun ne kadar geriye ve ne kadar ileriye gittiğinin de görülebildiği bir turnuva oluyor.
Turnuvayı yakından takip ediyorsunuz sanırım. Kupada en çok beğendiğiniz kaleciler kim? Stil olarak kendinize yakın bir kaleci var mı? Grup maçlarında Meksika kalecisi Ochoa, Brezilya’ya karşı muhteşem bir oyun oynadı mesela. 2002’deki performansınızı hatırlattı mı size de?
Cezayir’in kalecisi Mbbolhi’yi çok beğendim. Kendime yakın bir kaleci gördüm desem yalan olur (Gülerek). Ochoa’yı maçlarda izledim Brezilya maçında gerçekten harikaydı. Ama geneline bakarsak çok üst düzey bir kaleci olarak göremem…
Sizce dünyanın gelmiş geçmiş en iyi üç kalecisi kimler?
Lev Yashin, Gordon Banks ve Peter Schmeichel
Nostaljik futbolseverler olarak nostaljik bir soru soralım. Dünya Kupaları tarihinde kalecisi olmak istediğiniz bir takım var mıydı?
Brezilya olmuştur hep. Belki de renklerinin sıcaklığından (Gülerek)
Son olarak da sizden rica etsek; oynadığınız dönemden, takımlardan bize bir on bir kurabilir misiniz? Takımınızda kimler yer alırdı.
Rüştü – Abdullah Ercan, Uche, Alpay Özalan, Carlos Puyol – Tugay Kerimoğlu, Andres İniesta, Xavi – Anelka, Hakan Şükür, Ronaldinho