-Bir Mustafa KOÇ yazısı-
70’lı yılların sonu, 80li yılların başı, Liverpool şehrinin kırmızılıları, ligin yanı sıra Avrupa arenasında da fırtına gibi esiyorlardı. Ancak karşılarına bir rakip çıktı. Hem de hemen yanı başlarında. Şehrin mavilileri onları durdurmayı başardı ve bunu da efsane Howard Kendall’ın yönetiminde başardılar.
1986-87 sezonunun başlamasına iki gün vardı. Transfer süresinin bitmesine ise bir saat. Howard Kendall, Norwich City’den, Dave Watson’nu transfer etmek istiyordu. İkisinin tam ortasında Villa Park’da, defans oyuncusuyla buluşmayı ayarladı. Ancak evrak işleri yine de geç kalmıştı. Saat beşi geçmişti. Fakat Kendall, duvardaki saati fark etti. Bir saat geriye aldı. Tekrar duvara astı ve Watson ile birlikte önüne geçip, kocaman bir gülümsemeyle el sıkışarak poz verdiler. Evraklar, federasyon yetkililerine faks çekildi ve beklemeye geçildi.
Faks çekilirken hınzır bir gülümse vardı yüzünde. Evrakları teslim alan federasyon yetkilisinin de. “Kendall, yaptıysa doğrudur!” Yetkili transferi onayladı. Dave Watson da iki gün sonra sahadaki yerini aldı ve Everton karindeki ilk maçına çıktı.
Howard Kendall’ın futbol dünyasındaki izlenimi buydu. Bu yüzden sadece kendi taraftarı tarafından sevilmiyordu. O dönem belki de Avrupa’nın en iyi takımı olan Liverpool’u durdurmayı başardığında bile şehirde kendisine nefret değil sempati duyulmasını sağlamıştı.
Kendall, Goodison Park’a ilk olarak 1967’de gelmişti. Hem de daha 17 yaşında Federasyon Kupası finalinde oynayan en genç oyuncu unvanını elde ederek. Gelecek vadeden orta saha oyuncusu olarak adım attığı sahada, Everton efsanesi haline dönüşmeyi başardı. Alan Ball ve Colin Harvey ile birlikte müthiş bir üçlü oldular. O dönem çoğu İngiliz’e göre ligin en iyi orta sahasını oluşturmuşlardı. Bu müthiş üçlü sonunda başarıyı da getirdi. 1967-68 sezonun Federasyon Kupası’nı kaldırmayı başardılar. 1969-70 sezonunun da ise lig şampiyonu oldular. Hemen ardından da Charity Shield şampiyonluğu geldi. Bu başarı o dönem için büyük bir önem taşıyordu. Liverpool efsanesi doğmaya başlıyordu ve şehrin diğer yakasında Mavililer onlara göz kırpmıştı.
Yedi sezon formasını terlettiği Everton’a ikici kez gelişi ise çok daha büyük izler bırakmak içindi. Futbolculuk kariyerini noktalayan Howard Kendall, ilk teknik direktörlük deneyimini Blackburn Rovers’la yaşadı. 3’üncü ligde devraldığı takımı iki sezon içinde 1’inci lige taşımayı başardı. Bu büyük başarı da ona Everton’ın yolunu açtı. Ama Goodison Park’a geri dönüşü oyuncu/teknik direktör olarak oldu. Ondan takımı tekrar şampiyon oldukları, kupalar kazandıkları o şaşalı günlere döndürmesini istediler. O da işe direkt sahanın içine girerek başladı. Ancak işlere burnunu o kadar da sokmadı tabii ki. Sadece dört maçta takımıyla birlikte ter döktü. Ondan sonra da formasını asıp, takımı yeni baştan yapılandırmaya başladı. Ancak başlangıç hiç umut vadetmiyordu. 21 maçta gelen sadece altı galibiyet kafadaki soru işaretlerini arttırdı. Onun kafasında ise bambaşka şeyler vardı. Klasik İngiliz tarzı oyun anlayışının dışına çıkmak istiyordu. Kendall’ın amacı oyunuyla herkesi büyüleyen şaşalı bir takım yaratmaktı. Akıcı ve isabetli pas oyununa dayalı, hücumcu bir takım yaratmak için kolları sıvadı. İleriye sürekli top şişirip peşinden koşan bir takımla sahaya çıkmak istemiyordu ve bu oyunu oynatabileceği oyuncuları bulabilmek için ava çıktı. Küçük kulüplerden ucuz yetenekleri takıma katmaya başladı. Peter Reid, Trevor Steven ve kaleci Neville Southall bu isimlerin başında geliyordu. Tabii para da harcadı. Adrian Heath de çok para harcadığı yıldızların başında geliyordu ve onun geleceğini kurtaran da o oldu. 1983-84 sezonunda onun golüyle Oxford’du geçip, Lig Kupası’nda finale kadar ulaştılar ancak finalde Liverpool’a karşı kaybettiler. Fakat önlerinde bir final daha vardı. Federasyon Kupası’nda ise gülen taraf Kendall ve öğrencileriydi. Everton’la geçirdiği üçüncü senenin sonunda gelen kupa, belki de son şansıydı ve öğrencileriyle birlikte artık bir şeyleri kanıtlamaya başlamışlardı. O final gelecek güzel günlerin habercisi oldu.
