Dünya Kupası’nı kazanmak şansla ve bir adamla olacak iş değil. Elbette bu kupayı kazanan her takım, büyük takım mertebesindedir fakat bir takım var ki o seviyenin de üstündedir.
Maç bu şekilde bitemezdi! Rakip İtalya’ydı ve İtalyanlar: “Ah Albertosi, vah Albertosi!” yakınmalarıyla, tüm suçu file bekçilerine atabilirdi. Everaldo’nun kaptığı topla başlayan kusursuz futbol gösterisi, Carlos Alberto’nun ayağına kadar uzandı. Sağ beklerin şahı, takımının kaptanı C.Alberto da müthiş bir vuruşla finaller tarihinin en güzel golüyle maçı bitirdi. İtalya’nın sığınacak bahanesi yoktu artık. Brezilya, fersah fersah Azzuriler’in üstündeydi ve Jules Rimet’i ebediyen müzesine götürmeyi sonuna kadar hak etmişti. Fakat kupa yolculuğu, son goldeki rahatlıktan epey uzaktı. …
1966’da Ada’ya erken veda eden Brezilya, 70 Meksika öncesinde Joao Saldana’ya emanet edilir. 1966’daki başarısızlığı, Avrupa sertliğine ayak uyduramamaya bağlayan Saldana, ilk iş olarak zarif Brezilyalılara sertlik aşılamayı hedef beller. Bu hedefin ilk kurbanları da futbolu samba tarzı oynayan futbolcular olur. Fakat Saldana, büyük bir kumarın içindedir; nitekim takımın kralı Pele de bu sambacı ekibin lideridir. Bu tartışmalar gölgesinde eleme maçlarına başlayan Brezilya, yoluna doludizgin devam etmesini bilir her şeye rağmen. Kolombiya, Venezuela ve Paraguay’ın bulunduğu grupta altı maçını da kazanan Brezilya, 23 gol atarken; kalesinde sadece iki gol görmüştür. Bütün bunların üzerine ezeli rakip -düşman- Arjantin de kupaya katılma hakkı kazanamamıştır. Durum, “değmeyin Brezilya’nın keyfine!” olarak yorumlanmaya açık olsa da kazın ayağı öyle değildir…
Dünya Kupası elemeleri, 31 Ağustos 1969’da sonuçlanmıştır. 69 Ekimi ise Brezilya’nın politik sınavının başlangıcı olur. Askeri rejim iktidarı ele alır ve tabii ki ordu tabanlı lider Emílio Garrastazu Médici de başa geçer. Médici, birçok diktatörün hayalini süsleyen, ‘futbola musallat olma’ gayesini de gütmeden geri kalmaz. İlk işi olarak da Joao Saldana’nın ekibiyle başlar uğraşına. Saldana, sadece saha içinde ilgilenmez futbolla. Saha dışında da devamlı futbol düşünen antrenör, aynı zamanda diktatörlerin dürtmeyi hobi haline getirdikleri mesleğin icracısıdır: Gazetecilik! Hem de komünist parti üyesi bir gazetecidir Saldana. Médici, Saldana ile uğraşmanın kolay yolunu bulmakta gecikmez ve favori oyuncusu Dario’nun takıma monte edilmesini ister. Saldana’nın bu isteğe cevabı serttir: “Tamam, benim de başkanın politik kararlarıyla ilgili önerilerim var!” Mesaj açıktır ve adrese tam doksandan ulaşmıştır. Üstüne üstlük Arjantin ile oynanan hazırlık maçında alınan mağlubiyet, Médici‘nin elinin kuvvetlendirir. Saldana artık Brezilya Milli Takımı’nın antrenörlüğü yapamaz! Saldana ile kupaya katılmayı düşünen oyuncular, Médici ile takışan hocalarının pek de arkasında durmazlar; gerek korkudan, gerekse de Saldana’yla olan tatsız ilişkilerinden. Bu oyuncuların başında ise ‘FIFA Kahramanı” Pele vardır. Sonuç olarak Brezilya’nın yeni antrenörü Zagallo olur. 1958 ve 1962’de kupayı kazanan takımın sol açığı Mario Zagallo.
