Kazım Koyuncu yaptığı müzikle ve düşünceleriyle Türkiye çapında sevilen bir sanatçıydı. Bu özelliklerinin yanında o, bir de Trabzonspor tutkusuyla tanınmıştı. Bulduğu çoğu fırsatta, Trabzonspor’un Anadolu devriminin bir parçası, ezenlere karşı isyanın bir sembolü olduğunu söylüyor, binlerce kişinin doldurduğu konser alanlarına takımın formasıyla çıkıyordu. Kazım Koyuncu, Trabzonspor’un onun için ne ifade ettiğini ve takıma olan tutkusunu Trabzonspor Dergisi’ne yaptığı bir röportajında kapsamlı bir şekilde ifade etmişti. Onun, Bordo Mavi’yle kurduğu bağı anlamak için bu röportajı hatırlamak oldukça önemli.
Not: Bu röportaj Aytekin Akay tarafından yapılıp ilk olarak Trabzonspor Dergisi’nin Mayıs 2004 tarihli sayısında yayımlanmıştır.
Trabzonsporluluğunuz, yöresel birtakım nedenlere mi dayanıyor?
Hayır, sadece bununla açıklanamaz. Trabzonspor’un bendeki ifadesi, statükonun karşısında yer alması, statükoyu parçalaması, güçlülere karşı güçsüzlerin var olduğunu ve onların da bir şeyler yapabileceğini göstermesidir. Trabzonspor, sadece bir yöre takımı olarak bende ifade bulmuş olsaydı, bu lokal bir şey olurdu. Oysa Trabzonspor, sadece Trabzon’u değil tüm Karadeniz’i aşmış bir olgu. Evrensel değerlere sahip olan benim için de Trabzonspor, Türk futbolunun en evrensel değeri ve en önemli unsurudur.
Modern zamanların Trabzonspor’u
Siz Karadenizli ve Laz bir sanatçısınız ama sizi Urfalı da dinliyor, Muğlalı da…
Karadenizli dışında çok sayıda dinleyici kitlem var ve sık sık onlarla konserlerde buluşuyoruz. Urfalı, Diyarbakırlı, Mardinli o kadar fazla Trabzonspor taraftarı var ki, bu memleketlilikle açıklanabilecek bir olgu değil. Aslına bakarsanız, yoksulların, ezilenlerin, “farklı olanların” var olduğu ve birbirleriyle dayanışma içinde olacağı duygusunu ifade ediyor. “İnsan neden Diyarbakır’dan Trabzonspor’u tutar?” diye bir soru sorulduğunda “Güçlülere karşı direnen ve statükoya hayır diyen anlayış nedeniyle” cevabını buluyorum.
Trabzonspor, sizin söylediğiniz anlamda hâlâ ‘güçsüzler’in yanında bir felsefeye mi sahip, yoksa o da ‘güçlüler’in kıyısına çoktan geçti mi?
Sorunun düğümlendiği yer burası işte. Kendine has yapısından dolayı Trabzonspor var oldu. Şimdi modern zamanların birtakım ilişkilerini yaşıyoruz. Trabzonspor, modern zamanların kendine dayattığı ilişkilere girdiği andan itibaren çöküşe de başladı. Biz varlığımızı anlamlandıran değerlerimizi unutmaya başladıkça ne anlama geldiğimiz de anlaşılmıyor. Eğer kendimizi üç büyük kulübün yanında dördüncü kulüp olarak adlandıracaksak, alınacak şampiyonların da bir anlamı olmayacak. Oysa kazanacağımız şampiyonluklar, tıpkı eskisi gibi oynanan futbol, kazanma hırsı, diğerlerinden farklılığımızı ortaya koyacak. Trabzonspor olarak, o eski değerlerimizin peşinden koşmalıyız.
Sevgili Kazım, Zuğaşi Berepe’de farkı bir müzik ve farklı bir Kazım Koyuncu vardı, şimdi ise daha farklı bir Kazım Koyuncu var. Tıpkı Trabzonspor’un 70’li yıllardaki Trabzonspor olmadığı gibi…
Evet ancak, ben çok farklı bir hayat yaşıyorum. Her ne kadar eskiye göre daha popüler biri olsam da popülaritenin getirdiği yaşam biçimini hayatıma sokmadım ve hayatımın sonuna kadar da sokmayacağım. Televizyonlarda görünür olmaktan gurur duyan bir insan değilim ve asla da bununla gururlanmam. Eski arkadaşlıklarım, dostluklarım sürüyor. Hakkını vererek müzik yapmak, doğru bildiğim ne varsa peşinden gitmek benim için çok önemli. Değişen ne? Eskiden 10 bin satıyordu albümlerim, şimdi 100 bin satıyor. Hayatım daha da zorlaşmıştır; Trabzonspor gibi. Ben kendimle ilgili birtakım seçenekler koyabiliyorum. Trabzonspor da son bir yıldır bu seçenekleri koymaya başladı. Ben de farklıyım Trabzonspor da farklı. Albümün 1 milyon satsa da kimse beni albümü 1 milyon satan diğer şarkıcılarla aynı kefeye koymayacaktır.
