Lothar Matthaus, Roberto Baggio ve Dennis Bergkamp… 10 numaralı formayı giyen ve ayrı özelliklerde olan üç oyuncu. 1994 Dünya Kupası öncesinde World Soccer Dergisi’nin Temmuz sayısına verdikleri röportajda; dönemin futbol alemi ve onları bekleyen Dünya Kupası hakkında konuşmuşlardı.
Teknik direktörünüzün takımınız üzerindeki etkisinin ne kadar olduğunu düşünüyorsun ve senin takımdaki rolün ne kadar önemli?
Lothar Matthaus: Arada sırada Berti Vogts ve ben liderlik hakkında konuşuyoruz ama bu ifadeyi o kadar sevmiyorum. Lider sadece takımın geri kalanı kadar iyidir. Şef olarak yanınızda iyi aşçılara ihtiyacınız vardır. Benim de iyi oyunculara ihtiyacım var. Beni takip eden oyunculara yardım ediyorum, yeni gelenlere tavsiyede bulunuyorum. Onların 15 yıllık deneyimi yok ama benim var. Ancak bu onlardan iyi olduğum anlamına da gelmez. Biz bir takımız. Başarılı olmak istiyorum ve bu sadece takımla birlikte mümkün. Oyun başladığında, antrenör ne yapabilir ki? O sahaya dizilişi seçer ama maçın ne getireceğini tahmin edemez. Her oyuncu bir birey olarak düşünmek zorunda ve bir birey gibi hareket etmek zorunda. Antrenörün genç oyuncuları dinlemesi onların durum hakkında nasıl hissettiklerini anlaması, iyi bir ilişki yaratması ve onlara sorumluluk verebilmesi için gerekli bir şey.
Roberto Baggio: Milli takım teknik direktörün işini zorlaştıran iki faktör vardır. Bunlardan ilki, dışarıdan gelen aşırı baskı. İkincisi, her Pazar maç yapmamanız. Sacchi daima kısa süreliğine birlikte olan oyunculara sahip. Milan’da, İtalyan standartlarına göre beklenmedik bir şekilde yeni bir oyun stili sundu: Baskı, baskı, baskı. Bunda takım olarak ustalaşmak için, herkes görevini bilmeli ve kurnaz olmalı. Milli takımda bu daha da zor. Bu yüzden, Sacchi oyuncularıyla çok sık konuşur. Tüm oyuncularıyla. Ben dahil kimsenin onunla özel bir ilişkisi yoktur. Fakat farklı bir fikrim varsa söylerim. Hepimiz söyleriz. Milli takımda hata yapamazsınız. Herkes iyi hissetmeli, aksi takdirde istenilen performansa ulaşamazsınız. Benden bazı ekstra şeyler bekleniyor. Bu sorumluluğu kabul ediyorum. Ama bu zor bir iş, hatta bazen çok zor. Özellikle de milli takımda. Baskı arttıkça, güven azalıyor.
Dennis Bergkamp: Bir teknik direktör objektif ve dürüst olmalıdır. Dick Advocaat dürüsttür. Onun için herkes eşittir. Çok fazla eleştirildi ancak onun için ekstra metreleri de koşmak istiyorum. Hollandalı bir teknik direktör taktiksel olarak dezavantajlıdır çünkü bütün İtalyanlar İtalya’da ve az çok aynı oyun sisteminde oynarlar. Hollandalılar Avrupa’nın her yerinde bütün sistemler içinde oynarlar. Teknik direktör nasıl oynayacağına karar vermeli ve oyuncularına danışmalıdır. Konuş, tartış… Advocaat bunu çok iyi yapıyor. Takıma ekstra bir şey eklemek benim için bir görevdir. Goller, asistler, her şey… Hollanda Milli Takımı’nda oldukça önemli bir görevim var.
Kadronuzdaki kilit oyuncu kim?
Lothar Matthaus: Bazı oyuncular eğer ilk 11’de değilse sorun çıkartırlar ama aslında herkesin kendi görevi vardır. Birinci ya da yirmi ikinci oyuncu olmanın hiçbir önemi yoktur. Her bireyin diğer meslektaşlarını da dikkate alması gereken kendi sorumluluğu vardır. Benim de bu 22 kişiye karşı sorumluluğum var.
Roberto Baggio: Birçok şey nihai gücü etkiliyor. Antrenör nasıl oynayacağımıza karar verir, her birimize göre ayarlanmış doğru kompozisyonu oluşturması gerekir. Seviye, herkesin ortalamasıdır. Kararlar genellikle takım olarak değil, bireyler tarafından çok kısa bir anda alınır. Bir takım, kendi başına gol atmaya giden bir oyuncuya bağlıdır ama oyuncu da onu o pozisyona sokması için takıma bel bağlar. Yani bu takımla birey arasındaki bir etkileşimdir. Güç, seviye takım tarafından üretilir, sonuçsa birey tarafından. Sonuç olarak bütün oyuncular önemlidir.
