50’lerin büyük takımı Wolverhampton Wanderers, yıllar geçtikçe dibe inerken, Molineux’dan çıkan genç bir taraftar dünyayı sallayacaktı.
Kaptan Billy Wright, bütün ihtişamıyla Molineux çimlerindeydi. ‘Beckham ekolünün’ ilk örneklerinden olan ikon savunma oyuncusu, kendinden emin bir edayla tribünleri selamlıyordu. Uçuşan sarı saçları ve kendine has sırıtışıyla Wolverhampton sevdalılarına kendi usulüyle minnetlerini sunan kaptan, minik bir taraftarı da boş geçmedi. Bill Wright’ın el sallayarak selamladığı beş yaşındaki Robert Anthony Plant’in seçilmiş bir ölümlü olduğu o an karara bağlanabilirdi. 1948 yazında West Bromwich’te dünyaya gelen Robert’ın ezeli rakibe gönül vermesi kaçınılmazdı artık. Zaten muhitinin takımına sevdalı olanlar onu dışlamıştı, intikam için gerekli şartlar hazırdı. Wanderers’ın sahası Molineux, artık ikinci eviydi.
Wolverhampton Wanderers; Johhny Hancocks, Roy Swinbourne, Dennis Wilshaw, Eddie Stuart ve Billy Wright’lı kadrosuyla 1953-1954 sezonunu şampiyonlukla noktaladı. 50’ler kulübün altın dönemiydi. Üç şampiyonluk, üç ikincilik ve Charity Shield zaferleri… 13 Aralık 1954’te ise dünya devi mertebesindeydiler. Unutulmaz Macar Milli Takımı’nın altı oyuncusunu kadrosunda bulunduran Honved’e karşı alınan 3-2’lik galibiyette Robert ve babası da 55 binlik Molineux’daydı. Zafer, Ada matbuatı ve menajer Stan Cullis’i yeterince gaza getirecek ve turuncular ‘Dünya Şampiyonu’ payesine nail olacaktı. Bu coşkuya Kraliyet sınırları dışından yükselen bir isyan, Wolves’un istemeden de olsa Avrupa futbolunun kaderini değiştirmesi demekti. ‘Dünya Şampiyonu’ sıfatını sorgulayan L’Equipe yazarı Gabriel Hanot, Şampiyon Kulüpler Kupası’nın hazırlıklarına başlamıştı bile…
50’lerdeki görkem, 60’larda mumla aranacaktı. 1965’te alt lige düşen Wanderers, iki sene sonra ait olduğu yere yükselmeyi başarsa da başa oynayamadı. Avrupa’yı sallayan takım hüviyetinden uzaklaşsa da kıta dışında fiyakalarını korumayı başardı. ABD’li girişimci Jack Kent Cooker’ın davetiyle Los Angeles’a göçtüler ve Los Angeles Wolves adıyla ABD Futbol Ligi’nde boy gösterdiler. Ülkesindeki başarı açlığını az da olsa Yeni Kıta’da bastıran Kurtlar, önce batı şampiyonu, ardından da Washington Whips’i 6-5 yenerek lig şampiyonu oldular. 60’ları ABD’de ünlenerek noktalayan Wolverhampton, değişim rüzgârlarından nasiplenmek için 70’leri beklemeye koyulmuştu…
60’lar genç Robert için uçurumun kenarında kısa bir gezintiyle geçiyordu. Molineux ziyaretleri azalmıştı. 16 yaşında evi terk etmiş ve müzik yapmayı kafasına koymuştu. Birkaç başarısız denemeden sonra 1968, kaderinin u dönüş yaptığı yıl oldu. Jimmy Page ile tanışan Plant, rock tarihine geçecek Led Zeppelin’in temel atma töreninde yer aldı. Çalışmalara başlayan ve İngiltere’de henüz tanınmayan grup, 26 Aralık 1968’den 15 Şubat 1969’a kadar süren Kuzey Amerika Turnesi’yle tıpkı Wolverhampton gibi Yeni Kıta’yı sersemletecekti. Şubat 69’da ilk albümüne kavuşup ülkelerini de sallayıp yuvarlamaya başladılar. Albümün açılışında Good Times Bad Times diyen Plant, biraz uzak kalsa da klasik bir futbol taraftarı olarak iyi günde kötü günde takımının yanındaydı artık…
Wolverhampton 70’lere iyi girdi. 1970-1971 sezonunu dördüncü bitirip ilk kez düzenlenen UEFA Kupası’na katılma hakkı kazanmıştı. Ekibin müzik tabiriyle frontman’i, Yeşilçam figüranı kılıklı golcü Derek Dougan’dı. Dougan, Avrupa maçlarında da rolünün hakkını verecek ve dokuz golle Wolves’u finale taşıyacaktı. Hatta Academica ile oynanan ilk tur maçında üç gol atarak Avrupa Kupaları’nda hat-trick yapan ilk ve tek Wanderers topçusu unvanını aldı. Her ne kadar payitahtın büyüklerinden Tottenham’a finalde mağlup olsalar da, UEFA Kupası’ndaki başarı, geçmişteki karanlık günlerden kurtulup geleceğe umutla bakmalarını sağlamıştı. 1974’te tarihinde ilk kez Lig Kupası’na uzanan takım, beklentileri boşa çıkarmazken, 1976’daki 2.Lig’e düşüş şok etkisi yaratıyordu. Alt tarafın rutubetine alışık Kurtlar, birinci lige çıkmakta gecikmeyecek; Kenny Hibbit, Andy Gray ve Liverpool efsanesi Emlyn Hughes’lu kadrosuyla 1980 Lig Kupası’nı kazanacaktı. Ufak bir kazayla atlatılan 70’li yıllar, hiç de fena geçmemişti.
