Türk Milli Takımı, Dünya Kupası’na her yaklaştığında karşısında Avusturya vardı. 1978, 1990 ve 2002 Dünya Kupaları için son engel niteliği taşıyan Avusturya maçlarını yâd edelim.
İlkokul 5. sınıftaydım. Eğitim sisteminin son icadı video kasetli ders anlatımı uygulaması üzerimizde deneniyordu. Öğretmenimiz videoyu çalıştırdığında bir futbol maçıyla karşı karşıyaydık. Henüz yaşım küçük olsa da, bir futbol delisi olarak karşılaşmanın yedi sene evvel oynanan Türkiye – Avusturya maçı olduğunun farkında olan tek öğrenciydim. Sessizce arkadaşlarımın tepkisini izlemeye koyuldum…
Rıza’nın attığı muz ortanın Rıdvan’ın kafasıyla buluşup gol olacağını biliyordum. Fakat takriben 40 kişilik sınıfın geri kalanı sanki canlı yayınlanıyormuşçasına izliyordu olanları. Rıdvan, önce Rıza’nın ortasında, sonra da Oğuz’un o alışılagelmiş ara pasında Lindenberger’i mağlup etmişti. Feyyaz’ın Papin’e taş çıkartan volesi de durumu 3-0 yapmıştı. 5-B sınıfı alkış kıyamet galibiyeti kutluyordu. Maç, yedi sene evvel değil de yedi dakika önce bitmişti sanki. Tezahüratlar, çığlıklar havada uçuşuyordu. Karşılaşma sonlandı ve videolu dersimizin konusu ekranda belirdi: ‘İnsan Duyguları’.
Kaç yıl, kaç saat, kaç dakika geçerse geçsin Avusturya galibiyetine verilen tepki değişmemişti. 1989’da Ali Sami Yen’i dolduran onbinler de aynı tepkiyi vermişti yıllar önce. Nasıl vermesinler? Dünya Kupası’nı gıptayla izleyen bir nesildi onlar. Cruyff, Maradona ve Zico gibi büyük yıldızların sahnesiydi Dünya Kupası. İşte o kupaya katılma umutlarını diri tutmak adına büyük önem taşıyan bir maçtı Türkiye – Avusturya karşılaşması. Türk futbol severi, hiç olmadığı kadar güveniyordu milli takımlarına. Rıdvan’ın şeytanlıklarını milli formayla da sergilediği o dönemde, Rıza, Cüneyt, Gökhan, Semih, Uğur, Ünal, Mustafa Yücedağ ve Tanju gibi gerçek manada seçilmiş isimlerden oluşan bir takım vardı sahada. İlk sinyaller, 21 Eylül 1988’de oynanan Yunanistan maçında verilmişti aslında. Her ne kadar hazırlık maçı da olsa, alınan 3-1’lik galibiyet ve ‘Fenerbahçe’deki performansını milli takıma yansıtmıyor’ eleştirisine maruz kalan Rıdvan Dilmen’in müthiş futbolu, 1990 İtalya elemeleri öncesi ‘Neden olmasın?’ heyecanını doğurmuştu tüm Türkiye’de.
İlk maçta İzlanda karşısında alınan beraberlik, hayallerde sallantıya sebep olmuş, Avusturya’yla yapılan ilk maçtaki mağlubiyet de ufak çaplı bir yıkım yaşatmıştı. Fakat Doğu Almanya ile art arda oynanan maçlarda alınan galibiyetler tekrar iddialı konuma getirdi Türkiye’yi. Bu iki galibiyet üzerine Avusturya’nın da İzlanda ve Sovyetler maçlarında kaybettiği puanlar, daha da bir açmıştı milli takımın önünü. İki takım, 25 Ekim 1989’da Ali Sami Yen çimlerine kaderlerini belirlemek için çıkıyordu bir bakıma.
Aslında Avusturya, Türk Milli Takımı’nın Dünya Kupası yolunda ilk kez rakibi olmuyordu. 1978 Arjantin elemelerinde de iki takım büyük bir çekişme içerisine girmiş ve İzmir Atatürk Stadı’nda grubun kader maçına çıkmıştı. Hatta Türkiye’de ilk alüminyum kale direklerinin kullanıldığı maç olarak başlamadan tarihe geçti o karşılaşma. Erol Togay’ın kafa vuruşu ‘yeni’ direklere takılmış, Herbert Prohaska da 71. dakikada attığı golle Türkiye’nin Dünya Kupası hayallerini suya düşürmüştü. 30 Ekim 1977’de ümitlerini İzmir’de denize döken milli takım, 25 Ekim 1989’da gözüne iyice kestirmişti rakibini.
Maça da bu isteğini sahaya yansıtarak başlayan Türkiye, maçı anlatan Ercan Taner’in de dediği üzere sahada basmadık yer bırakmamış ve karşılaşmadan 3-0 galip ayrılmasını bilmişti. Fakat Türk futbol ekolünün en önemli parçalarından birisi olan ‘Son maçta çözülen düğüm’lerin bir halkası da burada baş gösterecekti. İzlanda’yı iki maçta da yenmeyi başaramayan milli takımın Dünya Kupası’na gidebilmesi için iki seçenek vardı; SSCB’yi deplasmanda mağlup etmek –ki imkansıza yakındı- ya da Avusturya’nın son maçında Doğu Almanya’ya kaybetmesi.
Neticede umulan olmadı. Türkiye, deplasmanda SSCB’ye kaybederken Avusturya da D. Almanya’yı 3-0’la geçmişti. Böylece Ekim 1989’da kazanılan Avusturya zaferi, Viyana kapılarına dayanmakla kafayı bozmuş Türk basını için bir teselli, Türk futbol severi içinse Dünya Kupası heyecanını uzaktan da olsa yaşama hissi olarak anılardaki yerini aldı.
5-B sınıfının öğrencileri ise o gün izledikleri Türkiye-Avusturya maçının esas coşkusunu birkaç yıl sonra son raddesinde yaşayacaklardı. 2002 Dünya Kupası Play Off turunda Avusturya ile eşleşen Türkiye, iki maçı da kazanarak 48 yıl sonra adını Dünya Kupası’na yazdırırken, özellikle son maçtaki 5-0’lık galibiyet yılların vermiş olduğu Avusturya fobisini yerle bir etmişti. İlk katıldığı Dünya Kupası olan 1954’ten sonra birkaç kez büyük sahneye çıkma hedefine yaklaşan Türkiye’nin karşısına neredeyse her seferinde Avusturya’nın dikilmesi, Yeşilçam’ın sevenleri ayıran ismi Hüseyin Baradan’la özdeşleşen şu tekerlemeyi aklıma getirmiyor da değil hani: ‘Hüseyin Baradan, çekil aradan!’