Son transferler takıma uyum sağladı mı? Takımın durumu ne? Bu soruların cevabını bu kupada arardık. Karşınızda TSYD Kupası ve 37 yıllık serüveni…
Yazlık sinemalarla ilgili anıları sıkça duyarız büyüklerimizden. Seri şekilde çitlenen çekirdekler, frigolar, mahallenin teyzelerin hünerlerini göstererek sardığı sarmalar, yenilen yemekler, Cüneyt Arkın, Ayhan Işık, Belgin Doruk için dökülen yaşlar, bol arabeskli filmlerde gaza gelinip atılan naralar, kovboy filminden etkilenip bilmem kaç kilometre öteden kovboy olmaya karar veren gençler ve yaşadıkları heyecan… Yazlık sinemalara yaşı yetmeyen ya da yetse de ilgisini çekmeyen futbolseverlerin yazlık eğlencesi ise üç büyüklerin sezon öncesi karşılaştığı bir kupaydı. Türkiye Spor Yazarları Derneği Kupası, fazla uzatmak istemeyenlerin tabiriyle TSYD Kupası.
Nisan 1963’te kurulan Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD), kuruluşa gelir maksadıyla bu projeyi gerçekleştirme kararı alır. İstanbul’un üç büyüğü bir turnuvada toplanacak ve Mithatpaşa Stadı’nı dolduran on binler de TSYD’ye gelir sağlayacaktır. Fenerbahçe, bu turnuvaya katılmayı reddetse de, o zamanlar mali sıkıntı yaşayan Galatasaray ve Beşiktaş, seyirci hasılatlarını da düşünerek onayı verir. Fenerbahçe’nin yerine ise İstanbul’un diğer iki köklü ekibi Beyoğluspor ve Beykoz turnuvaya katılır. Futbol’un yazlık eğlencesi için her şey hazırdır. Yer ise Türk futbolunun mabedi İnönü Stadı (o zaman ki adıyla Dolmabahçe Stadı) olacaktır…
İlk matine 10 Ağustos 1963’te sahnelenir. Sahada, Yeşilçam’ın yıldızlarını aratmayan şıklıklarıyla Türk futbolunun beyefendileri arz-ı endam eder. Galatasaray, Metin Oktay, Turgay Şeren, Candemir Berkman, Uğur Köken, Kadri Aytaç ve efsane antrenör Gündüz Kılıç ile Mithatpaşa çimlerine çıkarken; kalesini efsane Sabri Dino’nun koruduğu Beyoğluspor da büyük futbol adamı Doğan Koloğlu önderliğinde sahaya iştirak eder. 7.dakikada Galatasaray’ı öne geçiren Mustafa Yürür, kupa tarihinin ilk golünü Sabri Dino’nun koruduğu kaleye gönderirken, ‘Taçsız Kral’ Metin Oktay da attığı iki golle Galatasaray’ı 3-0’lık galibiyete taşır. Galatasaray, daha sonra Beykoz’u 1-0’la geçip Beşiktaş’la da 1-1 berabere kalarak ilk TSYD Kupası’nı müzesine götürür. İlk turnuvanın gol kralı da tahmin ettiğiniz üzere Metin Oktay olur.
Düzenlendiği 36 sene boyunca Türk futbolunun özeti, yeni sezonun pusulası, transferlerin ise tartısı olur bu kupa. Şenol-Birol ikilisinin isimlerini çocuklarına veren Beşiktaşlı babalar, süper ikilinin Fenerbahçe’ye transfer olması nedeniyle şok içerisindedir. Büyük bir coşkuyla çocuklarına verdikleri isimleri, bu transfer sonrasında değiştirmek isteyen Beşiktaş sevdalıları, Sanlı ve Yusuf’u bu kupada izler ilk kez ve çocuklarına verecekleri yeni isimleri bulurlar. İsimleri Sanlı ve Yusuf olan Beşiktaşlı çocuklar da ‘Sergen Yalçın’ adlı süper gençle bu kupada tanışacaklardır. Fenerbahçeli taraftarlar ise her sene başında arayışa geçtikleri yırtıcı forvetlerle tanışırlar; kimi zaman büyülenerek, kimi zaman hayal kırıklığıyla. Osman Arpacıoğlu ve Cemil Turan gibi yıldızlar ilk kez bu kupada seyirci önüne çıkar. Yıllar sonra yaşanan ve futbol dünyasında ‘Pingel Vakası’ olarak bilinen olay da 1994 Ağustos’unda bu kupada yaşanmıştır. Peki ya Sarı Kırmızı heyecanlara ne demeli? Metin Oktay’ın krallığını pekiştirdiği organizasyonda bir diğer ‘Efsane Metin‘ Metin Kurt’tan, bir diğer kral Tanju Çolak’a hepsi bu kupada giyer ilk kez sarı kırmızılı parçalı formayı.
