Toprak Saha – Aylık retro futbol e-mecmuası
  • Zat-ı Muhteremler
  • An-ı Şahaneler
  • Yad-ı Hafta
  • Fi Maçı
  • Kadim Takımlar
  • Cemiyet Haberleri
  • Malumat Saha
Fİ MAÇI

Her Evin Çocuğu Olmak

Mustafa Koç · Ağustos 2017

Trabzonsporlu futbolcular, ilk şampiyonluğu elde ettiklerinde aslında bir şeyi daha kanıtlamışlardı. Özüne dönen bir kulübün neler başarabileceğini. Bunun için de Birinci Lig’in kapısından dönülen bir maç ve ekonomik olarak dibe çökmüş olmak gerekti.

“… Ne futbol oynayacak bir sahamız vardı ne de topumuz… Ama, bu olanaklara sahip olanlardan daha güçlü bir yanımız vardı o yıllarda; düşlerimiz!.. Şampiyonluğu İstanbul dışına taşımayı çok istiyorduk. O güne kadar bunu kimsenin başaramadığının da bilincindeydik. Ama bu durum bizi engellemiyor, tam aksine daha çok istekli kılıyordu. Taraftar bizleri ailesinden biri olarak görüyordu. Tüm evlere girdiğimizi, her evin oğlu olduğumuzu biliyorduk. Köylerde, hiç futbol maçı izlememiş insanlarımız bile bizlere gönüllerini açmıştı. Bu sevgi dalgası üstümüzde bir baskı oluşturmuyordu. Çünkü biz, kültürlü, her türlü sonucu olgunluk karşılayan dinamik bir takımdık. Başarıları kendimize kartvizit yapmıyorduk. Günden güne çoğalan taraftarın sevgisi normal yaşantımızı asla değiştirmemiştir. Takım arkadaşlarımın kişilikleri sağlam bir yapıdaydı ve ben böylesi bir takımın kalecisi olarak bir bakışta o güzel insanların hepsini gören bir mevkide oynamaktan büyük haz alıyordum.”

Böylesi bir takımın kalecisi olarak bir bakışta o güzel insanların hepsini gören bir mevkide oynamaktan büyük haz alan o kaleci Şenol Güneş’ti. Bu yazıyı büyük bir başarı elde edilerek kazanılan ilk şampiyonluk sonrası kaleme almıştı. Şampiyonluk yolunu ve o harika macerayı öyle güzel ifade etmişti ki, geçirdikleri o muhteşem sezon insanın gözlerinin önüne geliyordu. Ancak yazısında vurgusunu yaptığı çok önemli bir konu vardı. O takım tüm Trabzon’un ailesinden biri olmayı başarmıştı. Kadrodaki her bir oyuncu, Şenol Güneş’in değimiyle “Her evin oğlu.” olabilmişti. İstanbul’un büyüklerinin elinden kupayı kapıp Trabzon’a getirmek kolay iş değildir. Bunun için böylesi bir birliktelik de gerekiyordu ve tüm Trabzon halkı, takımıyla birlikte bunu başarabilmişti. Bu başarı da öyle, bir günde olmadı haliyle. Geriye dönüp bakıldığında o günlerin temelinin atıldığı bir an çıkıyor karşımıza. O anda öyle büyük bir yıkım yaşanıyor ki tekrar ayağa kalkmak için sağlam bir temel atmak gerekiyor. İşte Trabzonspor da yaşanılan büyük bir yıkım sonrası temelini o kadar sağlam atıyor ki, kupa İstanbul’un dışına, hayata inatlarıyla bağlanmış bu insanların şehrine geliyor.

1966 yılında Trabzon’da müthiş bir hareketlilik yaşanır. Bu hareketlilik tabii ki futbol adınadır. Şehirde futbol 1900’lü yılların başından bu yana büyük bir tutkudur. Her sokakta, meydanda hatta cami avlusunda bile top oynanan şehirde bir müddet sonra müthiş bir rekabet de doğar. İdmanocağı ve İdmangücü. Yıllar boyunca yerel ligde şampiyonluk için birbirleriyle çekişirler. Şehir de ikiye bölünür. Yıllar 66’yı gösterdiğinde şehri temsil edilecek bir takım kurulması gerekliliği ortaya çıkar. Federasyon kurulan bu takıma da ikinci ligde oynama hakkı verecektir. Ancak Rekabet inatla birleşince o takım bir türlü kurulamaz. Önce takımın adı sorun olur. İdman Ocaklılar kendi ismini, İdman Güçlüler de kendi isimlerinin olması gerektiğini iddia ederler. Daha sonra ise takımın renkleri konusunda anlaşma yaşanmaz. Tartışmalar büyür. İş mahkemelere kadar gider. En sonunda 1967 yılının Ağustos ayında iş tatlıya bağlanır takımın adı Trabzonspor olur. İdmanocağı yetkilileri bordo rengini, İdmangücü yetkilileri ise mavi rengini seçer ve takımın renkleri de Bordo-Mavi olarak kayıtlara geçer.

