-Bir Batu ANADOLU yazısı-
İstanbul semt takımları arasında ayrıcalıklı bir yere sahip olan Vefa, bugün kaybolan değerlerin temsilcisi olarak görülüyor. Peki ya 1947’de yeşil beyazlıların averaj farkıyla zirveyi kaçırdığını biliyor musunuz?
“Kalbi sevgi dolu, fikri ileri
Aydınlatacağız yurtta her yeri”
1953 yılında Vefa Lisesi öğretmenlerinden Behice Kara tarafından yazılan ve Şahap Öktem tarafından bestelenen Vefa Marşı’nın bu iki dizesi, sadece Vefa’nın misyonunu göstermez. Bir bütün olarak vizyonunu, bırakmak istediği mirası da ifade eder. Bizim ilgi alanımıza giren kısım, bu vizyonun küçük bir parçası olan ve toprak sahalarda top koşturan yeşil beyazlı takımın öyküsüdür.
1908’de kurulan Vefa Spor Kulübü, adı üstünde sadece futbolla ilgili değildir: Kürek, voleybol gibi sporlarda da mücadele eden dev bir çatıdır aslında. Fakat ülkenin futbolla olan bağlantısı, her dönem “futbol asla sadece futbol değildir” sözünü haklı çıkaracak derecede örümcek ağlarıyla sağlanmaktadır. Vefa’nın bu ağın bir parçası olması ise 1940’lı yıllara denk gelmektedir. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in Vefa mezunu olması, takıma “yürü ya kulum” demesini sağlamış; takım da hatırı sayılır derece yürümüştür. 1940’lı yıllarda malum üç büyüklerin egemenliklerini “bir şekilde” sağladıkları dönemde Vefa da “o şekilde” ayakta kalmaya çalışır.
Futbola yöneliş, meyvelerini vermeye başlar: Çukurbostan’ı mesken edinen ve bugün hala Karagümrüklüler’in nefretini çeken yeşil beyazlılar zirveye oynamaktadırlar. “Helal olsun” dördüncülükleri, yerini önce “şerefli” üçüncülüklere bırakırken 1946-47 sezonu, “şampiyon” Vefa’yı beklemektedir adeta. Penaltıcı kaleci Abdülkadir Arun, gol krallığına oynayan Atom İsmet, ileride takımın bayrak adamı haline gelecek Kör Galip, Beşiktaş’tan gelen Çengel Hüseyin gibi oyunculara sonradan Milli Takım’ı çalıştıracak olan Rebii Erkal önderlik edince bol gollü galibiyetlerin ardı arkası kesilmez. Yine de galibiyete 3, beraberliğe 2 ve mağlubiyete 1 puan verilen bu garip dönemde işler son maçta sıkışır. Şampiyon ya Vefa ya da Fenerbahçe olacaktır ve bu sonucu belirleyecek şey gol averajıdır. Vefa, o dönem askerliğini yapan Kör Galip’ten yoksun çıktığı son maçında Kasımpaşa’ya 6 gol atsa da yediği 3 golle belki de büyük bir fırsatı kaçırmıştır. Çünkü son maçta rakip Galatasaray’dır.
16 Mart 1947’de oynanan maça ligde bir iddiası bulunmayan sarı kırmızılılar, ilk dakikadan golle başlarlar. Koçis Kandidis’in ağları havalandırması yeşil beyazlıları harekete geçirir ve yirmi dakika sonra Muammer durumu eşitler. Çengel Hüseyin’in golü ile tribünler, beklenen farkın geleceğine inanmaya başlarlar ama Korhan Tugay, ikinci yarıda heves kaçıran golü ile skoru eşitler. Kör Galip o gün sahada yoktur ve iş başa düşmüştür. Çengel ile Atom, müthiş uyumlu futbollarıyla taraftarın keyfini yerine getirmeye başlarlar. Attıkları birer golle durumu 4-2’ye getirirler. Son düdük ile Vefa, Kasımpaşa maçında olduğu gibi yediklerine üzülmekten attıklarına sevinemez.
Maçların aynı gün, aynı saatte başlama dönemlerine henüz girilmediği için Vefa, maç fazlasıyla “şampi…”dir ve Fenerbahçe’nin son maçına üç gün vardır. Sarı lacivertlilerin averajı, maç eksiğine rağmen Vefa ile aynıdır. Yani her türlü galibiyette şampiyonluğu elde edeceklerdir. Ligin dibini Beyoğluspor ile paylaşan Kasımpaşa’ya kimse bu maçta şans vermez.
Maç, beklendiği gibi Fenerbahçe’nin şovuyla başlar. İlk 15 dakikada Necip Ocaklı ve Suphi Ural, skoru 2-0’a getirirler. Fark bire inse de Erol Keskin şampiyonluğu perçinleyen golü atar. Recep Öngör’ün penaltısı sadece farkı bire indirebilecektir. Menajer oyuncu Fikret Arıcan, takımıyla şampiyonluk turu atarken yeşil beyazlı takıma “ya Kör Galip askerde olmasaydı” diye hayıflanmak kalır.
Vefa bu seviyeye en çok 1959 yılında yaklaşabilir. İlk kez düzenlenen Milli Lig’de Kırmızı Grup’ta Galatasaray ile liderlik mücadelesi verseler de aynı averaja sahip olmalarına rağmen finale çıkamazlar. O yıl kupayı yine Fenerbahçe kazanırken, Vefa ise üstünde yükseldiği desteğin çoktandır kaybolduğunu o zaman fark edecektir.
Yeşil beyazlı takım yıllar geçtikçe zirve yarışından düşer ama farklı şeylerin temsilcisi olur. Kimileri için İstanbul futbolunun ve özellikle de İstanbul’un kaybolmaya yüz tutmuş değerlerinin temsilcisi; kimileri içinse üç büyüklerin izlediği yolu takip edip futbolun içini boşaltan siyaset-ordu-sermaye üçgeni arasında nefes alacak yer bulamamış bir oluşumdur. Bugün baktığımızda averaj farkıyla ilk görüşün temsilcisi olduğu kesin.
Yazarın Notu: Yazıda kullanılan fotoğraf, Vefa-Beykoz maçından alınmıştır.