Tıpkı dönemin Türk sineması gibi umut aşılar seyirciye bu kupa, 70’li ve 80’li yıllarda şampiyonluğa hasret Galatasaray ve Beşiktaş, sezon başında kazandıkları TSYD Kupası’yla taraftarına bolca umut dağıtır. Tıpkı 90’ların başında kazandığı TSYD Kupası’yla taraftarının ümit katsayısını arttıran, şampiyonluk serapları gören Fenerbahçe gibi.
Bu gösteride az rol alsalar da seyircinin unutamadığı aktörler de olmuştur. İlk turnuvada Beykoz ve Beyoğluspor, 70’li yılların ikinci yarısını domine eden Trabzonspor (2kez) ve Galatasaray’ın İngiltere kampı nedeniyle katılamadığı 1976’daki turnuvada yer alan Adanaspor da turnuvaya renk katan takımlar olurlar.
Unutulmaz anlara, büyük sürprizlere sahne olur bu futbol gösterisi. Beşiktaşlı efsane golcü Sinan Alayoğlu’nun Fenerbahçe karşısında 6 dakikada yaptığı hat-trick ve Beşiktaş’ın 5-4’lük zaferi, Fenerbahçeli Engin Verel’in Adanaspor ağlarına gönderdiği 4 gol ve Galatasaray antrenörü Malcolm Allison’un hakem Cumhur Demir’in yönetimini beğenmeyerek takımını sahadan çekme girişimi, kupanın unutulmazlarından olur. Bazen de beynelmilel yıldız takviyesiyle sergilenir gösteri, 17 Ağustos 1985’teki Galatasaray-Fenerbahçe maçında olduğu gibi. Love Story filminin unutulmaz şarkısı ‘Where Do I Begin’in icracısı Shirley Bassey, maçın başlama vuruşunu yapıp, TSYD Kupası’nın tarihindeki yerini alır.
Aslında Türk futbol tarihinde olup biteni anlatır bize bu kupa, tıpkı dönemin Yeşilçam senaristlerinin yaptığı gibi. Yıllarca Beşiktaş formasını giyen ve yıllarca istikrarını bozmadan sağ kanattan muz ortalar atan Rıza Çalımbay, TSYD Kupası’nın en çok forma giyen ismidir. Bir kuşağa ‘Gol’ denildiği zaman akla gelen Tanju Çolak da kupa tarihinin en çok gol atan oyuncusu. 70’li yılların sonunda Trabzonspor ile boy ölçüşebilen tek İstanbul takımı olan Fenerbahçe, 1978-1981 arasında 3 kez üst üste kupayı götürerek İstanbul sınırları içerisindeki gücünü gösterirken, 90’ların başına damga vuran Milne’nin Beşiktaşı da 1988-1991 yılları arasında bu başarıyı tekrarlar. Türk futbol tarihinin en büyük başarısını kazanan Galatasaray ise 1997 ile 1999 yılları arasında üçleme yaparak, o yıllarda ne kadar rakipsiz olduğunu henüz senenin başında göstermiştir ve İstanbul’un üç büyüğü de kupayı 12’şer kez kazanarak ezeli rekabetlerini tasdik etmişlerdir.
Kimi spor yazarı tarafından ‘Gereksiz’ addedilen, kimisi tarafından da gereğinden fazla ciddiye alınan bu derbi festivali, 24 Temmuz 1999’da oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçıyla sona erdi. TSYD’ye gelir sağlamak için düzenlenen turnuvanın devamı adına İzmir, Ankara, Adana ve Konya takımlarının kıran kırana mücadelesi devam ederken, İstanbul büyüklerinin ‘Sezon öncesi takımı olumsuz etkiliyor’ demeciyle biraz da Türk basınından çekincelerini belirtmeleri ise Yeşilçam’ın o tebessüm ettiren ironisine taş çıkartmıyor mu sizce de?