-Bir Mustafa Çağdaş KÜÇÜK yazısı-
10 numaraların görevi değişse de, bıraktıkları etki pek değişmedi. Görevleri, oyun tarzları farklı olsa da onlar hep futbol sihirbazlarıydı.
Eğer ki çocukluğumuzda dinlediğimiz masallardaki sihirbazlar futbol oynamış olsalardı, muhtemelen 10 numaralı formayı giyerlerdi.
Onlar zeka ve doğuştan gelen yeteneklerini harmanlayarak, yapılamayanı yapıp hepimizi büyüleyen, sanat ve futbol kavramlarını yan yana getirdiğinizde hep bahsi geçen, futbolu takip etmeyenleri bile ekran başına çeken virtüözlerdir.
Kaptandır onlar, teknik direktörün saha içindeki vücut bulmuş halidir, çaresiz kaldığınız, maç öncesi çalışmalarınızın meyve vermediği ve artık sürenin tükenmek üzere olduğu anlarda insiyatif alıp kilidi açandır.
Onlar ne bir defans, ne bir orta saha, ne de bir forvet oyuncusudur. Bir bakmışsınız savunmaya gelmiş top alıp oyun kuruyor, bir bakmışsınız kanattan orta yapıyor, bir de bakmışsınız ki altı pasta kafayla gol atıyor… Onlara sahada yer yoktur!
Bir santrafor, hava toplarındaki zaafını çalışarak giderebilir, bir orta saha oyuncusu uzun paslardaki açığını ekstra antrenmanlarla kapatabilir, bir defans oyuncusu pozisyon bilgisini gayret göstererek daha da geliştirebilir. Ancak ne kadar çabalarsanız çabalayın, yetenek, zeka ve fiziksel özelliklerin bir ürünü olan 10 numara asla olamazsınız.
90’ların başından bugüne oynanan futbol değişiyor ve bu değişimden en çok etkilenenler ise 10 numaralar oldu.
Müptelaları çok iyi bilirler ki, efsanevi menajerlik oyunu CM 01/02’de, uygun gördüğünüz futbolcuya ”Free Role” özelliği verebileceğiniz bir seçenek mevcuttur. Bu durum reelde de 90’lar futbolu itibariyle 10 numaralar için en kabul edilebilir seçenekti. Oyuncuyu özgür bırakmakta amaç, savunma ve mücadele anlamında beklentiyi düşürerek, fiziksel olarak güçlü kalmasını sağlayıp, onun sahip olduğu yeteneklerden en yüksek verimi alabilmekti. Bir dönem milli takımımızı da çalıştıran Alman teknik adam Sepp Piontek, Danimarka efsanesini yaratırken, 3-5-2 sisteminin mucidi olarak dünya futbolunun karşısına çıktı. 10 numaralar bu şablonda, ikili forvetin arkasında, orta saha dörtlüsünün önünde uzun dönem kullanıldılar. Danimarka bu dönemde 84-86-88 organizasyonlarının tümüne katılıp başarıdan başarıya koşarken, her ne kadar o dönemde 10 numaralı formayı giymese de, bu bölgede oynayan genç Michael Laudrup’un becerileri, hepimizin gözlerini kamaştırıyordu. Arjantin 86 Dünya Kupası’nı kazanma yolunda ilerlerken, Maradona bu bölgede oynayıp, bir futbol tanrısına dönüşüyordu. İsmini oyuncularımıza lakap olarak taktığımız Enzo Scifo bu sistem içerisinde Belçika milli takımıyla 86 Dünya Kupası’nda yarı finale erişirken, daha 20 yaşında adını dünya futboluna altın harflerle yazdırıyordu. Yakından tanıdığımız o yılların genç Romanyalı’sı Hagi, Steaua Bükreş’teyken, bu bölgede gösterdiği maharetlerle, 90 Dünya Kupası’ndan sonra, üstelikte de yabancı sınırının olduğu dönemde Real Madrid’e transfer oluyordu.
Bununla beraber 10 numaralar, diamond (elmas) olarak da ifade edilen 4-3-1-2 dizilişinde de kendilerine yer buldu. Fiziksel mücadele ve sertliğin henüz ön plana çıkmadığı o yıllarda, 4-4-2’nin merkezinde bile kullanılan, keyifle izlediğimiz bu zarif oyuncular, biz futbolseverler için, müsabakaları görsel bir şölene dönüştürüyorlardı.
