– Bir Batu ANADOLU yazısı –
New York şehri denildiğinde akla simgeler gelir: Özgürlük Anıtı, Empire State ya da Flatron Binası. Ama olmazsa olmaz simge, New York’a takılan “Big Apple” yani “Büyük Elma” adıdır. “Big Apple”ın nereden geldiği meçhul olsa da 1900’lerin başında ülkeye gelen göçmenlerin taktığı bir isim olduğu düşünülür. Her bölgeyi farklı bir isimle çağıran göçmenler, New York’u herkesin ısırık alabileceği bir elma olarak görmüşlerdir. Yeni fırsatlar için büyüleyici bir şehir.
Ahmet ve Nesuhi Ertegün isimli iki Türk, bu fırsatların peşinde koşarlar. Kurdukları plak şirketi Atlantic Records, büyük başarılardan sonra Warner Bros ile birleşir. Bir düşünceye göre Nesuhi Ertegün şirketten ayrılmak ister fakat diğer ortağı Steve Ross tarafından engellenir. Steve Ross ona “seni burada tutmak için ne yapabilirim” diye sorar. Nesuhi Ertegün “bir futbol takımı” der. Hikaye böyle olmasa bile Steve Ross, güncel gerçeklerin farkındadır. 1966 Dünya Kupası, ABD tarafından takip edilmiş; şampiyona ile ilgili yapılan “Goal” belgeseli, Amerikan halkı tarafından ilgiyle karşılanmıştır. Bu etkileşim sonucu 1968’de kurulan Kuzey Amerika Futbol Birliği (NASL), yatırım için henüz bakir bir alandır. Fakat New York’un bir fırsatlar şehri olduğu unutulmuştur. Ross da tam bu yönde harekete geçmeye karar verir: Rock’n roll’un kötü çocuklarının efsane olduğu bir dönemde futbolun kötü çocuklarını sahaya indirmek.
4 Şubat 1971 yılında temelleri atılan New York Cosmos takımı, logosunda Amerikan bayrağının renklerine yer vermez. Ross’un amacı evrensel bir marka yaratmaktır. Seçilen yeşil ve sarı renkler, dönemin müthiş takımı Brezilya’ya gönderme yapar. Bu noktada Cosmos’un izleyicilere “şov sunma” amacında olduğu mesajı verilmiştir. Takımın ismi için Nesuhi Ertegün New York Blues’u önerir ama yapılan bir anket sonucu Ross’un istediği New York Cosmos adı kabul edilir. Cosmopolitan yani “çok uluslu” kelimesinin kısaltması olan bu isim renklerle hedeflenen amacı simgeler. Takımın efsane kalecisi Shep Messing’in söylediği gibi: “Uluslararasıydık; Avrupa’ydık, Amerika’ydık, Bronx’tuk ve havalıydık. Biz herkes, herkes bizdi.”
İlk sezonunda ligi ikinci bitiren Cosmos’un ilk yıldızları İngiliz oyuncu-teknik direktör Gordon Bradley ile Bermudalı oyuncu Randy Horton olur. Yankee Stadyumu’nda dört bin kişiye oynanan maçlar sonucu takım Hofstra ve Downing Stadyumları’nda maç yapmaya başlar. Ama Ross, Yankee Stadyumu’na döneceğinden emindir. 1972’de gelen şampiyonluktan sonra istenilen başarıların gelememesi ve takıma olan ilginin azlığı, bir marka yaratma konusunda düğmeye basılmasına neden olur.
