-Bir Mustafa KOÇ yazısı-
Aslında Alman futboluna yön veren iki isim vardı. Bu iş için büyük bir lidere ve karizmaya ihtiyaç duyulur. Birincisi tam da bunlara sahip olan İmparator lakaplı Franz Beckenbauer’di. İkincisi ise ona Bayern’de ilk şans veren öğretmeni Zlatko Cajkovski’ydi.
20 Nisan 1889’da, Avusturya’da bir bebek dünyaya geldi. Babası memurdu. Büyüyünce onun da kendisi gibi devletine hizmet eden asil bir memur olmasını istiyordu. Ancak küçük Adolf ressam olmak istiyordu. Yeteneği de vardı. Fakat bunu babasına anlatamadı. Eli sopalı baba ne zaman bu konu açılsa kötekle oğluna karşılık veriyordu. Liseye kadar harika bir öğrencilik dönemi geçiren Adolf, lise sıralarında milliyetçilik kavramını öğrendi. Kan damarlarında hızla akıyordu, arkadaşlarıyla birlikte tehlikeli bir ideolojiye kendilerini kaptırmışlardı. Lisedeki tarih öğretmeni ise onların bu duygularını kullanarak yaptıkları serserilikleri dizginleme yolunu seçmişti. Asil bir Alman; disiplinli, çalışkan ve otoriteye karşı saygılı olmalıydı. Bu kavramlar Adolf’un kafasının içinde dönerken, bir insanın kişiliğini oluşturan en önemli zamanda tarih öğretmeninin gösterdiği “yolun” ileride milyonlarca insanın ölümüne açılacağını o zaman kimse kestiremezdi. İnsanlığın ruhunu besleyen bir sanat dalına tutkun olan Adolf, ilk öğretmeni babası ve lisedeki tarih öğretmeninin aşıladığı milliyetçilik kavramlarıyla bambaşka bir insana dönüşüverdi. Bu durum da önce Avrupa’da daha sonra ise tüm Dünya’nın kaderini değiştiren büyük bir savaşa dönüştü.
Savaş sonrası ikiye ayrılan Almanya’nın batısı yeniden ayağa kalkmaya çalışırken, bu kez bir postacının oğlu Dünya futboluna yön vereceğinden habersiz hayata gözlerini açmıştı. Savaş sonrası her şeyin “Yok” olduğu bir zamanda işçi mahallesinde var olmaya çalışan bir ailenin en küçük çocuğuydu Franz. Futbola gönül vermişti ancak babası oynamasını istemiyordu. Genç takımda forvet oynuyordu ve bir gün idolü Fritz Walter gibi olmak istiyordu. Tek şansı, babası isteğine kötekle karşılık vermemişti. O da asil bir Alman memurdu ancak oğlunun isteğine kötekle karşılık vermeyi seçmemişti. Genç takımında oynadığı SC Munich 06 takımında işler yolunda gitmeyince Bayern’in genç takımına geçti. Gönlü 1860 Münih’te oynamaktan yanaydı ancak daha sonraları ezeli rakip haline gelecek iki takımdan Bayern’e geçti. O karar ise onun hayatına etki eden öğretmeniyle tanışmasına yol açacaktı.
Bayern, 1860 Münih’in aksine ikinci ligdeydi. Yıl 1963, Bundesliga yeni kurulmuş. Alman futbolunun tarihi yeniden yazılmaya başlamıştı. Zlatko Cajkovski, Bayern’le ikinci ligde çalışmaya ikna oldu. Ona “sigara izmariti” diyorlardı. Kısa boylu ve hafif şişmandı. Ama güler yüzlü ve çok şakacıydı. Lisenin en sevilen öğretmeni edasıyla teknik direktörlük yapıyordu. Bu da tam o dönem için Bayern’in aradığı şeydi. Genç bir takım ve şekil verilmesi gereken öğrenciler vardı, o da tam olarak bunu yaptı. Futbolculuğu döneminde dünyanın en iyi orta saha oyuncularından biri olan Cajkovski, bir defans oyuncusunun kendi yarattığı mevkide dünyanın en iyisi olmasına izin verdi.
Franz Beckenbauer, artık “İmparator” olacağı yerdeydi. Bayern genç takımında oynarken ona bu adımı attıracak öğretmeni Zlatko Cajkovki, onu A takıma aldı ve şans vermeye başladı. Şans verdiği bir tek o değildi tabii ki. İmparatorla birlikte Sepp Maier, Gerd Müller, Georg Schwarzenbeck ve Frnaz Roth gibi isimler birlikte şekil almaya başladı. Bir keresinde hafif bozuk Almancası yüzünden söylenenlere “Ben Almanca öğretmeni değilim, ama futbolun öğretmeniyim!” demişti. Gerçekten de öğretmenlik yapıyordu. Kalede Sepp Maier, defansta Georg Schwarzenbeck, orta sahada Franz Beckenbauer ve Roth, forvette ise Gerd Müller Alman futbolunun yeniden yazılmaya başlayan tarihini yazmaya başladılar. Bundesliga şampiyonluklarının yanı sıra Avrupa Kupası’nı art arda üç defa kazanacak harika bir takım yarattı.
Espriliydi, yerinde duramıyordu ve sürekli konuşuyordu. Karısı Rada’ya göre sadece uyurken susuyordu. Takımda lakaplar takmayı da severdi. Müller’i “küçük şişman Müller” diye çağırması her seferinde herkesi kırıp geçirirdi. Dediğimiz gibi lisenin en sevilen öğretmeni oydu. Öğrencilerini eğitirken bir taraftan da onlara yön verdi. En iyi öğrencisi de onun verdiği yönle İmparator oldu. O dönemler teknik direktör otoritesi her şeyden önemliydi. Ancak Cajkovski, otoritesini Beckenbauer ile paylaşmayı seçti. Saha dışında o, saha içinde ise “Kaiser” oyunun patronuydu. Daha genç yaşlarından herkese saha içinde komutlar vermeye başlamıştı. Liderlik karakterinde vardı, öğretmeni de bunun önünü açtı. Önce Bayern, daha sonra ise Alman futbolu onun liderliğinde gelişti ve büyüdü.
Bir öğretmen, öğrencinin sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkararak ona yön vermesi ile mesleğini yapar aslında. Yoksa çocuk zaten öğrenir. Önemli olan o potansiyeli ortaya çıkarabilmektedir. İmparatorun öğretmeni; zaten kendini, en iyi dostu olan duvarla bile eğiten birinin muhteşem potansiyelini ortaya çıkardı ve birlikte Alman futbolunun tarihini baştan yazdılar.