Kuşkusuz 10 numaralar yetenekleriyle olduğu kadar zekalarıyla da hükmettiler futbola. Teknik direktörler, oyunu yönlendirmek amacıyla en çok onlardan yararlandılar. Platini 80’li yılların ilk yarısında Fransa Milli Takımı ve Juventus için bir maestroydu. Attığı goller bir tarafa Zico Brezilya için adeta bir beyindi. Farklı saç sitiliyle hatırladığımız Kolombiya’nın unutulmaz oyuncusu Valderrama bir orkestra şefi gibi yönetirdi takımını. 88’de efsaneleşen SSCB milli takımını saha içinde yöneten Mihailicenko, sırtında taşımasa da Lobanovski’nin gizli 10 numarası değil miydi?
Kuşkusuz 10 numaraları topsuz oyunda düşünmemek, onlara yapılacak en büyük haksızlık olacaktır. Almanların dinamosu Matthaus sahada basmadık yer bırakır mıydı? Kızılyıldız efsanesi Stojkoviç’in liderliği yanı sıra mücadeleci yönünü kim unutabilir?
Ya gol becerileri? Gullit partneri van Basten’i beslerken, müthiş golleriyle Hollanda’yı zaferlere taşıyordu. Baggio ve Del Piero gibi 10 numaralar unutulmaz asistlerinin yanında değişen futbol düzeni içerisinde usta golcüler olarak çıkıyordu karşımıza.
Değişen futbol düzeni demişken, Bosman kuralı sonrası küreselleşmenin bir sonucu olarak yerel dinamiklerini yitiren futbol, daha çok savunmaların ve fiziksel mücadelelerin ön plana çıktığı bir biçim aldı. Gelişen teknolojiyle beraber, sayısal verilerin kullanılmaya başladığı günümüz futbolunda, eli belinde gezen oyuncuya yer yok artık. Savunmanın forvet oyuncularından yapılmaya başladığı, herkesin topun arkasında pozisyon aldığı bir evredeyiz.
2000’li yıllarla beraber terk edilen üçlü savunma, yerini dörtlü savunma temelli dizilişlere bıraktı. Teknik adamlar daha çok sertlik, defansı güçlendirmek ve oyunu kontrol edebilmek adına bir forvet oyuncusundan vazgeçtiler. Genellikle 4-1-4-1 (4-5-1 ve 4-3-3 olarak da ifade ediliyor) dizilişine yönelen antrenörler orta sahadaki ön liberonun önündeki merkez ikili orta sahanın box to box diye tabir edilen çift yönlü oyunculardan kurulu olmasını istedikleri için, ellerindeki 10 numaraları mecburen kanatlara hapsetmeye başladılar. Bu noktada, günümüzde 10 numaraların en ideal kullanıldığı sistem 4-2-3-1 (4-4-1-1 diye de ifade edebiliriz) olarak karşımıza çıkıyor. Forvetin arkasında, merkezde ama hiçbir zaman eksikliği tolere edilebilir şekilde değil, terinin son damlasına kadar mücadele eden, örneğin üçüncü bölgede kaptırdığı bir topu savunmaya kadar kovalayacak biçimde…
90’ların ortasında Cruyff’un Barselona ve Van Gaal’in Ajax’da kullandığı alan savunmasına dayalı, ön liberolu orta sahaya sahip 3-5-2 sistemi, günümüzde 2014 Dünya Kupası ile beraber kimi teknik adamlarca da tekrardan tercih edilmeye başlandı ve maalesef 10 numaralar bu düzen içerisinde sadece ikili forvetten biri olarak kullanılabildiler. Misal Zidane, Juventus’a geldiği ilk yıllarda, Lippi’nin klasik 4-4-2 dizilişi içerisinde Deschamps ile beraber merkez orta sahayı yönetirken, bir kaç yıl içerisinde bu değişimle beraber daha önde oynamaya başladı. Roma’da Totti’nin durumu da ondan farklı değildi. Del Piero bu dönüşüm içerisinde kendine forvette yer buldu. Görüldüğü üzere taktiksel anlamda zaman onların aleyhine işlemekte.
Zico, Platini, Maradona, Scifo, Baggio, Matthaus, Hagi, Zidane ve daha niceleri… 80 ve 90’lar futbolundaki yeşil sahanın en güzel renkleriydi onlar!
Eskiye nazaran çekilmez hale gelen futbolu daha izlenebilir hale getirecek yegane unsur, tekrardan 10 numaralar olacaktır. Değişim kaçınılmazdır!
10 numara ne forma numarası, ne de pozisyon adıdır. 10 numara, futbolun büyücülerine verilen isimdir!