Selçuk İnan’ın milli takımdaki yeri üzerine çok şeyler yazıldı, çok şey söylendi. Gelin bir de 1970 yılına gidelim ve İtalya’nın Meksika’daki benzer hikayesine göz atalım.
İtalya Milli Takımı Meksika’ya uçmak için havaalanındaydı. 1966’da Kuzey Kore karşısında yaşadıkları şoku, 1968’de Avrupa Şampiyonu olarak unutmuş daha doğrusu unutturmuşlardı. Fakat esvapları ütülü, mintanları kolalı, potinleri boyalı tabiri caizse ‘jilet’ gibi İtalya kafilesi, şaka mı yoksa gerçek mi o an kimsenin anlamadığı bir şok yaşadı… 1968 Avrupa Şampiyonası Finali’nde takımının ikinci golünü atan ve o yıl 650 milyon liret ile transfer rekoru kırarak Juventus’a geçen Pietro Anastasi, acı içinde kıvranmaya başlamıştı. Kasığındaki ağrı nedeniyle apar topar hastaneye kaldırılan forvet, Meksika’da olamayacağını hastanede gözlerini açtığında anlarken İtalyanlar daha turnuva başlamadan tartışma konularını bulmuşlardı…
Kararlarıyla eleştirmeyi hobi haline getirmiş İtalyan medyasını bile eleştiriden bıktıran Ferruccio Valcareggi, 1970 Dünya Kupası için ilk tartışmalı kararını da o an verir. Anastasi yerine kadroya dahil ettiği iki forvet oyuncusu Boninsegna ve Prati’nin kadroyu 23 kişiye çıkarması bir oyuncuyu İtalya’ya göndermesi demektir. İki forvet ile kadroya takviye yapan Valcareggi’nin bu kararı henüz tartışılamadan, kadrodan çıkaracağı oyuncu seçiminde izlediği yol seslerin yükselmesine ve Meksika’daki takımın kampında yankılanmasına neden olur. Milan’ın orta sahadaki çalışkan adamı Lodetti, Riva kontenjanından takımda yer bulan Cagliari forveti Gori ve Juventus’un genç savunmacısı Furino arasından kura ile Lodetti’yi kadrodan çıkarma kararı alan Valcareggi, hem kura ile oyuncu göndermesi hem de gönderdiği oyuncunun 68 Avrupa Şampiyonası’nın önemli isimlerinden Lodetti olması nedeniyle basın ve takımın Milanlı oyuncuları tarafından eleştiri oklarının en ölümcüllerine maruz kalır. Daha turnuva başlamadan yaşanan bu kriz, bu gibi durumlarla daha sonraki kupalarda sıkça gündeme gelen İtalyanlar için bir milat olur. Bu hesapta olmayan kaos ve seçimler İtalyan basınının esas gündeminden uzaklaşmasını sağlasa da çok geçmeden esas tartışma ve esas oğlan hatırlanır: Gianni Rivera.
1969 yılında Altın Top ödülünü kazanarak bu ödülü kazanan ilk İtalyan unvanını alan Ragazzo d’oro (Altın Çocuk) lakaplı yıldız, antrenör Valcareggi’nin takımında yer bulamamaktadır. Nedeni ise diğer lakabında gizlidir: Abatino (Küçük Keşiş). Ufak tefek olması ve Valcareggi’ye göre oyun stilinin çok yumuşak kalması en büyük rakibi İnter’in yıldızı, efsane Torino’lu futbolcu Valentino Mazzola’nın oğlu Sandro Mazzola’nın onun görevini üstlenmesine neden olur. Sahadaki mevkisini Mazzola’ya kaptıran Rivera’nın ‘takımın yıldızı’ mevkisindeki en büyük rakibi ise Cagliari’nin esas oğlanı Luigi Riva’dır. Basının bir bölümü Milan’ın oyun kurucusu olan Rivera’nın kesinlikle oynatılması yönünde fikir beyan ederken diğer bölümü (çoğunluğu), ‘Riva İtalya, İtalya Riva demektir’ akımına kapılmıştır. Kaos içinde geçen hazırlık dönemi grubun ilk maçı olan İsveç karşılaşmasıyla son bulur, nihayet Dünya Kupası başlamıştır.