Çiçeği burnunda antrenör Zagallo’nun da Saldana ile kesiştiği bir husus vardır aslında. O da eski hoca gibi Avrupalılarla boy ölçüşebilmek için onların fizik gücüne ulaşmayı elzem görür. İlk işi, kondisyoner olarak takımın başına Cláudio Coutinho’yu getirmektir. Coutinho diye geçmemek lazım tabii. Bu zat-ı muhterem, şimdilerde sıkça duyduğumuz Cooper Testi’ni futbola adapte eden isimdir. Kenneth H. Cooper’ın ABD Ordusu’nun eğitimleri için geliştirdiği metodun, militarist Brezilya’da kullanılacak olması da manidardır! Bu arada Coutinho’nun ekibindeki elemanlardan birisinin de Carlos Alberto Parreira olduğunu söylemeden geçmemek lazım. Nitekim bol Cooper’lı antrenmanlar başlar. Güney Amerika’nın Roland Koch’u Coutinho ile baş antrenör Zagallo’nun, ‘Hizmette tesanüt esastır’ ilkesiyle ilerlettikleri çalışmaların tüm amacı, mutad Brezilya stiline bol miktarda Avrupa sertliği serpmektir. Bu arada narin yıldızların Cooper Testi’yle arası pek de iyi değildir. Fakat Galeano’nun da dediği üzere: “Cooper Testi’nde en olumsuz sonucu alan Brezilyalı Rivelino’yu sahada tutabilmek mümkün değil”dir…
Bu esnada Brezilya’daki yaşam, Médici diktası nedeniyle değişmiştir. Dikta karşıtları için hayat epey zorlaşır. Bu görüş ayrılığı, milli takıma olan desteğin de değişikliklere uğramasını sebep olur. Özellikle ülkenin sol cenahı, Médici etkisiyle milli takımdan uzaklaşır. Gerek politik tutum, gerekse de yoldaşları Saldana’ya yapılanlar, sosyalist kesimin milli takımı desteklememe kararı almasına neden olur. Brezilya halkı, bunca sıkıntı yetmezmiş gibi bir derde daha düçar olmuştur: “Pele ve Rivelino aynı anda oynar mı?”…
Saldana’nın takımının en büyük sıkıntısını yaratıcılık olarak gören Zagallo, çare aramaya başlamıştır. Çıkış yolunu da Corintihans’ın 10 numarası Rivelino’da bulur. Aslında saf kan bir 10 numara olan bıyıklı yıldızı sol açıkta değerlendirmeyi düşünen Zagalllo, futbol tarihine damga vuracak bir tartışmayı da başlatır: “İki 10 numara aynı anda oynayamaz!” Aslında sadece Rivelino ve Pele değildir 10 numara statüsündeki sanatçılar. Orta sahanın beyni Gerson da kulüp takımlarında 10 numara niteliğinde top koşturmaktadır. Bu tartışmalar eşliğinde kupa başlayacaktır. Brezilya, Üçüncü Grup’ta Çekoslovakya, Romanya ve son şampiyon İngiltere ile mücadele edecektir ve ilk maç, Avrupa’nın sert ekibi Çekoslovakya’yladır.
Rakip sosyalist olunca, Brezilya’nın solcu futbolseverleri de ilk maçtaki takımını bulur. Çekoslovakya karşısında Brezilya’ya destek atmayan muhalifler, Petras’ın 11. dakikadaki golüyle havalar uçar. Zagallo muhalifleri ise haklı çıkmanın gururunu yaşar: “Biz demedik mi Rivelino’yla Pele aynı takımda oynamaz diye!”. Fakat bütün karşıtlıklar 80 dakikada tükenir. Önce beraber oynamaz denilen Pele ve Rivelino, sonra da turnuvanın kahramanı Jairzinho çıkar sahneye ve Brezilya, 4-1’le beklenmedik bir açılış yapar. ‘Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan günlerde’ yaşanan bu birliktelik, Brezilya’yı üst tura taşıma için yeterli olur. İlerleyen maçlarda Banks’a rağmen İngiltere’yi 1-0’la geçen Seleção (Milli takıma Brezilyalılar tarafından verilen isim), Romanya’yı da 3-2 mağlup eder ve çeyrek finale ulaşır.
