Çeviri: İnan ÖZDEMİR
70’li yıllarda Saint-Etienne formasıyla yıldızı parlayan milli forvet Dominique Rocheteau, topla olduğu kadar müzikle de haşır neşirdi. Fransız yıldızın 2004’ün Nisan ayında So Foot Dergisi’ne verdiği röportaj hiç de azımsanmayacak bir rock kültürü olduğunu gösteriyor.
Futbolun müzisyeni olarak biliniyorsun. Bu ünün kaynağı ne?
Müzisyen demek biraz abartı olabilir. Saint-Etienne’de oynarken devamlı müzik ve sinema gibi o dönemde tutkunu olduğum şeylerden bahsederdim. Fakat yavaş yavaş değişti bu. Şimdilerde daha fazla futboldan bahsediliyor, ben biraz farklıydım. Boş vaktim olduğunda sık sık ABD’de tatil yapar ve oradaki konserlere giderdim. Bu arada, benim için en büyük deneyim de Grateful Dead’in Paris’te Zenith’te verdiği konsere gitmekti.
Başucu eserin neydi?
Seçmek çok zor. Bilemiyorum, Neil Young’un Harvest’ı olabilir mesela. Amerikan rock’ını İngiliz rock’a tercih ederim. Elbette herkes gibi benim de Brit dönemim olmuştu fakat melodik Amerikan rock’ı beni daha çok çekerdi. O zamanlar Hippie hareketi de vardı ve Grateful Dead, Jefferson Airplane gibi San Francisco grupları devrimseldi.
O dönemde Cindy Lauper üzerine bir yazı yazmıştın, hatırlıyor musun?
Cindy Lauper üzerine mi yazmıştım? Enteresanmış, hatırlamıyorum. Mondial dergisindeki Disco Rocheteau köşesinde mi yazmıştım? O an birdenbire aşık olmuş olmalıyım, şimdilerde aklımdan çıkmış.
Yeni gruplar arasında sevdiklerin var mı?
Elbette sevdiklerim var ama daha az şey satın alıyorum artık, genelde radyo dinlemeyi tercih ediyorum. Coldplay güzel, zaman zaman seviyorum, Red Hot Chili Peppers da öyle, bazı bazı tercih ediyorum ama son albümleri nasıl dersen, bilemiyorum. albümleri pek iyi değildi. Miosecc çok iyi; karakteri, yazdıklar ve sesi… Murat’yı da çok severim.
Saint-Etienne’de bu müzikleri soyunma odasında dinler miydiniz?
İngiltere’de o dönemki bütün kulüplerde bunlar dinleniyordu ama Fransa’da pek yoktu. O dönemler Robert Herbin’in iyi bir müzik zevki vardı ama o da daha çok klasik müziği tercih ederdi. Bir gün maçtan önce bize Wagner dinletmeye karar verdi, şüphesiz ki bizi sahaya savaşçı olarak sürmek için. Ama pek başarılı olmamıştı.
Müzik konuşabileceğin başka oyuncular var mıydı?
Çok az sayıda oyuncu vardı. Joel Bats, ortak noktalarım olanlardan biriydi. Piazza ile de konserlere giderdik. Santana konseri izlemiştik. Büyürken normal bir çocukluk geçirmiştim, Saint-Etienne’e vardığımda olgunluk sınavımdan geçmem gerekiyordu.. Arkadaşlarımla evde sürekli rock dinlerdik, birlikte bir şeyler çaldığımız da olmuştu. Her zaman müzik yapmak istedim ama hiçbir zaman tam manasıyla müzisyen olmadım. Gitar çaldım, bateri çaldım ama hiç konser vermedim, hiçbir o alana ciddi olarak atılmadım. Daha ziyade 21 Haziran’da (Müzik Bayramı) sokağa inip çalmayı seviyordum.
Görünüş anlamında Rocheteau-Bats ikilisi nasıldı, iyi anlaşır mıydınız?
Her zaman bir yakınlığımız vardı ama çok beraber hareket eden bir ikili değildik. Tarzımız dönemin yansımasıydı, baba-cool (hippie) etkisinde giyiniyorduk. Formamı her zaman şortun dışına çıkarırdım, formayı öyle bırakmak benim tercihimdi.
O yıllarda futbolla ilgilenen müzisyenlerle tanıştın mı?
Fena sayıda değildi ilgilenenler, mesela Bob Marley. Onunla tanışma şansım da oldu. Aynı oteldeydik, biz bir maçtan çıkmıştık, o da konserden gelmiş ve otelin holünde futbol oynuyordu. Muhteşem bir görüntüydü benim için.
Futbolla rock arasında çok benzerlik var değil mi?
Elbette çok benzerlik var. Birinde sahaya birinde sahneye çıkıyorsun. Halkla kurduğun iletişim de aynı şekilde ilerliyor. Bazen o gürültüyü, Geoffroy-Guichard ya da Parc’ta çimlere çıkmadan önce gelen o sesleri özlüyorum. O gürültü, içimde bir özlem. Statlardaki müziği de hatırlıyorum. Brezilya ile Guadalajara’da oynadığımız milli maçın öncesi ve sonrasında samba orkestrası çalmıştı. Özel bir deneyimdi.