Değişime kayıtsız kalmayalım ancak değişirken de başkası olmayalım. “Kendimiz olarak – kalarak nasıl değişebiliriz”i tartışalım…
Değişirken, eskiye dair olan her şeyin bir kısmını da ortaya çıkartmak gerekiyor. Trabzonspor, Türkiye’de sürekli şampiyon olanlar dışında olan her şeyi temsil etmeli. Bendeki Trabzonspor sadece futbolu temsil etmiyor, zaten etmemeli de… Yöneticilerden futbolculardan, sizden daha çok başka insanların hayatlarını etkileyen bir olgu. Mesela bununla ilgili büyük sorumluluk taşıdığımı düşünüyorum.
Farklı Olan Trabzonspor
Hissettiğiniz sorumluluğu tam olarak açıklar mısınız?
Bir sanatçının çok sevildiğini bildiği noktada ürünü koruma güdüsü onun için beladır. Hani bir albüm yaptım çok sevildi, bunu koruyayım, onu devam ettireyim güdüsü… Etliye sütlüye dokunmama gibi kaygılar da taşır böyle sanatçılar. Sanatçının kişiliğini bitirmeye doğru giden yoldur bu ve ben de karşılaşıyorum böyle hallerle. 2 bin kişinin alkışını aldıktan sonra “ben ne kadar müthiş bir adamım” duygusuna kapılıyorum… Ve bu saatten sonra da kendime çekidüzen vermek için mücadeleye girişiyorum. Bireysel olarak böyle düşünüyorum. Konu Trabzonspor olunca, mesela, orada oynayan futbolcuların kendini çok özel hissetmesi ve insanlara bir şeyler vermek zorunda olduklarını bilmeleri gerekir. Bu duygu saf bir duygu olabilir ama böyle düşünüyorum.
Karadeniz müziğiyle caz yapılsın
Bir yerde “Hopa’da Trabzonspor’u tutmazlar” dediniz. Neden Hopalılar Trabzonspor’u tutmaz?
Açıkçası Hopa’da Lazlar daha çok Fenerbahçe’yi tutar. Benim ailemdeki herkes de Fenerbahçeli’dir. Normal olan benim de Fenerbahçeli olmamdır ancak kafayı biraz kaldırdığımda, biraz farklı olduğumu hissettiğim anda farklı olanla buluşabildim. Farklı olan Trabzonspor’du. Mesela kazara Fenerbahçeli olsaydım hayatımda futbolun bu kadar yeri olmazdı; en fazla arada bir Fenerbahçe maçlarının özet görüntülerini izlerdim; futbolun ben de bir karşılığı olmayabilirdi.
Türkiye’de size futbolu, futbol ötesi yaşatan takım Trabzonspor, ya yurt dışında?
İngiltere’de Liverpool’u, renk ve karakter benzerliğinden dolayı Barcelona’yı çok fazla seviyor ve tutuyorum.
Sevgili Kazım, ünlü ve popüler bir sanatçısın. Popüler olan insanların eski takımlarını bırakıp popüler takımları tuttuğuna şahit olduk…
Bazen, “Aaa Trabzonspor’u mu tutuyorsun?” diyenler var; şaşırıyorlar yani. Eee “Ne var diyorum?” ben de.
Albümünüz 10 bin satarken Trabzonspor’u tutmak normal gibi görülüyor. Çünkü böyle düşünen insanlar, “Trabzonspor, albümü 10 bin satan bilmem kaçıncı sınıf sanatçıların takımı” diye düşünüyor…
Hayatta doğru bildiğim şeyleri şüphesiz soru işaretiyle algılamışımdır ancak o soru işareti kalktığı yerde de o doğruları sonuna kadar savunmuşumdur. Trabzonsporlu olmakla kendimi ayrıcalıklı ve farklı hissediyorum. İlla bir futbol takımının peşinden gidilecekse bu takım bana göre Trabzonspor’dur. Bir futbol hareketi olarak Trabzonspor’u desteklemek de bana göre ayrıcalıklı ve elitist bir durumdur.