Dennis Bergkamp: Her oyuncu yalnızca 22 kişiden biridir, daha fazlası ya da daha azı değil. Her oyuncunun kendi görevi vardır ve bu görevi olabildiğince iyi şekilde gerçekleştirmelidir. Ben atak yapmalı ve gol atmalıyım. Bir savunmacının daha az gösterişli rolü vardır ama birbirimize ihtiyacımız var. Herkes motive olmalı. Herkes aynı hedef için uğraşmalı. Kısacası birçok faktörün kombinasyonu takımın gücünü belirler.
Pele, Maradona ve Cruyff gibi oyuncuların halefi bir yıldız var mı?
Lothar Matthaus: Maradona, Cruyff ve Pele tamamen dehaydılar. Çok üst düzey oyunculardı. Platini ve Beckenbauer de bu seviyeye yaklaşmışlardı. Ancak şu an uluslararası futbolun geldiği nokta artık bu seviyelere müsaade etmiyor. Her şey daha da zorlaştı ve hızlandı. Maçlar artık daha da mücadele içinde geçiyor.
Roberto Baggio: Uluslararası futbol tarihinin devlerinden, elitlerinden bahsediyoruz. Bunun için söyleyebileceğim iki kelime var: İstisnai seviye. Üçünden en iyisi hangisiydi bilmiyorum. Farklı dönemlerde, farklı koşullarda oynadılar. Ve onların halefi kim, onu da bilmiyorum. Ben değilim, orası kesin. İyiyle mükemmel arasındaki fark gittikçe azalıyor. Mükemmel olanın seviyesi düştüğü için değil, iyi sürekli daha iyi olduğu için.
Dennis Bergkamp: Böyle oyuncular neyi başardı? Bu oyuncular takımları için ne kadar önemliydiler? O seviyede ne kadar oynadılar? Maradona 1986’da herkesin seviyesinin üzerine çıktı. Bu bir daha gerçekleşir mi bilmiyorum. Şu an kimse onu geçemiyor. Bu aynı zamanda zevk meselesi. Ne seversin, bir oyuncudan ne beklersin?
Kendinizi dünya sıralamasında nereye koyuyorsunuz?
Lothar Matthaus: Buna cevap veremem. Futbolcular, tenisçiler gibi sıralamaya konulamaz. Biri gol atar, diğeri golü önler. Hangisi daha önemli? Golcüler, çok gol atarsa iyidirler ama sadece defans ve orta saha oyuncuları buna destek olduğunu ölçüde çok gol atabilirler. Sen sadece takımın kadar iyisindir. En iyi 11 oyuncu otomatikman en iyi takımı oluşturmaz. Ortada iyi bir harmoni olmak zorundadır. Bu yüzden kendini derecelendirmen zordur. Bunun dışında kendi performansımı yargılayamam. Başkaları bunu yapmak zorunda. Tatminkar hissediyorum ama diğerlerinden daha iyi ya da kötü olduğumu söyleyemem. Şu an 32 yaşındayım. 90’ların iyi bir oyuncusu olarak görülüyorum ama bu sadece Dünya Kupası’nı aldığımız ve iyi oyunculara sahip olduğumuz için. Eğer takım çeyrek finalde hayatta kalmayı başarmasaydı ben ne yapabilirdim ki?
Roberto Baggio: 1993 yılında Avrupa’da ve Dünya’da Yılın En İyi Oyuncusu seçildim. Ama benim en iyi 10’umu soracak olursanız, kendimi oraya koymam. Hayır, kendinize bunu yapamazsınız. Sadece neler yapabildiğimi göstermeliyim. Umarım daha iyi olmak ve mükemmelliğe ulaşmak için hala yeterli zamanım vardır.
Dennis Bergkamp: Bu zor. Van Basten birinci sıraya konmalı. O her zaman benim için büyük bir örnekti. Marco’nun her şeyi vardı, stili, tekniği, özverisi. Ben ilk on içerisinde olur muyum? Bazen evet bazen de hayır. Bunu söylemesi zor. Bu genellikle çok geçici, örneğin Asprilla. Belirli bir süre için inanılmaz iyiydi, takımı için çok değerliydi. Sonra önemi azaldı. Benim ilk zamanlarımda idolüm Glenn Hoddle’dı. Eğer sokaklarda futbol oynadıysam hep onun gibi olmak istediğim içindi. O, benim için her şeydi. Stili, sakinliği, iki ayağını da kullanabilmesi, esnekliği, göze hoş gelişi… Bu günlerde Romario harika. Gascoigne ise yavaş ve ağır görünüyor ama bazen üç oyunculuk bir performans gösteriyor ve bunu nasıl yapabildiğini düşünüyorsun. Onun fantastik bir tekniği var.
