-Bir Sezgin RIZAOĞLU yazısı-
Taçsız Kral’ın jübilesinde, iki ezeli rakip 10 numaralı formalarını değiştirir. Metin Oktay, Fernerbahçe formasıyla mücadele eder, Can Bartu Galatasaray formasıyla… Tribünler bu durumu coşkuyla karşılar. Bir kişi hariç!
23 Ağustos 1969 gecesi, Mithatpaşa Stadı tıklım tıklım doluydu…
Genç Kadri de tribündeki yerini almıştı. Biraz sonra idolü, taçsız kralı, takımının 10 numarası Metin Oktay, jübilesine çıkacaktı.
Kadri’nin gözü, elinde tuttuğu o günkü gazeteye ilişti. Gazetede büyük harflerle “Sahi mi Metin, bu son mu?” yazıyordu. Kulağında ise yıllardır radyodan dinlediği o ses yankılanıyordu: “Metin goool, Metin goool!”
Kadri, Metin Oktay’ın futbolu bırakacağını ilk duyduğunda inanamamıştı. Başkan Selahaddin Beyazıt’ın imzasını taşıyan “Sevgili Galatasaraylılar ve Sporseverler…” diye başlayan o bildiriyi gazetede okuduğunda devamının onu üzeceğini hiç tahmin etmemişti.
“Profesyonel futbol şubemiz takım kaptanı Metin Oktay, futbolu bırakmaya karar vermiş ve bu kararını yönetim kuruluna bildirmiştir. Bu konuda kesin kararlı olduğunu bildiren Metin Oktay’ın bu talebi, yönetim kurulumuzca kabul edilmiştir.”
Fenerbahçeli bir ailede büyümüştü Kadri. Babası, kardeşi hepsi sarı lacivertli renklere gönül veriyordu. Oysa babası ona Fenerbahçeli bek Kadri Göktulga’dan esinlenerek Kadri ismini vermişti. Her seferinde “sen nasıl Galatasaraylı oldun anlamadım” diyordu ona.
“Biraz sana inat, biraz da Metin Oktay sayesinde baba…”
Tribünlerdeki coşku, onu tekrar anılardan Mithatpaşa’ya getirdi.
Coşkunun sebebi Metin Oktay’ın sahaya çıkmasıydı. Taçsız Kral’ın arkasında Nihat Akbay, Ali, Ergün, Muzaffer, Talat Özkarslı, Turan, Mehmet Oğuz, Ayhan Elmastaşoğlu, Gökmen Özdenak, Uğur Köken…
Hemen yanında da Fenerbahçe’nin 10 numarası Can Bartu vardı. Can Bartu’nun arkasında Yavuz Şimşek, Şükrü Birant,, Levent Engineri, Serkan Acar, Ercan Aktuna, Nunweiller, Ogün Altıparmak, Fuat Saner, Zeki, Nedim Doğan…
Taçsız Kral özellikle jübile maçının Fenerbahçe ile oynamak istemişti. ”Herhalde onlara son bir veda golü atmak istiyor” diye düşündü Kadri. “Yine ağları delse, ne güzel olur!”
“Sahi o dedikodu doğru mu?”
“Gazetelerde Metin Oktay’ın sarı – lacivertli yönetime jübile için gittiğinde, onlar da o koşulu öne sürmüşler miydi?”
“Tek bir şartımız var. Fenerbahçe kulübü ve taraftarı her zaman sana hayrandı. 10 dakikalığına da olsa Fenerbahçe formasını giyer misin?”
Kral da cevap olarak ‘onur duyarım’ diye kabul etmiş miydi cidden? Yoksa sadece dedikodu muydu? İnşallah dedikodudur dedi Kadri. “O ezeli rakibimizin formasını asla giymemeli. O bizim kralımız sadece.”
Maç başlamıştı…
O da ne? Metin Oktay, üzerindeki Galatasay formasını çıkarıyordu. Can Bartu da Fenerbahçe formasını…
“Yoksa” dedi Kadri. “Yoksa cidden giyecek mi Fenerbahçe formasını…”
Sonunda oldu. Taçsız Kral, Fenerbahçe formasıylaydı.
Tüm tribünler bu anı alkışlıyordu. Kadri ise kabullenememişti.
Taçsız kralı ezeli rakibin formasıylaydı.
O andan itibaren maçın önemi yoktu onun için. Aklında hep Metin Oktay’ın Fenerbahçe’ye attığı golleri getirdi.
Oysa ne Metin Oktay’ın sadece 10 dakikalığına sarı-lacivertli formayı giydi, tekrar Galatasaray formasını giydiğinin farkındaydı ne de ilk yarının bittiğinin.
İkinci yarı başladığının bile farkına varmamıştı. Ta ki 52. dakikada Taçsız Kral omuzlara alındığında terkar dönmüştü maça.
“İşte gidiyor Taçsız Kralım” dedi kendi kendine… “Ama ezeli rakibimin formasını giymeseydi keşke” diye içerledi yine.
Metin Oktay stadyumda tur atıyordu artık. Tam Kadri’nin olduğu tribüne geldiğinde, kralın göz yaşlarını gördü. Kendini gördü. Çünkü Kadri’nin de gözlerinden damlalar süzülüyordu.
Kadri için maç o zaman bitmişti. Metin Oktay da tribünlerden uzaklaşınca, o da çıktı stattan. Evinin yolunu tuttu tek başına…
“Ah be Kral! Niye yaptın bunu!?”
Bu cümle yol boyunca ona eşlik edecekti oysa.
Kadri eve geldiğinde, bir şeylerin ters gittiğini fark etti. Evde sessizlik dışında kimse yoktu sanki. Bir an annesini, kardeşinin odasında telaşla çanta hazırlarken gördü.
“Ne oldu anne?”
“Kardeşin hastanede Kadri! Doktorlar kalbinde sorun var dedi.”
“Nasıl yani!?”
Kardeşi onun için çok değerliydi. Sadece kardeşi değil, yol arkadaşıydı. Ona sevgisini belli etmezdi ama her zaman onu kollardı. Onun için kardeşinin tek kusuru, babasını dinleyip Fenerbahçeli olmasıydı.
Kadri ve annesi hemen köşedeki dolmuşa atlayıp, hastanenin yolunu tuttular.
Kardeşi Cihan, yoğun bakımda yatıyordu. Doktorlar kimseyi yanına sokmuyordu. Kadri, yalvar yakar kardeşinin yanına girebildi.
“Ah be Cihanım… Kalk hadi! Kalk ki yine beraber koşalım sokaklarda.”
“Bak, Taçsız Kral bile bugün sizin formanızı giydi. Haydi kalk… Söz, sen iyileş. Ben de o formayı giyeceğim.”