Eskiden Perşembe akşamları futbol denince akla ilk Kupa Galipleri Kupası gelirdi. Sahi ne oldu o kupa? Ne zaman başlamıştı, tarihi neydi? Maçı anlatan spiker neden “yapma Hayrettin” dedi?
Kimi ülkelerin üçüncüleri, kimi ülkelerin hem üçüncüleri hem dördüncüleri ve beşincileri, bazılarının sadece kupa kazananları, çoğunun ise Şampiyonlar Ligi’nin kapısından dönenleri… Sizce de günümüzün UEFA Kupası fazlasıyla karışık değil mi?
Oysa hatırlar mısınız? Bir zamanlar “Kupa 2” namında bir kupa vardı. Adı Kupa Galipleri Kupası’ydı. -Mahallemizin, futbolla pek gönül bağı olmayan, Celal Amca’sı bile “Bu kadar etkileyici bir isim hiç duymadım” diye zikretmişti kupa için bir keresinde-
Doğruydu, adı gibi her şeyi de netti, tanımlıydı. Ülkedeki kral, federasyon, devlet… Adı her neyse o kupayı kazanmak yeterliydi katılabilmek için. Bir kere aynı ülke takımlarının karşılaşabilmesi en zor turnuvaydı. Bir sene önceki kupa şampiyonuyla aynı ülkeden gelen ikinci takımın oynaması küçük bir ihtimaldi. Zaten bu kupa aynı ülkeden iki takımın final oynayamadığı tek kupaydı. Öyle ki 20. yüzyılın takımı kabul edilen, Kral Kupası’ndan Kıtalararası Kupa’ya kadar sayısız başarılara imza atan Real Madrid’in müzesindeki tek eksik yine Kupa Galipleri Kupası’ydı. -O da eksik olsun canım dediğinizi duyar gibiyim-
İlk Yıllar ve Finaldeki Türk
39 yıl sürecek bir serüvende, ilk kez 1960 yılında sahneye çıktı “Galipler”. Oysa o yıllarda Avrupa’nın birçok ülkesinde düzenli olarak kupa mücadelesi yapılmıyordu bile. Bu nedenle, organizasyonda sadece 10 takım yer aldı. İskoçya’dan Glasgow Rangers, Macaristan’dan Ferencvaros, Doğu Almanya’dan Vorwarts Berlin, Çekoslovakya’dan Kızılyıldız Brno, Batı Almanya’dan Borussia Mönchengladbach, Avusturya’dan Austria Wien, İngiltere’den Wolverhampton, İsviçre’den Luzern, İtalya’dan Fiorantina ve Yugoslavya’dan Dinamo Zagreb.
İlk turnuvada iki ayaklı oynanan final serisinde kupanın sahibi Fiorentina oldu. İki maçta da İskoç temsilcisi Rangers’ı yendi. Sonraki sezon UEFA işe el attı. Bir önceki kupayı Mitropa Kupası Komisyonu düzenlemişti, yenisini Avrupa’nın futbol babası düzenleyecekti. Bu sefer turnuvaya 23 takım katıldı. Yine iki ayaklı oynanan final serisinde bir önceki sezonun kupa şampiyonu Fiorentina ile Atletiko Madrid karşı karşıya geldi. Atletiko Madrid ilkinde rakibiyle berabere kaldı, ikincisinde ise yenerek kupayı kazandı. O sezon yine turnuvaya Türkiye’den bir takım katılmamıştı ama final oynayan Fiorentina kadrosunda bir Türk vardı: Sinyor Can Bartu. Böylece Avrupa Kupaları’nda final oynayan ilk Türk futbolcusu unvanına sahip oldu. Glasgow’da oynanan o final maçını Can Bartu bir röportajında şöyle anlatır: “Bu maç 1-1 berabere bitti. O zaman uzatmalar ve penaltılar yoktu ve maç tekrar oynandı ve kupayı da Atletico Madrid aldı. O gün inanılmaz bir yağmur vardı fakat hava, stadyum çok güzeldi ve ileride tarihe böyle bir ünvanla geçeceğim aklıma hiç gelmemişti. O maç çok yorulmuştum ve tekme yemiştim. Bizim dönemimizde futbol çok sert oynanıyordu.”
1962-63 sezonu ise İngilizler için unutulmaz oldu. İlk kez bir Ada takımı Avrupa Kupası kazandı. Final maçında Tottenham, bir önceki sezonun şampiyonu Atletiko Madrid’i 5-1 yenerek, kupayı futbolun beşiğine götürdü.