Bir sonraki sezonu fırtına gbi giren takım 84-85 sezonunu şampiyon olarak tamamladı. Bu şampiyonluğun önemi çok büyüktü. Şehrin kırmızılıları hem İngiltere’de hem de Avrupa’da fırtına gibi esiyordu ve mavililer sonunda onları durdurabilmişti. O dönemin belki de Avrupa’da en iyi takımı olan Liverpool’a çelmeyi en yakınındaki komşusu takmıştı. Ancak o sezon sadece lig şampiyonluğuyla bitmemişti. Kendall ve öğrencileri, Avrupa arenasında da sahne almış ve herkesi yakaladıkları başarıyla şaşırtmışlardı. Bir önceki sezon kazanılan Federasyon Kupası, onları Kupa Galipleri Kupası’na katılım hakkı tanımıştı. Onlarda katıldıkları bu kupada yarı finalde Bayern Münih’i, finalde ise Rapid Wien’i yenerek kupayı kaldırma başarısı elde ettiler.
Kendall, takımına artık imzasını atmıştı. Farklı tarzı ve kişiliğiyle herkes tarafından sevilmiş, gösterilen sabrın sonunda da Everton’a başarıyı getirmişti. Hem de dönemin en iyi takımı Liverpool karşısında yaptıkları mücadeleden başarıyla çıkarak. Bir dönem birlikte çalıştıkları Gary Lineker, onun için; “Oynadığım en iyi takım, çalıştığım en iyi hoca.” diyerek, saygısını göstermişti. Onun antrenmanlarına futbolcuları koşarak giderdi ve şikayet edemeyecekleri şekilde eğlenceli çalışmalar ve onun gülen yüzü onları beklerdi. Bir dönem işler yolunda gitmeyince çocukları toplayıp yemeğe götürmeye karar verdi. Salı günü tüm ekip yemek yediler ve hafta sonu takım galip geldi. Bu iş hoşlarına gitmişti. Salı toplanmaları devam etti, galibiyetler de. Ancak uzun bir galibiyet serisinden sonra alınan bir yenilgi canlarını sıkmıştı. Kendall takımı topladı. “Çocuklar bu Salı toplantıları artık işe yaramıyor. Çarşamba gününe ne dersiniz?” diyerek günü değiştirmiş, oyuncuların üzerindeki baskıyı da bir şekilde hafifletmeyi başarmıştı. Bu onun yönetim tarzıydı. Bu yüzden lakabı “Şen”di.
Kazanılan şampiyonluğun ardından bir sonraki sezon (1985-86) Liverpool sadece iki puan farkla tahtını geri aldı. Ancak ardından Everton, tekrar zirveye oturmayı başardı. Lig yarışı, Liverpool şehrinin iki takımı arasındaki çekişmeye dönmüştü sanki. Bu rekabet onun mizacı sayesinde çirkinleşmekten çok herkes tarafından sempati kazandı. Ligin yanı sıra Kupa Galipleri Kupası şampiyonluğu, Avrupa arenasında bir sonraki yıllar için de umut vermişti. Ancak Heysel Faciası nedeniyle İngiliz kulüplerinin ceza alması, onların gelecek yıllardaki potansiyelini görmemizi engelledi. Belki de Liverpool’un tahtını Avrupa’da da sarsacaklardı ancak bunu görme ve bilme şansımız olmadı.
Televizyonun tüm dünya çapında yaşadığı 90 öncesi dönemin İngiltere adına en heycan verici futbolunu oynayan son takımdı Everton. Onu da başarabilen Ada’nın klasik oyun anlayışının dışına çıkarak büyük cesaret örneği gösteren “Şen” Kendall oldu. O yalnızca bunu başarmakla kalmadı. Bu başarıları elde ederken aynı zamanda herkesin sempatisini ve sevgisini de elde etti. Oyunun gülen yüzü, iyi adamı olmayı başardı.