13 Ocak 1973. Televizyondan yayınlanan ilk canlı milli maç heyecanı… Cumartesi gününün verdiği huzurla çoğu kahvehanelerde olmak üzere ekran başındadır Türkiye. Dünya Kupası Eleme müsabakasında milli takım, Rivera’lı, Riva’lı, Zoff’lu İtalya karşısında zorlu bir sınava başlamak üzeredir.
Sovyet hakem Kruashvili Karlo’nun düdüğüyle maç başlar ve ilk dakikayla birlikte Türk Milli Takımı, ‘toplu savunma, toplu hücum’ prensibinin ‘toplu savunma’ bölümünü sahaya yansıtmaya kararlı olduğunu gösterir. Savunmasıyla ünlü İtalyanları bile dönemin Hollanda’sı gibi hücumcu bırakan ‘Çanakkale Geçilmez’e rağmen Türkiye kalesi art arda pozisyonlara maruz kalır. Kalesinde devleşen ve bugün bile adı, o maçla özdeşleşen Sabri Dino’nun müthiş performansı, İtalyanları gol sevincinden mahrum bırakırken, maçın ilerleyen dakikalarında ekranları ve radyoları başındakiler farklı bir heyecan yaşar. Dönemin önemli hücum oyuncularından Galatasaraylı Metin Kurt, nam-ı diğer ‘Çizgi Metin’, halka en yakın olduğu yer olan taç çizgisinin yakınlarından müthiş bir driplinge başlar İtalyan kalesine doğru. 20 Eylül 1972’den beri milli forma altında kalesinde gol görmeyen ve bu gol yememe işini 1974 yazına kadar abartacak olan Dino Zoff’un koruduğu kaleye bütün dripling meziyetlerini kullanarak ilerleyen Metin, 10 arkadaşının kendi ceza sahasını korumakla meşgul olması nedeniyle kariyeri boyunca olduğu gibi yalnızdır. Yaklaşır Zoff’un koruduğu kaleye, belki de asıl amacı Birch’ün Galatasaray’ında alışık olduğu gibi gol attırmaktır ama yalnızdır işte; tek çaresi şut atmaktır ve atar… Metin’in ayağından çıkan top Zoff’un bakışları arasında direği yalar ve dışarı çıkar.
Aslında bu yalnızlığın sinyalleri maçtan önce verilmiştir. Milli takımın hezimete uğrayacağını her seferinde bıkmadan usanmadan yazan basına karşı, ‘Sizinle değil İtalya ile mücadele edelim’ cümlesi ile son bulan bir bildiri yazar ve tüm futbolculara imzalatır bu bildiriyi. Daha sonra bildiri yasağı olduğu bilgisi ile beraber bütün futbolcular imzalarını çekmek ister. Yalnız bırakılmasının sinirini bildiriyi yırtarak çıkarır Metin Kurt, birkaç gün sonra yalnızlıktan çıkardığı o şut gibi. 0-0 biten maç sonrasında düşünceleri sorulduğunda, ‘Maçtan önce kalemlerini mürekkep yerine zehirle dolduran akrepler şimdi kalemlerini uygun yere soksunlar’ demeci de isyanının bir özetidir aslında.
Davasının sonuna kadar cesurca arkasındadır Metin Kurt. ‘Sana 110 bin veriyoruz sözleşmeni de iki sene uzatıyoruz’ diyen Galatasaray yönetimine karşı cevabı nettir: ‘Bana sordunuz mu?’. O dönemde büyük olay yaratan bu restleşme, Metin’in ‘Ya 200 bin verirsiniz ya da sözleşmemde yer alan 28 bin karşılığı sözleşmemi uzatırsınız’ teklifiyle bambaşka bir boyut kazanır. Belki de bu teklifle futbol literatürüne Bosman’dan önce geçecek olan Metin Kurt, Galatasaray yönetiminin teklifi kabul etmemesine tepki olarak sakallarını uzatır. Clin Eastwood’un meşhur karakteri Dirty Harry’nin yeşil sahalarda vücut bulmuş halidir aslında o. Üstleri tarafından devamlı uyarılar alan ama kendi kurallarından ve doğrulardan vazgeçmeyen bir kahramandır. Dirty Harry’nin can düşmanı Scorpio ise onun da can düşmanı kapitalizm ve borsadaki futboldur.
Galatasaray’daki son kararlılık gösterisini 1976’da sergiler. Türkiye Kupası’nda tur primi olarak belirlenen miktar oyunculara verilmeyince dört arkadaşı ile greve gider, bu Türk futbolunda bir ilktir. ‘Futbolcuların bir mal değil insan olduğunu kanıtladık’ düşüncesi içindeyken diğer dört arkadaşının Abdi İpekçi tarafından ikna edilerek yönetimden özür dilediğini öğrenir, yine payına düşen yalnızlık olmuştur ve bu yalnızlığın bir sonucu olan sürgün…
1976’dan kariyerini noktaladığı 1979 yılına kadar Kayserispor ve tabi ki en büyük hayali olan futbolcu sendikası için terini akıtır. Kariyerinin noktalanmasından sonra bile bu uğurda mücadele veren Metin Kurt, belki de Jean Paul Sartre’ın ‘İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir’ aforizmasının en güzel örneğidir ve Albert Camus’nun çamur içinde bulunan ve tamamlayamadığı otobiyografisi ‘İlk Adam’ gibi dönemin çamur sahalarına gömülen hayatından çok şey vermiştir bu uğurda. Sonu ise Kafka’nın ‘Dava’ sının başkarakteri Josef K gibi olmuştur. Nedeni bilinmeyen yargılamalar ve cezalar.
Onun gibi bir düşünürün spor alemindeki yerinin doldurulamayacağını bile bile ‘Elveda’ dedik bu dava adamına. Belki de kendisini en güzel özetleyen sözüne kulak verelim: “Maç oynanırdı, ben Demirel’in istifasını düşünürdüm.”