Trabzonspor da Kazım Koyuncu da Karadeniz’den yola çıktı. Ulusal bir müzisyen oldu.
Karadenizli insanlarla müzik ya da konser noktasında tam bir tanışma sağlamamışken beni Türkiye’nin diğer yörelerinden insanlar dinliyordu. Dört Diyarbakır konserim var, Tunceli’ye gittim. Yine bu ay içinde Doğu-Güneydoğu turnem var. Trabzonspor da ben de Karadeniz’den yola çıktık ama nereden yola çıktığı kadar nereye ulaştığı da çok önemlidir. Biz büyümek zorundayız ve herkesle bir şeyleri paylaşmak zorundayız. Karadenizliler, evrensel değerleri üst noktalarda olan topluluklardır. Gerek Trabzonspor gerekse bizim gibi sanatçıların yaptığı iş bunu daha iyi gösteriyor.
“Zuğaşi Berepe”, “Dinmeyen”, “Via” derken şimdi de “Hayde”. O eski radikal söylemi hafiflettiniz.
Yoo, radikal söylem yerinde duruyor aslında, ancak arayışlarım var. Zuğaşi Berepe’yla yaptığımız Karadeniz müziğinden ziyade rock müzikti. Lazca’yı kullanmamız, bu dilin yok olmamasını istememekti. Rock, özgün rock karışımı müzikler hatta son beş altı yıldır elektronik müziklerle de uğraştım. Tüm etnik müziklere karşı duyarlılığım var; Karadeniz müziğini de yeni yeni öğrendiğimi düşünmüyorum. “Hayde”, biraz daha olgunlaşmış, Karadeniz müziği ile Batı müziği konsepti diye düşünüyorum. Ama hayatımın sonuna kadar da Karadeniz müziği yapacağım diye bir kural da kabul edemem. “Zuğaşi Berepe” daha çok rock, “Dinmeyen” özgün müzik, “Via” ne olduğu tam belli olmayan işaret veren bir albümdü. Şunu belirteyim, idealimdeki sound’a yaklaşmak için epey daha sürem var.
Volkan Konak’ın müziğinde de sizin müziğinizde de Karadeniz’de olmayan pek çok çalgıya rastlanabiliyor.
Karadeniz türkülerine elektrik gitar, bas gitar sokan bir insanım. Karadeniz müziğini yozlaştırdığım konusunda eleştiriler gelebilir. Ama o enstrümanları müziğime sokmak için yırtınıyorum. Emek verilsin, emek müziğiyle caz yapılsın. Ama lütfen emek verilsin.
Ünlü olduğumu düşünmüyorum
Şu an ünlü biriyle konuşuyorum, sizin gibi ünlü olamayacağım nasıl olsa. Hiç olmazsa ünlü olmanın hayata getirdiklerini anlatın da kendimizi teselli edelim.
Çok ünlü olduğumu düşünmüyorum ancak çok ünlü olduğunu düşünen ve de onları çok sevdiğini sanan binlerce insan var. Bu sevginin yalan olduğunu düşünüyorum. Beni seven çok insan var ve sadece o sevgiye inanıyorum. Neden inanıyorum? Çünkü, beni televizyonlarda görmeden, sadece yaptığım marjinal albümlerle seven insanlar bunlar. Beni sevenler, elbette televizyona çıkmamı istiyorlar ancak saçma sapan yerlerde de görmek istemiyorlar. Müzik yapıyorum ve yaptığımı müzik sadece şarkı söylemek değil. Hayat dışarıdan bakıldığında çok karmaşık, çok yoğun. Ama bu hayatı seviyorum çünkü çok sevdiğim bir şey yapıyorum, müzik yapıyorum.
Çevreniz genişledi. Zaten gazeteciler ve televizyonlar da buraya akın ediyor.
Çok açık söylüyorum. Bunu birileri yanlış da anlayabilir. Hep müzikle, konserlerle, dizi ve film müzikleriyle anılmak isterim. Üretmek istiyorum.
Müziğinize etnik müzik desek, sanatınızı sınırlandırmış olacağız gibi geliyor bana.
Aslında ne isim vereceğimi ben de bilmiyorum ancak “Hayde” ile birlikte esas yapmak istediğim müzik noktasına ulaştım. O da Tiflis’ten Trabzon’a bir hat izlemekti. Gürcistan’a gittim. Orada çok değerli sanatçılar ve eserler var. Beri tarafta Trabzon ve civarında su yüzüne çıkması gereken öyle değerli eserler çıktı ki karşıma… Yani yeni çizgimiz, Tiflis-Trabzon konsepti olarak adlandırabilir. Bundan sonra, bütün dünyaya hitap eden, Karadeniz ve modern müzik anlayışını bir araya getirmek niyetindeyim.