Bir sezon sonra (1963-64) ise bizler için unutulmaz olur. Çünkü Türk takımları da artık kupaya dahil olmuştur. Temsilcimiz Fenerbahçe ön eleme turunda Romanya Kupası şampiyonu Petrolul ile eşleşir, 4-1 ve 0-1’lik skorlarla 1. tur’a yükselir. Bu turda da Kuzey İrlanda Federasyon Kupası şampiyonu Linfield’ı 4-1 ve 0-2’lik skorlarla geçer sarı-lacivertliler. Çeyrek finalde ise Macaristan Kupası şampiyonu MTK Budapeşte ile eşleşilir. İlk maç 2-0 kazanılsa da, rövanştaki 3-1’lik mağlubiyet iki takım arasında tarafsız sahada play-off oynanmasına vesile olur. Bu maçı Fenerbahçe 1-0 yenilerek yarı final oynama şansını kaybeder. Kupayı ise finalde MTK karşısında Sporting Lizbon kazanır.
Sonraki 3 sezon finallere Alman ve Ada takımları arasındaki rekabet damga vurur. Sırasıyla; 1860 Münih karşısında West Ham United, Liverpool karşısında Borussia Dortmund ve Glasgow Rangers karşısında Bayern Münih mutlu sona ulaşır.
Doğu, Batı ve Siyaset
1968-69 sezonu ise dönemin siyasi gelişmelerinden oldukça etkilenir. Nasıl mı? İlk tur kuraları çekilmiştir. O sıralarda Çekoslovakya’nın Sovyet işgalini protesto eden Batı Avrupa kulüpleri, Sovyet Doğu Avrupa ülkeleriyle maç yapmayı reddeder. Araya UEFA girer ve ilk kurayı iptal eder. Çekilen yeni kurada ise ilkindeki Batı-Batı takımları eşleşmelerine dokunulmaz ama Batı-Doğu eşleşmelerinde batılı takımlar kendi içinde doğulu takımlar kendi içinde olacak şekilde yeniden düzenlenir. Bu sefer de bu uygulamaya Sovyet ülkeleri tepki gösterir ve kulüplerini kupadan çeker. 5 takımın çekilmesiyle kupa iyice karışır. Çünkü 2. tur kuralarında iki takım bay çekmek zorunda kalır. Direkt çeyrek finale kalacak o iki takım Torino ve Barselona’dır. Kaderin cilvesine bakın ki o yıl kupayı finalde Barselona’yı 3-2 yenen (işgale uğrayan) Çekoslovakya temsilcisi Slovan Bratislava kazanır. O yıl Türkiye’yi temsilen kupada yer alan Altay ise ilk kurada Polonya ekibi Gornik Zabrze ile eşleşmiş bu kura iptal edilince ikinci kurada Norveçli Lyn Oslo ile eşleşip elenmiştir.
Bir sonraki sezon ise İzmir temsilcisi Göztepe çeyrek finale yükselir. Sırasıyla Lüksemburg Kral Kupası şampiyonu US Luxembourg’u ve Galler Federasyon Kupası şampiyonu Cardiff City’yi eler. Yarı finale çıkma mücadelesinde ise Göztepe, İtalya Kupası sahibi AS Roma’ya İtalya’da 2-0 mağlup olur. İzmir’deki 0-0’lık beraberlik sarı-kırmızılara yeterli olmaz ve elenir. Viyana’da oynanan ve sadece 7.968 biletli seyircinin izlediği finalde ise Manchester City, Polonyalı Gornik Zabrze’yi 2-1 yenerek kupanın sahibi olur.
Altmışlardan Sonra Seksenlerden Önce
70’li yıllarda kupayı sırasıyla Chelsea, Glasgow Rangers, Milan, Magdeburg, Dinamo Kiev, Anderlecht, Hamburg, Anderlecht, Barselona ve Valencia müzesine götürür.
O dönemin unutulmaz finallerinden biri de 16 Mayıs 1973’te oynanır. Yer, Yunanistan’ın Selanik şehridir. İtalyan temsilcisi Milan, İngiliz takımı Leeds United’ı Luciano Chiarugi’nin serbest vuruştan attığı golle 1-0 mağlup eder ve kupayı kaldırır. Ancak İngilizler maç boyunca ve sonrasında hakeme itiraz eder. Sebep, serbest vuruşun endirekt kullanılması gerektiğidir. Ancak Chiarugi vuruşunu direkt yapmış, top ağlara gitmiştir. Maçın ardından Yunan hakem Christos Michas, Milan lehine şike yaptığı şüphesiyle kendi federasyonu tarafından sorgulanır. UEFA da bir daha uluslararası maçlarda görev vermeyerek Yunan hakemi cezalandırır. Leeds United kulübünün UEFA’ya yaptığı maçın tekrar oynanması talebi ise reddedilecektir.
