– Bir Mustafa KOÇ yazısı-
Zamanının en iyi kanat oyuncularından biri olan Chris Waddle’ın tek tutkusu futbol değildi. O kendini müzikle ifade etmeyi de tercih etmişti. Sahanın tozunu attırırken, bir taraftan da disko pistinde toz kaldıran şarkılara da imza attı.
1991 yılında, Arnavutluk’ta radyolarda garip ama eğlenceli bir şarkı çalıyordu. Şarkının, kıpır kıpır insanları dans etmeye davet eden bir tınısı vardı. İşin ilginç tarafı; ne kadar garip olursa olsun, şarkı Arnavutluk listelerinde birinci sıraya oturmuştu. Tek partili sosyalist rejimden, cumhuriyet rejimine geçiş yapan ülke, eğlenceli bir şeyler arıyordu herhalde. Hayatlarındaki bu köklü değişiklik, müzik zevklerinde de değişime neden olmuştu büyük ihtimalle. Ancak şarkı, Fransa kaynaklıydı ve bu ilginç şarkıyı söyleyenler de Marsilya’nın defans oyuncusu Basile Boli ve kanat oyuncusu Chris Waddle’dı.
Chris Waddle, Marsilya’dan takım arkadaşı Boli’nin daveti üzerine çıkardığı single’da ona yardım etmişti. Birlikte şarkıyı söylemişler ve herkesi saga saga dansı yapmaya davet etmişlerdi. Ancak bu davet nedense bir tek Arnavutluk’ta karşılık buldu. Çünkü şarkı Fransa’da yeterince ilgi görmedi. Hatta ikili alay konusu bile oldular. Fakat bu durum Chris Waddle için pek de alışılmadık değildi. Çünkü İngiltere’de oynadığı dönemde de Waddle, yine takım arkadaşı Glenn Hoddle ile birlikte iki single çıkarmıştı. Pop akımının tüm dünyayı kasıp kavurduğu yıllarda, 1987’de ‘Diamond Light’s adlı single ile müzik piyasasına giriş yaptılar. Sahalarda rakipleri perişan eden ikili bu kez müzik listelerinde kendilerine yer edinmeye çalışıyorlardı. Başardılar da sayılır. Asıl profesyonellikleri futbol olan Waddle ve Hoddle, İngiltere listelerinde 12’inci sıraya kadar yükseldiler. Buna rağmen alay konusu olmaktan da kurtulamadılar. Özellikle tanıtım için çıktıkları televizyon programı sonrası ve şarkılarına çektikleri klip nedeniyle sürekli alay edildiler. Ancak Waddle için şarkı söylemek çok önemliydi, futbol dışında bir tutkusu daha vardı ve takım arkadaşı Hoddle’la birlikte bir hayalini daha gerçekleştirmiş oldu. Stadyum spotlarından disko topunun altına geçme cesareti bile takdire şayandı. Her ne kadar taraftar ya da hayranları öyle düşünmüyorsa da.
E, tabii bunun da bir nedeni vardı elbet. Onu da şöyle açıklayalım: Şu an faal futbol oynayan ve dünyanın en iyisi olarak düşündüğünüz bir kanat oyuncusu hayal edin. İşte Chris Waddle da o dönem için oydu. Tamam, kızmayın hemen. Döneminin en iyi kanat oyuncularından biriydi diyelim. Herkesin gönlü olsun. Bu yüzden de kimse neden böyle bir şeye kalkıştığını, Glen Hoddle’la birlikte neden kendilerini rezil etmeye çalıştıklarını anlamamıştı. 1989’da da ‘It’s Goodbye’ adlı single yaptılar ancak Waddle’ın transferi nedeniyle tanıtımı pek yapılamadı. Bu yüzden de listelerde en fazla 92’inci sırayı görebildiler. Fakat bu single’da ilerleme vardı. Hem şarkının müzik kalitesi hem de şarkıya çekilen klibin kalitesi daha iyiydi. Yaptıkları bu işler bir başka takım arkadaşları Paul Gascoigne’i cesaretlendirdi ve ona ilham verdi. 1990’da o da bu işe soyundu.
Tüm bunlara rağmen ‘Diamond Lights’ ve ‘It’s Goodbye’ ikilinin sahadaki oyunlarını etkilememişti. Tottenham’la FA Cup’ta final oynamanın dışında pek bir başarı elde edemeseler de bireysel performans olarak iki yıldız da çok iyi sezonlar geçirmişti. Hatta Heysel faciasından sonra İngiliz takımlarına gelen Avrupa kupaları yasağı nedeniyle Waddle’ın, yurt dışında iyi bir takıma gideceği de konuşuluyordu. Ancak o dört yılını Londra ekibinde tamamlamayı seçti. Dört yılın sonunda 1989’da, o zamanın Avrupa’daki en iyi takımlarından biri olan Marsilya’ya transfer oldu. Bir sezon sonra ise Boli geldi ve kader onları aynı takımda buluşturdu.
Aslında birlikte sadece bir yıl geçirmişlerdi. Fakat o bir yıl müzikal anlamda birbirlerini etkilemek için yeterli olacak ki 1991’de akla zarar o şarkı, ‘We’ve Got A Feeling’i yaptılar. Evet, eğlenceliydi şarkı ama neredeyse hiçbir anlam ifade etmiyordu. Boli’nin, Chris’i şarkıya davet eden sözleriyle başlayan şarkımız, Chris’in Boli’nin iriliğinden, ne kadar hızlı olduğu ve ne kadar yükseğe sıçrayabildiği övgüleriyle devam ediyordu. Sonlara doğru da ‘saga saga’ dansı yapmaya davet vardı. Şarkı için çektikleri klip ise daha da fenaydı. Ancak bahsettiğimiz üzere Arnavutluk bu şarkıyı sevmişti ve listelerde 1’inci sıraya kadar taşımıştı.
Boli ve Waddle, şarkı için güzel bir ekip olmuşlardı ama Marsilya’da da harika bir takımın parçasıydılar. Onların aracılığıyla o güzel takıma selam çakmadan olmaz elbet. Abedi Pele, Jean-Pierre Papin ve Jean Tiganalı takım, 1991’de Avrupa Kupası finaline kadar ulaştı ancak, kupayı Kızılyıldız’a kaptırdılar. İki sezon sonra ise kadrodaki değişikliklere ve Waddle’ın ayrılmasına rağmen ilk Şampiyonlar Ligi’ni muhteşem Milan’a karşı kazanmayı bildiler.
Peki, Waddle, sahneye çıkarken neden hep yanına birini aldı? Ya da birinin yanında çıkmayı tercih etti. Bu sorunun cevabı kendinde. Futbolda olduğu gibi sağlam bir ekiple çalışmak istemişti belki de. Ancak ne olursa olsun yeşil çimler üzerinde olduğu gibi sahnede de bizleri eğlendirmeyi bir şekilde başardı.