Trabzonspor, Liverpool, St. Pauli
Statükoyu, ayrıcalığı kabul etmeyen, özgürlük düşkünü pek çok kişi ya futbolu hiç sevmiyor; sevenler de Trabzonspor’un kazanmasını istiyor.
Futbola karşı durup da futbol sevgisi üst düzeyde olan çok solcu, demokrat, aydın insanlar tanıyorum. Onların birçoğu futbol sevgisini söyleyememiştir. Aslında futbol, dünyanın en kolektif, toplu hareket ve eğlence biçimidir. Ancak hangi güçlerin elinde olduğu çok önemlidir. Ve bugün de kötü niyetli kişilerin elinde olduğundan, futbol zarardır… Futbol üstünden siyaset yapanlar, ihaleler alanlar, inşaatlar yapanlar varsa, futbol içinde çok günah barındıran bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bunlara rağmen futbolu çok seviyorum ve Trabzonspor’u tutuyorum.
Duruşunuza uygun bir de Türk futbolu ve futbolcusu yorumu dinleyelim mi sizden?
Türk futbolunda parlak, farklı futbolcu pek yok. Maç sonunda bir sürü konuşmalar yapıyor ya futbolcular “ulan diyorum, ben bu adamların konuşmalarını nasıl dinliyorum?” Klişesiz, anlamsız, zekadan eser taşımayan konuşmalar… Yurt dışında arada farklı portrelerle, olaylarla karşılaşırsınız. Mesela Maradona futbolu sevmemde en önemli etkisi olan adamdır. Sadece büyük futbolcu olduğu için değil, o uçarı hâli, yenilse bile dimdik ayakta kalabilmesi ve hala sevilmesi, özgürlükçü hali beni futbola çekmiştir.
Trabzonspor’un şampiyon olması mı şampiyon olma konusunda gösterdiği çaba mı daha önemli?
Bu kadar konuşmadan sonra, şampiyon olma konusunda gösterdiği çaba demeliyim. Ancak şampiyon olmalıyız. Burada belki ilk kez “sonuç”tan yana olacağım ama şampiyonluğa ihtiyaç var. Böyle bir mazi, böyle bir tarih bunu hak ediyor. Türkiye’de Trabzonspor, Almanya’da St. Pauli. Bu tür takımlar liglerinde şampiyon olmalı.
“Uh aha” tribün ambiansını yansıtıyor.
Neden St. Pauli?
Çok aykırı bir takım. Şimdi ikinci ligdeler. Tribünlerinde diğer takımların tribünlerinde göremeyeceğiniz insanlara ve daha başka farklılıklara rastlarsınız.
Trabzonspor takımı karşınızda olsa, neler söylerdiniz onlara?
Bir kere her sene şampiyonluğa oynayan bir takımın oyuncusu olarak sahaya çıkmalarını isterdim ki o seneyi sondan beşinci bitirseler bile. Mazimiz bunu hak ediyor.
Müzisyen Kazım Koyuncu’nun müzik yolculuğu soluksuz sürecek mi?
Tasarladığım iki albüm daha var. Belki arada ekstra bir albüm daha yapabilirim. Bir de kendime yaptığım eserler var. Onları internet siteme döküp yayınlamak istiyorum. Müzik dışında ise, Türkiye’de yaşadığım konser coşkusunu yurt dışında da istiyorum. Bu sene sonunda kendi şarkılarımı, Amerika, Fransa, İngiltere, Almanya, Gürcistan gibi ülkelerde söylemek istiyorum. Karadeniz müziği bu büyük projeler için büyük avantaj. Çünkü kemençe ve tulum çok ilgi çeken enstrümanlar.
“Hayde” albümünüzdeki “Uh aha”yı Trabzonspor tribünleri için yazdım dediniz.
Evet, tribün ambiyansını iyi yansıtan bir eser diye düşünüyorum. “Oy Fadime” de öyle. İnsanların alıştıkları seslerden biraz uzaklaşmaları gerekiyor. Böyle söylediğim iyi de oldu, sizlerle buluştum. Zaten bu buluşmayı ne zamandır bekliyordum, iyi ki geldiniz.
Biraz zor bulduk sizi.
Siz bulamamış olsaydınız, ben bulacaktım sizi. İnanın bu buluşmayı çok özlüyordum.