1974-1975 sezonunda Bursaspor, Türkiye’yi temsil ettiği kupada çeyrek final oynar. Kupaya birinci turdan dahil olan yeşil-beyazlılar İrlanda Kupası şampiyonu Finn Harps ile eşleşir. Bursa’da oynanan maçı 4-2 kazanan temsilcimiz, İrlanda’daki maçta rakibiyle 0-0 berabere kalmasına rağmen adını bir üst tura yazdırır. 2. turda yine Ada semalarındadır timsahlar. Bu sefer rakip İskoçya Federasyon Kupası şampiyonu Dundee United’tır. 0-0 ve 1-0’lık skorlarla çeyrek finale yükselir takım. Çeyrek finalde Sovyetler Birliği Kupası galibi Dinamo Kiev ile eşleşilir, iki maçta da rakibine 1-0 ve 2-0 lık skorlarla mağlup olan Bursa kupaya çeyrek finalde veda eder.
1976-77 sezonunda kupayı Hamburg takımı müzesine götürür. O gün kupayı havaya kaldıranlar arasında; bir dönem Vefa, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Hamburg’ta kalecilik yapmış, o yıl yardımcı antrenörlük görevini icra eden Özcan Arkoç da vardır.
1978-79 sezonunda ise ülkemizi hiçbir takım temsil etmez. Çünkü bir sezon önce oynanan 1903 Kopenhag-Trabzonspor maçında çıkan olayların faturası UEFA tarafından bordo-mavililere kesilir ve takım bir yıl Avrupa Kupaları’ndan men edilir. Türk takımları o günlerde Avrupa’dan menle tanışır.
Seksenler
Güçlü takımların kupaya damgasını vurduğu yıllardır 80’ler. Sırasıyla Barselona, (Alex Ferguson’un çalıştırdığı) Aberdeen, Juventus, Everton, Dinamo Kiev, Ajax, Mechelen, Barselona ve Sampdoria kazanır.
O yılların sürprizine ise sarı, kırmızı ve siyah çubuklu formalarıyla kalplerde yer eden ve bir dönem Belçika futbolunun gözbebeği olan Mechelen imza atar. 11 Mayıs 1988’de Fransa’da oynanan finalde o yılların ünlü takımı Ajax’ı 1-0 yenerek kupayı Belçika’ya götürür.
Doksanların Vedası
Zamanla Kupa Galipleri Kupası da endüstriyel futboldan nasibini alır. Özellikle Şampiyonlar Ligi’nin kurulmasıyla ülkesindeki kupayı kazanan takımların çoğu da neredeyse o lige katılmaya başlar. Böylece kupanın önemi azalmaya başlar. 90’lı yıllarda sırasıyla Manchester United, Werder Bremen, Parma, Arsenal, Zaragoza, Paris Saint Germain, Barselona, Chelsea ve Lazio kupayı evine götürür.
O yıllarda Türk futbolu için unutulmaz bir eşleşme vardır ki, maçı anlatan spikerin yani Ercan Taner’in “Uzak mesafe, Hayrettin yapma! Haay-ret-ttin-yap-ma” nidalarıyla akıllarda kalır. 1996 yılında Galatasaray-Paris Saint German eşleşmesi… 17 Ekim’de oynanan ilk maça Fatih Terim’li Galatasaray fırtına gibi başlar. 5. dakikada Hakan Şükür’ün, 12. dakikada Tugay Kerimoğlu’nun golleri gelir. Ama karşılık gecikmez 16’da Le Guen, 17’de Dely Valdes’in golleri Ali Sami Yen’de buz kesilmesine vesile olur. 31’de Hakan Şükür takımının üçüncü kendisinin ikinci golünü atar ve ilk yarının skorunu belirler (3-2). Akıllarda kalan ise Hayrettin yediği gollerdir. İkinci yarı ilk yarı kadar heyecanlı değildir. 52. dakikadaki Hakan Ünsal’ın golünden başka neredeyse hiç pozisyon olmaz, maç 4-2 biter. Paris’teki ikinci maç ise Parisienler’in 4-0’lık üstünlüğüyle sona erer ve maalesef Galatasaray kupadan elenir.
Nihayetinde 1999 yılında son kez oynanır organizasyon. İngiltere’nin Birmingham şehrinde Lazio ve Real Mallorca karşı karşıya gelir. Pawel Nedved’in attığı son golle son kupayı İtalyan temsilcisi Roma’ya götürür. Bir sonraki sezon Kupa Galipleri Kupası UEFA ile birleştirilir ve bir devir kapanır.
Dedik ya onun yeri perşembe akşamları bizim için ayrıydı. O gidince bir hüzün kapladı gözlerimizi. Ne kadar zorlasan da Platini, Avrupa Ligi onun yerini alamaz.