Fakat Valcareggi’nin İtalyanlar için hazırladığı sürprizleri henüz bitmemiştir. Milan’la Avrupa’da önemli başarılar kazanan, Bobby Charlton ve Johan Cruyff gibi yıldızlara yaptığı markajla o yıllarda adından sıkça söz ettiren dönemin önemli savunmacısı Roberto Rosato ilk 11’de değildir. Rosato’nun yerini alan oyuncu ise ‘Agonia’ (Izdırap) lakabıyla tanınan, sert müdahaleleri ve kendi kalesine attığı şık (!) gollerle İtalya’da ün yapmış Cagliarili Comunardo Niccolai olur. Turnuva öncesi, Cagliari’ye şampiyonluğu getiren efsane antrenör Manlio Scopigno’nun “Hayatımda her şeyin olabileceğini düşünürdüm ama Niccolai’nin milli takıma seçilmesi aklımın ucundan bile geçmemişti” dediği stoper, Valcareggi’nin ilk tercihidir. Her şeye rağmen İtalya 10. dakikada golü bulmuş ve catenaccio (kilit) sistemini devreye sokmuştur. Zaten 37.dakikada sakatlanan Niccolai mecburi olarak yerini Rosato’ya bırakınca ‘kilit’ için bütün düzenekler hazır konuma gelir ve İtalya, fiks menüsü olan 1-0’ı sunar 14 bin futbolsevere.
Turnuva galibiyetle başlamıştır ama İtalyanlar hoşnut değildir. Oynanan futbol ve ilah olarak gördükleri, hatta Pele ile mukayese ettikleri yıldızları Luigi Riva, maç boyunca İskandinav markajından kurtulamamış,hayal kırıklığı yaratmıştır. Spor yazarı Gino Polombo hayal kırıklığını, “Korktuğumuz başımıza geldi. Riva’yı biz İtalyanlar marke edemiyoruz ama yabancılar bu işi biliyor” sözleriyle anlatırken, yazarların bir bölümü de “Rivera oynamalı, böylece bir oyun kurucumuz olacak ve Riva’ya fırsatlar yaratacak” fikrini ortaya atar. Ama Valcareggi kararlıdır, grubun ikinci maçı olan Uruguay karşılaşmasında Rivera yine kadroda yoktur. Son derece sıkıcı geçen karşılaşma 0-0 sonuçlanırken İtalyan basınının tek çözüm önerisi vardır: ‘Rivera’.
Fakat bir süre sonra çözüm önerilerinin kulak arkası yapıldığını anlayan İtalyan basını, Carleone ailesindeki muhbiri arayan Michael Carleone paranoyasıyla kararın altındaki asıl nedenin peşine düşer. Bir kesime göre sebep, Valcareggi’nin İnter’e olan yakınlığıdır. “İnterli Bertini ve eski İnterli Domenghini, Rivera’nın oynatılması taraftarı değil” yorumları yapılır. Bir kesim de Valcareggi’nin Rivera kararını tamamen sistemine uymaması nedeniyle verdiğini savunmaktadır. Tartışmaların gölgesinde 11 Haziran 1970 günü Toluca’da İsrail karşısına çıkar İtalya Milli Takımı. Rivera ilk 11’de yoktur fakat gol için hiçbir şey yapmayan takıma tahammülü kalmayan Valcareggi ilk kez taviz verir… İkinci yarıda Domenghini’nin yerine oyuna giren Gianni Rivera ile İtalya hareketlenir. Riva istediği pasları alır fakat ilk iki maçta paslandığı için gol vuruşlarını yapamaz. 0-0’lık sonuca rağmen İtalya, çeyrek finale yükselmiştir. Dünya basını, alaycı bir üslupla “İtalyanlar gol atmadan şampiyon olmak istiyor” yorumunu yaparken, İtalyan basını ışığı görmüştür. Işığın adı Rivera’dır. İsrail maçının ikinci yarısında oynanan futbol Valcareggi’nin kendi kararlarını sorgulamasına neden olurken, çözüm geçmiş yıllarda bulunur: Staffetta.
Efsane teknik adam Vittorio Pozzo tarafından 1947-1949 arasında kullanılan yöntem Valcareggi’ye ışık tutmuştur. Pozzo’nun, Valentino Mazzola ve Gianpiero Boniperti’yi değişmeli olarak sahaya sürdüğü Staffetta (Bayrak Değişimi) sistemi, yaklaşık 20 sene sonra Meksika’da tekrar uygulanacaktır. Sistemin iki adamı ise Valentino’nun oğlu Sandro Mazzola ve Altın Çocuk Gianni Rivera’dır. İnter ve Milan’ın bu iki büyük oyuncusunun aynı anda sahada kalmaması gerektiğini düşünen Valcareggi, bir devre Mazzola’yı bir devre Rivera’yı kullanma kararı alır ve Staffetta’yı ilk olarak çeyrek finalde Meksika karşılaşmasında hayata geçirir. Karşılıklı gollerle 1-1 biten ilk yarının ardından ikinci yarıda Rivera’nın gösterisine tanıklık eder Toluca’daki 26 bin futbolsever. Suskun golcü Riva’yı harekete geçiren Rivera, attığı gol ve Riva’ya yaptığı asistle 4-1’lik zaferin mimarı olur.