Birçok Fransız müzisyen Saint Etienne’den bahseder; Renaud, Balavoine, onlar hakkında ne düşünüyorsun?
Renaud’yu çok iyi hatırlıyorum, Balavoine’ı bilmiyorum. Monty vardı aynı şekilde. Onun benim hakkımda şarkısını hatırlıyorum, “Küçük Rocheteau ne kadar güzeldir” tarzı sözleri vardı. O 45’lik çıktığında hemen kapatmak istemiştim, hiç benim tarzım değildi, bomboştu. Öncesinde bana haber vermemişti, sırtımdan bolca parayı kırdı. Şimdilerde hâlâ Saint-Etienne üzerine şarkılar yapan gruplar var, Mickey 3D gibi. Çok iyi de değil, çok kötü de. Belki bir iki şarkıları hoşuma gitmiş olabilir. Johnny Rep şarkıları –dürüst olmam gerekirse- albümün en iyi parçası değildi.
Bir kulüp olarak Saint-Etienne’i benzersiz kılan neydi?
Kişisel olarak Saint-Etienne’i İngiliz kulüplerine benzetiyorum, stadıyla, ambiyansıyla, halkla kurduğu iletişimle Saint-Etienne İngiltere’de gibidir. Bu aynı zamanda bir futbolcu olarak tek büyük pişmanlığımdır: Bir İngiliz kulübüne gitmemek. İki kez böyle fırsatım oldu ama ikisi de kariyerimin sonlarındaydı, olmadı. Ipswich benimle ilgileniyordu o dönemde ve oyun stillerini çok seviyordum. Futbol ve rock’ı birleştiren bir oyun stilleri olduğunu düşünüyordum, yaptıkları her şeyin etrafında coşku vardı. Orada bütün rock müzisyenlerinin bir takımı vardır.
En rock’n roll stile sahip olan futbolcu kimdi?
Elbette George Best. Görünüş, oyun, karakter anlamında en zirvede o vardı. George Best’i çok severdim. Farkında olmadan Fransa’nın George Best’i olmayı isterdim zira 14-15 yaşlarındayken onu bir Coventry-Manchester maçında seyretme imkânım olmuştu. Bir futbolcu tipi olarak çok sıra dışıydı; driplingleri müthişti, beklenmeyeni yapardı, biraz çılgın, aşırı spontane… Bunun yanında karakter olarak da fena değildi, bir futbolcu olarak dünyaca skandal sayılabilecek bir yaşam stiline sahipti. Fiziksel olarak pek iyi durumda olmadığını duydum, şu sıralar. Kevin Keegan’ın tarzı da çok rock’n’roll’du.
Saint-Etienne’de rock’n’roll konserlerie gider miydiniz?
Konserler için genelde arkadaşlarla Lyon’a giderdik. Saint-Etienne’de genelde pek gezmezdim. Zaten oradayken bir kasabada yaşardım, partileri çoğu zaman evde yapardık.
Dominique Rocheteau’nun evinde yapılan partiler çok meşhur muydu?
Meşhur demek abartı olabilir. Oyuncular için çok meşhur değildi belki çünkü çok fazla futbolcu olmazdı o partilerde. Genelde futbolla hiç ilgisi olmayan, lise zamanlarında tanıştığım arkadaşlarım vardı.
Bugünlerde futbolun biraz daha az rock’n roll’a dönüştüğünü söyleyebilir miyiz?
Kesinlikle! Futbol daha fazla işe dönüştü, profesyonel oldu, her şey aşırı şekilde planlı oldu, başka şeylere çok fazla yer kalmadı. Artık futbolda başka şeylere ilgilenilecek yer kalmadı. Günümüzün futbolcuları da bencillikle birlikte kendi kariyerlerini her şeyin önüne koydu. Futbolun bir işe dönüşmesinin en kötü yanı da forma aşkı dediğimiz şeyi unuttuk, belki de bilinçsiz bir şekilde, 14-15 yaşındaki çocuklar bile kariyerleri dışında başka şey üzerine düşünemez hâle geldi. Elbette bu gelişmenin güzel yanları da var ama benim dönemime göre çok farklı olduğunu söyleyebiliriz. Ben asla bir kariyer planına sahip olmadım, sadece eğlenmek ve oynamak istedim. Mesela hiçbir zaman alacağım parayı tartışmadım. Futbolla ilişkim basit ve sağlıklıydı.
Bir grupta çalma imkanın olsa hangisini seçerdin?
Kaliforniya çıkışlı bir Amerikan grubunda çalmak isterdim, Jefferson Airplane gibi. Ya da Hot Tuna, orada Jorma Kaukonen ve Casady ile çalabilirdim, gitarist olarak.