Art arda üçüncü bir Arjantin-Almanya finali mi olacak?
Lothar Matthaus: Copa America’da Arjantin’in 1990’dakine benzer bir final olmadığı sürece yeniden birçok başarıya sahip olabilecek bir takımı olduğunu gördüm. Ancak o yıl en iyi takım bizdeydi ve haklı bir şampiyonluk elde ettik. 1990’da ne yazık ki Arjantin gibi bir takım finale ulaştı. Aslında aynı şey 1982 Almanya takımı için de geçerliydi. O zamanlar biz en iyi takımlardan biri değildik, sadece en şanslılardan biriydik. Alman takımları önemli maçlarda bir şekilde her zaman karşı taraftan yüzde 10 daha üstündür. Bazı takımlar daha farklı olabilir: “Eğer bugün kazanamadıysam, yarın kazanacağım.” Bir Alman böyle değildir. Dünya Kupası’nda her zamankinden daha çok sürpriz bekliyorum. Artık takımların seviyeleri arasındaki farklar çok az.
Roberto Baggio: Bir Dünya Kupası’nda, en üst düzey ülkelerin kaliteleri arasında çok fark olmaz. Bu tarz turnuvalarda, fiziksel ve mental olarak formda olmak çok önemlidir. Rusya, Meksika’da çok iyi oynadı ama kendilerini hiç geliştirmediler. Peki neden? Fiziksel olarak artık dayanamıyorlar. Arjantin 1990’da kötü oynadı. Oyuncuların yarısı ya cezalıydı ya da sakattı. Ama mental olarak bir demir kadar güçlüydüler. Arjantin’i seviyorum, harika insanların olduğu çok güzel bir ülke. Ama Arjantinlilerin finale ulaşmasına inanamadım. Onlar da inanamadı. Aslında 1978’den beri iki Dünya Kupası kazanmaları ve bir kez de finale ulaşması rastlandı değil. Bu nedenle burada Almanya-Arjantin finali sürpriz olmaz.
Dennis Bergkamp: Bu olabilir. Fakat ya biz? Tabii ki bizim de şampiyon olmak için potansiyelimiz var. Almanya ve Arjantin her zaman favorilerdir ama bizim kimseden korkmamıza gerek yok. Motivasyon problem olmayacaktır. Bazılarımız için bu kupa, futbolcu olarak son Dünya Kupası olacak yani son şans. Şu an iyi bir takımımız var. İyi performans göstermek zorundayız.
Sizce ABD 94 şimdiye kadarki en iyi Dünya Kupası mı olacak?
Lothar Matthaus: Bunu söylemeye cesaret edemem ama çok güzel bir Dünya Kupası bizi bekliyor. Buna inanıyorum. Bu değişik. Yeni, taze, hoş bir şekilde değişik. Amerikalılar bunu çok güzel bir şekilde kucaklayacak. Bu nedenle bazı çok güzel maçlarımız olacak. Bu çok heyecanlı ve dinamik. Tam Amerikalıların sevdiği gibi.
Roberto Baggio: Eğer kazanırsak, evet öyle olacak. Eğer Dünya Kupası’nı kazanırsan, her şeyi kazanmış olursun. İtalya Şampiyonluğu ve İtalya Kupası, Şampiyonlar Ligi ve Kıtalararası Kupa, bu dört kupa sadece bir kupada birleşir: Dünya Kupası. ABD’deki Dünya Kupası farklı olacak. Kafanın üzerinde bir çatı varken futbol oynamak çok ilginç ama Dünya Kupası, Dünya Kupası’dır. Oyuncu olarak en güzel, mutlak olarak başarabileceğin maksimum şey. Her yönüyle çok şey bekliyorum. ABD’de bu çok popüler olacak. Futbol insanların damarlarına tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi akacak.
Dennis Bergkamp: Organizasyon fantastik olacak. Fakat ben Amerikalıların bize nasıl tepki vereceğini merak ediyorum. Ajax’la birlikte Washington’da ABD’ye karşı oynamıştık. Tek pas oyununu sevememişlerdi. Ama futbolun dışında endişelenmeye gerek yok. Şov unsurları iyi bir itina ile hazırlanacak ve bu ekstra olacak. Oyuncuların bu şovun bir parçası olacak olması çok güzel. Çocukken Wembley’de oynamanın hayalini kurardım. Bu hayal geçen sene gerçek oldu. Bu yaz ise başka bir rüya gerçek olacak: Dünya Kupası’nda oynamak. Hala Dünya Kupası zamanlarında evin koridorlarında futbol oynadığımızı hatırlıyorum. Hala kendi kendime, “Ben Graziani’yim” diye bağırdığımı duyabiliyorum.