– Bir Mustafa KOÇ yazısı –
10 numaralar futbol tarihine damgalarını oynadıkları oyunla vurdular. Fakat saha dışında da oyunları kadar büyük egoları ya da hikâyeleri de vardı.
Türkiye’nin gelmiş geçmiş belki de en iyi gerçek 10 numaralarından biriydi Sergen Yalçın. En iyilerden biri olmak da o kadar kolay değildi tabii. Her zaman adı anılacak bir şeyler çıkıyordu. Hiçbir şey olmazsa tembelliği, ya da ne kadar rahat olduğundan dem vurulurdu. Ancak en ilginç tartışma ise, ki yıllarca süreni de buydu, Sergen’le Şifo birlikte oynar mıydı? Daha sonra ise, Sergen’in ikinci Beşiktaş döneminde, Sergen’le Tümer yan yana oynar mı?’ya evirildi. Eğer büyük futbolcuysan, oyunun da büyükse, bir de 10 numaralı formayı giyiyorsan derdin bitmiyor tabii. Tartışmaların da. O Sergen, 1994-95’de Şifo’yla, 2002-03’de de Tümer’le Beşiktaş’ı şampiyon yapmayı bildi. Ancak tartışmaları ve takım içindeki güç mücadeleleri asla bitmedi. Futbol tarihi de bunun gibi 10 numaralı futbolcuların tartışmaları, ilginç hikayeleri ve güç savaşlarıyla dolu. Onlara şöyle bir göz atacağız.
O 10 Numara Benim
Roberto Baggio için forma numarası her şeyiydi. Fiorentina’dan Juventus’a transfer olduğunda Platini’nin 10 numaralı formasını sırtına geçirmişti. Artık miras onun sırtındaydı ve forma giydiği beş sezonda o mirasın ve formanın hakkını sonuna kadar verdi. Juventus’un en fazla gol atan 9’uncu oyuncusu olmayı başardı. Ancak her şey bir teknik direktör değişikliğiyle değişti. Giovanni Trapattoni’nin yerine gelen Marcello Lippi, genç ve dinamik kadro ile yoluna devam etmek istedi ve o yolda yanında yürüyecek futbolcular arasında Baggio’yu düşünmüyordu. Kulübede de sırasını bekleyen harika bir yetenek vardı ve 10 numaralı formayı ona emanet etmek istiyordu. Tüm bu düşündüklerini de yaptı. Forma Del Piero’ya emanet edildi. Formasını ve sahadaki yerini kaptıran Baggio için ayrılma zamanı geldi ve İtalya’nın bir diğer devi Milan’a geçti. Ancak orada da 10 numaralı forma için çok iddialı bir rakibi daha vardı. Dejan Savicevic, Kızıl Yıldız’dan sonra İtalya’da da fırtına gibi esiyordu ve kırmızı siyahlıların 10 numaralı forması ona emanetti. Baggio, Milan’a geldi, sahadaki yerini de aldı ancak 10 numaralı forma savaşında Yugoslav yıldıza yenildi. Sevicevic, formasından vazgeçmedi. Baggio da Milan’da geçirdiği iki sezonda 18 numaralı formasıyla sahadaki yerini aldı.
Formasına takıntılı olanlardan biri de Portekizli Paulo Futre’ydi. Aslında kanat oyuncusu olan Futre, İtalya’da ofansif orta saha olarak sahada kendine yer bulunca, 10 numaralı formayı sırtına geçirmeyi de kendine hak gördü. Reggiana’dan Milan’a transfer olduğunda büyük hayalleri vardı ancak Baggio ve Savicevic’den ona sıra gelmemişti. Bir sezon sonra da İngiltere’ye, West Ham United’da transfer oldu. Ancak bir şartla. 10 numaralı formayı o giyecekti. Sezonun ilk maçı için Highbury’ye geldiğinde büyük bir sürpriz onu bekliyordu. Soyunma odasına girdi ve adının 16 numaralı formaya basıldığını gördü. Görür görmez de çılgına döndü. Teknik direktör Harry Redknapp’a; “Futre 10 giyer! Eusebio, Pele, Maradona 10 giyiyor, lanet olasıca 16 değil!” dedi. Tartıştı, formayı yere fırlattı ve gitti. Forması için bu kadar hırslı olduğu kadar çözüm odaklıydı da. Takımda 10 numarayı giyen John Moncur’la konuştu ve kendi yazlığında bir tatil karşılığında numaraları değiştirme konusunda anlaştı ve emeline ulaştı. Ayrıca John Moncur’un 10 numaralı formasını alan tüm taraftarlara da parasını kendi cebinden iade edeceğini sözünü de verdi. O kadar da gönlü boldu ancak Harry Redknapp, o formalardan 50 bin tane sattık diyerek Portekizliyle dalga geçmeyi de ihmal etmedi.
Pele’ye de 10 Kaldı
Dünya kupaları her zaman ilginç hikayeleriyle de hafızalarımızda yer edinmiştir. Bizlere yeni yıldızlar, harika takımların yanı sıra müthiş hikayeler de sunarak kendine hayran bırakmaya devam eder. Bunlardan biri de Pele gibi bir yıldızın doğuşuna tanıklık ettiğimiz 1958 Dünya Kupası’nda gerçekleşti. Brezilya Milli Takımı yetkilileri, Milli Takım’a seçilen oyuncuların listesini FIFA’ya gönderdi. Ancak hangi oyuncunun hangi forma numarasını alacağı listeye yazılmaya unutuldu. Burada da devreye FIFA’da görevli Uruguaylı delege Lorenzo Villizzio girdi. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı ancak takımın 1’inci kalecisine 3 numarayı verdi. Listenin sonlarına doğru karşısına Pele adında biri çıktı. Hiç tanımadığı 17 yaşındaki bu çocuğa ise 10 numarayı verdi. Daha sonra adıyla özdeşleşecek o forma numarasıyla hem Brezilya hem de Dünya futboluna damga vuracak o küçük çocuğun hikayesi başlamış oldu.