Trabzonspor’un ikinci lig macerası bu şekilde başladı. Hedef ilk olarak birinci lige çıkmaktı. Bunun için de çetin bir mücadele gerekti ve en önemlisi transfer yapılmalıydı. Trabzonlu yetkililer özellikle İstanbul takımlarında artık düşünülmeyen isimlere yöneldiler. Beş sezon bu şekilde geçti ancak şehri heyecanlandıran sezon 1971-72 sezonu oldu. Sezona yine şampiyonluk parolasıyla başlandı. Yarış da ligin son haftasına kadar sürdü. Bordo-mavililer, PTT ile şampiyonluk mücadelesi veriyordu. Puanlar eşit son haftaya kadar gelinmişti. Son söz de son maçta Ankara’da, PTT maçında söylenecekti.

İki takımın da tek arzusu elbet Birinci Lig’di. Trabzon’dan 16 bin taraftar da Ankara’ya, takımına destek vermeye gelmişti. Maç çekişmeli başladı. İki tarafta birbirini sınıyordu ancak gol gelmedi. İlk yarı başladığı gibi sona erdi. İkinci yarının başlarında 55’inci dakikada PTT Zeki Kocaeli’nin ayağından golü buldu ve 1-0 öne geçti. Bordo-mavililerin en az bir gole ihtiyacı vardı. Yüklendiler ancak Ankaralılar, geçit vermedi. Dakikalar tükendikçe umut da azalıyordu. Deplasmanda takıma destek vermek için gelen binlerce taraftar malumu çoktan fark etmiş gergin ve sessiz bir şekilde maçın son anlarını izliyorlardı. Ve en sonunda hakemin düdüğü geldi. PTT maçı 1-0 kazanmış ve Birinci Lig’in yolunu tutmuştu. Trabzon tarafında ise büyük bir yıkım vardı. Başkan Suat Oyman gözyaşlarını tutamayıp hüngür hüngür ağlayarak, bu yıkımı en derin şekilde yaşayanlardan biriydi.

Bu yıkımdan sonra hemen toparlanmak gerekiyordu. Bunun için de bir şeyler yapmak. Başkan Suat Oyman, ucundan dönülen Birinci Lig’in bir hayal değil gerçekçi bir hedef olduğunu biliyordu ancak, tekrar ayağa kalkmak için ne yapılması gerektiğini bulmak için yardım edecek birilerini bulması gerekiyordu. Çünkü artık deniz bitmişti. Yıllardır güdülen transfer politikası nedeniyle kulüp ekonomik olarak çok zor zamanlar geçiriyordu. Suat Oyman, şehrin önemli futbol akıllarından biri olan ‘Barbon’ Halit Ziya Kurbetçi’den bir rapor hazırlamasını istedi. Halit Bey görevi kabul etti ve kısa sürede bir rapor hazırlayarak yönetime sundu. İşte o an, ülke futbol tarihinin de en önemli anlarından biri olarak kayıtlara geçti. Barbon Ziya Raporu olarak anılan raporda çok önemli detaylar vardı ve Trabzonspor’un özellikle ekonomik olarak rahatlamasının yolu bu detaylarda saklıydı. İlk vurgu İstanbul eskisi futbolcularaydı. Trabzonspor’un bu futbolculara ihtiyacı yoktu. Ayrıca onları Trabzon’a getirmek çok maliyetliydi ve kulübün ekonomik olarak bitmiş olmasının nedeni bu transferlerdi. İkinci vurgu ise Karadenizli olmayan bütün futbolcularla yolların ayrılması gerektiği üzerineydi. Ona göre bu toprakların dilni bilmeyen futbolcu, burası için yeterince mücadele etmiyordu. Ya da buralar onlara ters geliyordu. Üçüncü vurgu ise bu topraklarda doğmuş büyümüş bir sürü genç ve yetenekli futbolcu olduğu ve tüm transfer politikasının onları takıma kazandırmak üzerine olması gerektiğiydi. Raporda ayrıca bu genç yeteneklerden birkaç isim yönetime önerilmişti. Bunların arasında; Trabzon ve çevre illerde alt liglerdeki takımlarda oynayan Şenol Güneş, Cemil Usta, Ali Kemal Denizci, Kadir Özcan, Turgay Semercioğlu gibi isimler vardı.