Staffetta işe yaramıştır. Grupta sadece bir gol atabilen İtalya, oyun kurucusuna kavuştuğu anda öldürücü kontra ataklarını yeşil sahalardan esirgememiştir. Yarı finalde rakip Federal Almanya olur. Son finalist Almanya karşısında ilk yarının ilk anlarında bulunan gol İtalya’yı 1-0 öne geçirmiştir. Rivera’nın ikinci yarıda oyuna girmesi ile kontra ataklarla tehlike yaratmalarına rağmen ikinci golü bulamazlar. Turnuva başında tercih edilmeyen Rosato’nun muhteşem Gerd Müller markajının da desteğiyle, klasik İtalyan savunmasının izleyicilere “bu maç böyle biter” dedirttiği anda sahneye Schnellinger çıkar ve ‘Alman Futbolu’ adlı eserin ilk cümlesini hatırlatır: “Maç 90 dakikadır”. Sıkıcı 90 dakika 1-1 bitmiştir, kalan 30 dakika ise tarihe geçecektir.
Karşılıklı gollerle 3-3’e gelen yarı final maçında son sözü Altın Çocuk söyler. 111. dakikada attığı golle 1938’den beri finale hasret İtalyanları finale çıkartan Rivera kadar, onun oynatılmasını savunanlar da bu zaferde payları olduğunu düşünür. Staffetta, umutsuzluk ve kaos içerisindeki İtalyanları finale kadar götürmüştür. Finalde karşılaşacakları Brezilya da tıpkı kendileri gibi turnuvaya ‘Rivelino-Pele aynı anda oynayamaz’ tartışmalarıyla başlamış fakat Staffetta yerine ‘İnat’ sistemini kullanarak finale yükselmiştir. Rivelino ve Pele gibi iki yaratıcı oyucusunu da aynı anda kullanma konusunda son derece ısrarlı olan Zagallo’nun Brezilya’sı ile 10 numaralarından part-time yararlanan Valcareggi’nin İtalya’sı 21 Haziran 1970’de Azteca stadında karşı karşıya gelir. Beraber oynamaz denilen ikilinin ortaklığıyla gelen gol, Brezilya’yı öne geçirir. Pele’nin bu şık golüne karşılık Boninsegna’dan gelir. İlk yarı 1-1 sonuçlanmıştır ve açık ara favori olan Brezilya karşısında İtalyan izleyicilerin tek umudu Staffetta’dır. Tıpkı Meksika ve Almanya maçlarında olduğu gibi Rivera ikinci yarıda girecek ve oyunun gidişatını değiştirecektir. Ama Valcareggi son sürprizini finale saklamıştır…
İkinci yarı için Azteca stadının çimlerine çıkan Gök Mavililer’de Rivera yoktur. Önce Gerson daha sonra da Jairzinho’nun golleriyle 3-1’i yakalayan Brezilya, ikinci yarıyı domine ederken Valcareggi hamlesini (!) 84. dakikada yapar. Oyuna giren Rivera hiçbir varlık gösteremezken sahneye çıktığı tek pozisyon, Brezilya’nın muhteşem dördüncü golünün başlangıcında Clodoaldo’dan yediği şık çalım olmuştur.
Tartışmalarla başlayan turnuva tartışmayla sona ererken sorulan tek soru: “Ya Rivera finalde oynasaydı?” olur. Rivera’nın annesi Rosaria Rivera’nın bile dahil olduğu tartışma, günümüze dek tazeliğini korurken Staffetta da dönem dönem İtalyan Milli Takımı antrenörlerine kurtuluş yolu olmaya devam ediyor. Roberto Baggio-Giannini, R.Baggio-Del Piero ve Totti-Del Piero arasında yaşanan bayrak değişimleri son olarak milli takımın maestrosu Pirlo’yu diri tutmak için sunulan çözümlerden birisi olmuştu. Belki de Selçuk İnan için de tek çözüm Staffetta’dır. Ne dersiniz?