Arjantin ise forma numaralarını oyunculara dağıtmada farklı bir teknik izliyor. Art arda üç dünya kupasında 1974,78 ve 82’de oyuncuların soyadlarının alfabetik sıralamasına göre forma numaraları sırayla dağıtılıyor. Tabii ki bir istisna hariç. O da Diego Maradona. 1982 Dünya Kupası’nda sıralamaya göre 12 numaralı forma giymesi gereken efsaneye 10 numaralı forma hiç düşünmeden emanet ediliyor. Arjantin Futbol Federasyonu yetkilileri daha sonra ise bu istisnayı daha da abartmaya karar veriyorlar ve Maradona Milli Takım’ı bıraktıktan sonra 10 numaralı formasını emekli etmek istiyorlar. Ancak FIFA kuralları gereği resmi organizasyonlarda 1’den 23’e kadar aralıksız forma numaralarının dağıtılması zorunlu. Doğal olarak da bu istek reddediliyor. Fakat Arjantinliler direnmekte ısrarcı. Bu konudaki baskılarını FIFA’ya hala da devam ettiriyorlar ve biraz daha ileri giderek tüm milli takımlardaki 10 numaralı formaların bir daha asla kullanılmamasını isteyerek hem de.
Ben Ne Zaman İstersem O Zaman Girerim
Alman futbolunun yetiştirmiş olduğu en önemli futbolculardan biriydi Günter Netzer. Teknik direktör Hennes Weisweiler ile birlikte Alman futbolunun bir dönemine damga vurmayı başardılar. O dönem için oynadığı futbolun yanı sıra milli takımın orta sahası için, Wolfgang Overath ile girdiği rekabet de dillere destandı. Ayrıca bu rekabet Borussia Mönchengladbachlı Netzer ile Kölnlü Overath’ın da rekabetiydi. Tarihi Ren Derbisi’nde karşı karşıya gelen bu iki takım sayısız hikayeleri de biriktirmişti. Bunlardan birinde ise 10 numaralı oyuncumuz Netzer’in damgası var. İki ezeli takımın Almanya Kupası finalinde karşı karşıya geldiği maçta Borussia Mönchengladbach teknik direktörü Hennes Weisweiler, Netzer’i yedek kulübesinde oturtmayı tercih etmişti. Gelecek sezon için Real Madrid’le anlaşan yıldız oyuncuya belki de bir mesajdı bu. İşler yolunda gitmeyince maçın devre arasında yıldız oyuncusunu oyuna sokmaya çalışan Alman teknik adam bir şokla karşılaştı. Netzer, oyuna girmeyi reddetmişti. Kulübeye geçip oturdu. İkinci yarı da gol olmayınca maç 0-0 bitti ve uzatmalara geçildi. Bu arada takım arkadaşı Christian Kulik’in sakatlanıp acı içinde sahada kaldığını gördü ve birden ayağa fırladı. Üstünü değiştirip teknik direktörüne döndü; “İşte şimdi giriyorum!” dedi. Christian Kulik’in yerine kendini oyunu soktu. Uzatmaların bitmesine çok az süre kalmıştı. Golünü attı, takımına ezeli rakibi karşında Almanya Kupasını kazandırdı.
Hikayesi Acı Olmayan 10 Numara Olmaz
Futbol tarihinin tüm yetenekli büyük futbolcularına baktığımız zaman, çoğunun arkalarında acıklı çocukluk yılları bıraktığını görürüz. Futbolu hayatlarını kurtaracak bir çıkış yolu olarak gördüklerini düşünebiliriz. Belki de bu yolda başarılı olmak için yaptıkları hırs onları o noktalara getirmiş de olabilir. Bunlar işin sosyolojik analiz kısmı. Biz oralarda değiliz. Ancak numarayı sırtına geçiren ve bizlere harika anlar yaşatan çoğu yıldızın çok kötü zamanlardan geçtiklerini biliyoruz. Pele ve Maradona, bunlardan hayatları en çok bilinenler. Ancak daha nice yıldız o yollardan geçerek muhteşem birer oyuncuya dönüştü. Bir dönem Brezilya Milli Takımı ve Barcelona’da yaptıklarıyla Dünya futboluna damga vuran Rivaldo da bu yollardan geçenlerden biriydi. Çocukluğunu tehlikeli sokaklarda geçiren Brezilyalı yıldız, yetersiz beslenme nedeniyle fiziksel gelişimi çok gerilemişti. Sürekli kilo kaybı nedeniyle çok zayıf bir çocuk olan Rivaldo, bu nedenle dişlerini de kaybetmişti. Hatta fiziksel yetersizliği nedeniyle futbolcu olamayacağı da o zamanki hocaları tarafından iddia edilmişti. Babasını çocukluğunda kaybetmiş, okuldan sonra ufak tefek atıştırmalıklar bularak onları satmış ve kendi ayakları üstünde durmaya başlamıştı. Daha sonra ise sıra hayallerinin peşinden koşmaya gelmişti. Onu da başardı. 2002 Dünya Kupası’nda kupayı kazanan takımın en önemli oyuncularından biriydi. Attığı goller ve Ronaldo’ya yaptığı asistlerle kupanın kahramanlarından biri olmuştu.