Bu üç temel üzerine hazırlanan rapor yönetim tarafından benimsendi ve uygulanmaya başlandı. Bir taraftan da zaten el mahkumdu çünkü ekonomik olarak kulüp çok zor günler geçiriyordu. Barbon Ziya’nın tavsiye ettiği oyuncular da takıma kazandırıldı ve yeni sezona girildi. Takım, tüm şehre umut verdi ve çok iyi bir sezon geçirdi. Bu sezon ise şampiyonluk için Kayserispor ile yarışılıyordu. Ligin son haftasına eşit puanlarla girildi. Sarı-kırmızılılar, bir averaj puanıyla Trabzon’un önündeydi. Bordo-mavililerin rakibi yine bir Ankara takımı Gençlerbirliği’ydi. Ancak Ankara temsilcisi güvenlik sıkıntılarını bahane ederek Trabzon’a gitmedi. PTT maçının tam bir yıl sonrasıydı. Maç 3-0 Trabzonspor lehine tescil edildi. Kayserispor averaj farkıyla Birinci Lig’e yükseldi. Ancak Trabzonspor tekrar hüsrana uğramıştı. Fakat bu seferki bir öncekinden farklıydı. Takım genç ve yetenekli oyuncularla umut vadediyordu. O sezon sonunda futbolu bırakan Ahmet Suat Özyazıcı takımın başına getirildi ve artık taşlar tam olarak yerine oturmuş oldu. 1973-74 sezonunda Trabzonspor artık işini sağlama aldı ve 30 maçta sadece altı gol yiyerek sezonu tamamladı. Kendi evinde gol dahi yememişti. Sezonun son maçında İstanbul’da Sarıyer’le 0-0 berabere kalarak şampiyonluğunu ilan etti ve Birinci Lig’e yükseldi.

Temel o kadar sağlamdı ki, Birinci Lig’de hemen Karadeniz Fırtınası esmeye başladı. İlk sezon dokuzunculukla bitti ancak Türkiye Kupası’nda Bordo-mavililer gelecek yılların bir provasını tüm futbol severlere izletti. O sezon Beşiktaş’la finalde karşılaşan Trabzonspor, kupayı müzesine götüremedi belki ama ileride neler olacağına dair ilk sinyalleri verdi.

75-76 sezonu ise efsanenin yazıldığı sezon oldu. Sezona Şükrü Ersoy yönetiminde başlayan takım sezon ortasında tekrar Ahmet Suat Özyazıcı’ya döndü. Genç yetenekler artık olgun, sahada fırtına gibi esen yıldızlara dönüşmüşlerdi. Sezonun ikinci yarısı ligin zirvesinde Fenerbahçe ile yalnız kalan Bordo-mavililer, Trabzon’da oynanan ve kendilerine hiç şans verilmeyen maçta rakibini yenmeyi başararak liderlik koltuğuna oturdu. Geri kalanı ise tarih.

Kapı komşusu, mahalle arkadaşı, bizim semtin çocuğu. Bir araya gelip birlikte top oynadılar ve ülke futbol tarihine altın harflerle adlarını yazdırdılar. Şampiyon olduktan sonra Şenol Güneş’in dediği gibi “Her evin çocuğu.” olarak bunu başardılar. Aslında zaten o evlerin çocuklarıydılar. Sadece farklarına varılmaları için bir dibe vuruş gerekiyordu ve PTT maçı o dip olmuştu. Sonrasında atılan sağlam temeller ve “Bizim çocuklar” jenerasyonuyla, Karadeniz Fırtınası sert esmeye başladı.

PaylaşShare on Facebook0Share on Google+0Share on LinkedIn0Email this to someonePin on Pinterest0Share on Tumblr0Print this page
47. SayıTrabzonspor 50. Yıl Özel Sayısı
Share Tweet
mustafa@topraksaha.net'

Mustafa Koç

Eski Sayılardan

  • Fİ MAÇI

    Ev Sahipleri

    Mayıs 2020
  • Fİ MAÇI

    Beyazıyla Siyahıyla Bir Maçın Öyküsü

    Haziran 2019
  • Fİ MAÇI

    Kar Golleri Kesti

    Haziran 2019

REKLAM

REKLAM

ESKİ SAYILAR

TAKVİM-İ MAZİ

TAKVİM-İ MAZİ

@topraksaha_net

  • Şuan için bu twitter hesabının RSS beslemesi yüklenemez durumda.

Twitter'da @topraksaha_net Takip Et.

  • Anasayfa
  • İletişim

Toprak Saha © 2017. Tüm Hakları Saklıdır.