Brezilya, dönemin söz sahibi olmaya başlayan sistemi 4-3-3’ü, Zagallo’nun topçuluğu döneminden kalma 4-2-4 ile harmanlayarak güzel bir futbol sergiler. Bu yeni harmanın içinde dünya futboluna damga vuracak mevkii hamleleri de vardır. İki alternatifli defans kurgusu, sarkık liberolu sistem ya da amiyane tabirle iki kazma stoperin defans ikilisi olarak kullanıldığı dönemin futbol düzenine, bugünkü ‘tan-dem’ anlayışına benzer bir sistem ekleyen Zagallo, ‘sert’ Brito ve ‘teknik’ Piazza’yı yan yana oynatır. Esas devrim ise onların tam önünde oynayan ve bol 10 numara nedeniyle eleştirilen takımın direncinin arttırmak için bekçi konumunda bulunan Clodoaldo ile yapılır. Günümüzün ön libero pozisyonunun ilk temsilcilerinden olan Clodoaldo, hem takımın hücumunu başlatır, hem de rakip hücumlara ilk darbeyi vurur. Sol bekte biraz tereddüt yaşasalar da, dönemin ‘etliye sütlüye karışmayan’ bek anlayışına epeyce uygun Everaldo’da karar kılınır. Hücum açığı, sağ bekteki Carlos Alberto ile kapatılır. Carlos Alberto, ‘bağlasan da durmaz!’ stili Brezilyalı beklerin öncüsüdür nitekim. Solda Rivelino, sağda ise Jairzinho ile rakibi zorlayan Zagallo, Pele’yi de sırt numarasına yakışır cinste ‘serbest’ kullanır. Forvet seçiminde de 40 yıl ötesini görmeyi başarır Zagallo. 9 numaralı forma Tostao’ya verilir. Turnuva öncesinde gözünde yaşadığı problemler nedeniyle oynayıp oynamayacağı belli olmayan Cruzeiro’lu forvet, gerek fiziksel yapısı gerekse de oyun tarzıyla net bir santrfordan çok ikinci forvet oyuncusudur. Gerçi 40 yıl beklememize gerek kalmayacaktır bu gizli forvet hamlesi için. Birkaç yıl sonra Rinus Michel de ‘Total Futbol’un alamet-i farikalarından birisi olarak bu gizli forvet mefhumunu irdeleyecektir.
İlk turda umut veren Brezilya, çeyrek ve yarı finallerde kıtadaşlarıyla karşılaşır. Önce genç yıldız Cubillas’lı Peru geçilir 4-2 ile. Çokça tartışılan Rivelino ve Tostao, bu maçın yıldızlarıdır. Her maçta en az bir golü olan Jairzinho da boş geçmez Peru’yu. Yarı final ise ezeli rakiplerden ikincisi, 50’de Maracana Faciası’nın müsebbibi Uruguay’ladır. 19. dakikada geriye düşen Zagallo’nun ekibi, Clodaoldo’nun müthiş topla çıkışıyla durumu eşitler. Sonrasında senaryo aynıdır: Jairzinho ve Rivelino. Rakibini 3-1’le geçen Brezilya’nınen önemli değişimi, maçtan kopmamasıdır. Belli ki Cooper işe yaramıştır!
Cooper’ın yararı, ev sahibi ülkenin payitahtı Mexico City’deki final maçında daha da belirgin bir şekilde görülür. Avrupa Şampiyonu İtalya, sertliği ve kondisyonuyla nam salsa da Brezilya’nın dominasyonuna engel olmayacaktır. Muhteşem futbolla, kupa tarihin en üstün finallerinden birisini oynayan Brezilya, 4-1’le kupaya ulaşır. Özellikle girişte bahsettiğimiz gol, bütün çalışmalar sonucunda alınan meyvenin özeti kıvamındadır. Jules Rimet Kupası ebediyen Brezilya’nındır!
Futbolda devrime yol açan bu takım, yıllarca Pele’nin gölgesinde üşüdü! ‘FIFA Kahramanı’ Pele, kupayı tek başına aldı gibi yansıtıldı. Takım halinde kusursuz işleyen ve bireysel olarak muhteşem isimlere sahip Seleção, Pele ile daha güçlüydü tabii ama Pele’siz de bir hiç değildi. Hülasa, bir adam sayesinde Jules Rimet Kupası ebediyen kazanılmadı. Pele’nin de baş rol oynama kabiliyeti olan altı şürekası vardı: Carlos Alberto, Clodoaldo, Gerson, Jairzinho, Rivelino ve Tostao. Zaten o muhteşem dördüncü golde de bunu göstermişlerdi. Belki de onların gözü kupadayken, ‘Siyah İnci’ Pele’nin gözü başka yerlerdeydi. Tıpkı fotoğraftaki gibi…