Nasıl bir markanın amacı çok satmayı hedeflemekse, Ross’a göre de futbolda marka yaratmanın amacı binlerce insanı tribüne çekmektir. Bunu yapmak için izlenmeye değecek futbolcular gerekir. Ross bu konuda dünyanın en büyük ismine gider: Pele. Ünlü golcü, bugünkü Arap sermayesini aratmayacak bir değerle Cosmos’un yolunu tutarken; takımın formaları, Pele’nin eski takımı olan Santos’un beyaz rengine bürünür. Pele’nin gollerine rağmen gelen üçüncülük Ross’u daha da hırslandırır. Lazio tarihinin en büyük futbolcusu sayılan Giorgio Chinaglia ile başka bir Santos oyuncusu Ramon Mifflin kadroya dahil olur. Ama sonuç değişmez; takım play-off’larda elenir. Ross gözünü karartmıştır. 18 bine çıkan izleyici sayısı sonucu takımı Giants Stadyumu’na taşır, takımın ismini “The Cosmos” yapar ve onu tamamen kozmopolit bir hale getirir. Bir Monty Python skecinde Alman filozoflar takımında kendisine yer bulan İmparator lakaplı Franz Beckenbauer ile New York’ta meşhur 13 Temmuz 1977 elektrik kesintisinin yaşandığı gün takıma güneş gibi doğacak olan Carlos Alberto takviyeleri ile takımın isminin hakkını verir. Beckenbauer’in deyimiyle “Hollywood filmini andıran” bu kadroyla 28 Ağustos günü Seattle Sounders’ı finalde 2-1 mağlup eden Cosmos, şampiyonluğa ulaşır. Play-off’larda 80 bin seyirciye ulaşan takım, sezonu 35 bin ortalamayla kapatır. Ross’un takımı, dünyaya Amerikan işletme temelli bir futbol resitali sunar. Sadece saha içinde değil, dışında da yatırımlar sürer. Ralph Lauren’in tasarladığı Umbro markalı formalar büyük ilgi görür.
1977’de Pele, Cosmos formasıyla futbolu bırakırken Ross, şov devam etmeli der. Başka bir Lazio efsanesi olan Guiseppe Wilson ve Johan Neeskens kadroya dahil edilir. Dünya yıldızları arasında kendisine yer bulan bir başka isim Yasin Özdenak olur. Messing’in yerine kaleci arayışına giren Ahmet Ertegün, Turgay Şeren ve Can Bartu’nun tavsiyeleriyle Yasin’i kadroya alırken Cosmos’un ünü ülkemiz sınırlarına da erişir.
Ertesi yıl tekrar şampiyonluk yaşayan ve dünya turnesine çıkan kulüp, ününe ün katmaya devam etse de yeni kıtada futbola olan ilgide düşüş başlar. Özellikle Pele’nin vedası ve takımların kar etmemesi, yapılan yatırımın sonuçsuz kalmasına neden olur. 1980’lerin başında Cosmos’un bile izleyici sayısı 10 bin altına düşerken beş yıl önce yaşanan heyecan sanki beş yüz yıl öncesinde kalmış gibidir. Son şampiyonluğunu 1982’de elde eden Cosmos, televizyon gelirlerini kaybeden Kuzey Amerika Futbol Birliği’nin dağılmasıyla birlikte tarihe karışır. Geriye kalan beyaz üstüne yeşil formalar, barların bir köşesinde dururken futbol on yıl boyunca fırsatlar ülkesine uğramaz.
Yine bir Dünya Kupası, insanların belleklerini tazeler. 1994’te ABD’de yapılan kupa, ilgili ilgisiz tüm Amerikalıları tribüne çekerken sadece iki yıl sonra yeni bir lig kurulur: Major League Soccer. New York kökenli Red Bulls takımı, Cosmos ismini almak ister ama Genel Direktör Peppe Pinton buna karşı çıkar. Ona göre Cosmos yaşayan bir efsanedir ve başka hiçbir takıma ait olamaz. Pinton’ın bu inatçılığı ve New York’un fırsatlar konusundaki cömertliği, Cosmos’un önünü ikinci kez açar. 2010’un bir Ağustos gününde Pele’nin onursal başkanlığında Cosmos yeniden canlandırılır.
Bu sefer efsane takımı zor günler beklemekte. Futbol direktörlüğüne Eric Cantona getirilse de kulüp eskisi gibi ünlü oyuncuların peşinde koşabilecek durumda değil. Major League Soccer yerine onun bir alt liginde oynamaya başlayacaklar. Temel hedef eskisi gibi en yüksekte en iyi futbolu oynamak. Bir çok gazete onların dönüşüyle ilgili şaka yollu haberler yapıyorlar. Hatta ünlü futbolcuların akrabalarını transfer etmelerini söyleyenler bile var. Ama New York şehrinde gün geldiğinde elmadan kimin ısırık alacağını bilemezsiniz. Şehrin kötü çocukları, her an ortaya çıkabilirler.