Wolverhampton sevdalısı Robert Plant, 70’li yıllarda ‘Rock Tanrısı’ mertebesindeydi. 1970’deki üçüncü albümlerinde Since I’ve Been Lovin You ile “Seni sevdim seveli yüzüm gülmedi be zalım!” sitemini takımına iletirken, bir yıl sonraki dirilişle birlikte Molineux basamaklarında cenneti yaşıyordu. Yıllar geçtikçe müzikal anlamda da yerelliğe göz kırpan Led Zeppelin’in frontman’i, tekrar çocukluğundaki heyecan verici takımına kavuşmuştu. Billy Wright’la başladığı favori topçu listesine bu yıllarda eklenen isim ise “Hep onun 7 numaralı formasını giymek isterdim” dediği Kenny Hibbit idi. Evet, Plant sahalara tutkulu bir geri dönüş yapmıştı. Öyle ki 1974’te Wembley’de oynanan Lig Kupası finalini şöyle yâd edecekti; “O final, evliliğimi sıkıntıya sokmuştu. Wembley’den eve dönmem üç günümü aldı ve nerede olduğuma dair en ufak bir ipucu yoktu!” Bu özlenen coşkulu stadyum aktivitelerine rağmen 1975 yılı onun için berbat geçti. Ağustos ayında yaptığı trafik kazası ile büyük bir tehlike atlatan rock yıldızı, 27 yaş lanetiyle burun buruna gelmişti. Uzun süre hastanede kaldı ve tekerlekli sandalyeye mahkûm oldu. Takımı, 1976’da küme düşerken, onun sıkıntısı daha da büyüktü; eskisi gibi yürüyemez muhabbetleri, fısıltı gazetelerinin manşetlerindeydi. Bu esnada imdada ‘Kurtlar’ yetişti. Menajer Sammy Chung ve fizyoterapist Kevin Walters’ın davetiyle Wolverhampton Wanderers ile antrenmanlara çıkan Plant, önce koltuk değneklerinden kurtulacak daha sonra da eski kıvraklığına kavuşarak sahnedeki ihtişamlı duruşunu devam ettirecekti. 15 Mart 1980’de Lig Kupası’nı kazanan Wolves topçuları, bir bakıma takım arkadaşlarıydı. Sene güzel başlasa da Plant’i sonbaharda bir kâbus bekliyordu. Tarihler 25 Eylül 1980’i gösterdiğinde Led Zeppelin’in davulcusu John Bonham ya da daha sık kullanılan takma adıyla Bonzo, hayata veda ediyordu. Bu, grubun dağılması demekti.
80’ler, Zeppelin’in üzerindeki laneti, Wanderers’a da bulaştırmıştı. 1984’te inişe geçen takım, 5 Mayıs 1986’da dördüncü kümede buldu kendini. Aynı yıl kadroya katılan ve kulüp tarihinin mühim golcülerinden sayılan Steve Bull’un katkılarıyla, can havliyle ikinci lige kendilerini attıklarında sene 1989’du. En büyük sahne için 14 sene boyunca bu çamurda debeleneceklerdi. Premier Lig kurulduktan sonra uzun yıllar vuslatı beklediler ve nihayet 2003-2004 sezonunda bunu başarsalar da çıktıkları gibi bir kez daha düştüler. 2009, her şeyin yoluna girdiği yıl oldu. Kadim şampiyon, bir kez daha ana sahnedeydi…
Wolverhampton, Premier Lig’in 2009-2010 sezonu ilk maçında West Ham ile Molineux’da karşı karşıya gelirken, başlama vuruşu öncesinde sahaya, kötü gün dostu Robert Plant çıktı. Kulübün ikinci başkanlığına getirilen emektar taraftar, rock ilahı Robert Plant, Led Zeppelin’in meşhur şarkısına gönderme yaptığı Whole Lotta Love yazılı formasıyla kucak dolusu sevgisini Molineux’ya ve hemen stadyumun dışındaki ilk kahramanı Billy Wright’ın heykeline sunuyordu. Grubu Led Zeppelin’le çaylak müzisyenlere ilham veren büyük vokalist, taraftarlık konusunda da “Ders almam, ders veririm!” konumunda değil mi sizce de?