Dört iki üç bir, altı artı dört ya da altı artı iki artı iki gibi denklemlere uzak olunan yıllarda bile yabancı olunmayan bir mevzu vardı Türk futbolunda: ‘Yabancı Topçular’.
1955 sonbaharında Oscar Lucas Garro ile – ilerleyen yıllarda yabancı futbolcu transferinde sansasyon yaratacak – İstanbul’un üç büyüğünü geride bırakan Adalet takımı, ilk enteresan tecrübeyi yaşatır Türk futbolseverlere. 1958’e kadar Adalet ve Karagümrük formalarını giyen Garro, ilk senesindeki etkili futbolunu diğer iki yılda gösteremez ve İstanbul Profesyonel Küme’nin ilk yabancı defteri bu şekilde kapanır. Takip eden sezonlarda da yabancı futbolcu transferi veya talebi görülmez. Ta ki 1960’ların başına kadar…
Milli Lig’in kuruluşunda önemli payı olan federasyon başkanı Orhan Şerif Apak’ın, Türk futbolunun gelişimi için sunduğu fikirlerden biri olur yabancı futbolcu transferi. İlerleyen 50 yılda transfer hususunda sıkça gündeme gelecek olan Fenerbahçe, 1962-1963 sezonda Yugoslav oyuncu Asim Ferhatoviç’i Türkiye’ye getirerek açılışı yapar. Ülkesinde çok popüler olan Ferhatoviç, aynı etkiyi Türkiye’de gösteremez ve yollar ayrılır…
Bir sezon sonra ise yabancı topçu hamlesi Beşiktaş’tan gelir. 50’li yıllarda takımın başında olan Sandro Puppo’nun etkisiyle mi bilinmez? İtalya’da arar yıldızını Kara Kartal. Aldo Moretto isimli forvet oyuncusunu TSYD Kupası’nda oynanan Beyoğlu maçında deneyen Beşiktaş da umduğunu bulamaz yabancı topçudan yana. Profesyonel sözleşme imzalanmadan ayrılır yollar bu sefer…
1966-1967 sezonu ise henüz yabancı hamlesi yapmamış Galatasaray ve Anadolu takımlarının şanslarını deneme sezonu olur. Hava toplarının ustası Metin Oktay’ın yanına bir forvet arayan Galatasaray da Balkanlar’da arar çareyi. Beşiktaş ile adı geçen Vladimir Nikoloski’yi renklerine bağlayan Galatasaray, iki sezonda bir elin parmaklarından bile az maça çıkan Yugoslav’dan istediğini alamaz. Beşiktaş’a gitmediği için pişman olan Nikoloski ve “Metin varken bu adam nereden çıktı?” diyen Galatasaraylılar’ın yolları hayal kırıklığı ile ayrılır…
Nikoloski ile anlaşamayan Beşiktaş ise Doğu Avrupa’nın bir diğer futbol ülkesi Macaristan’a gözünü diker. Siyasi karmaşadan kaçan Macar futbolcular Szalay ve Kuzman ile profesyonel sözleşme imzalayan Beşiktaş, “Bir Puskas değil” yorumları yapılmıştır bilinmez ama Kuzman’dan verim almayı başarır. Szalay ise birkaç maçta arz-ı endam edip ayrılır İstanbul’dan. İstanbul iki büyüğünü takip eden ligin diğer takımları da yabancı futbolculara açmıştır kapılarını artık; adres tabi ki Doğu Avrupa’dır. Altınordu, Vefa, Karşıyaka ve İzmirspor, ilerleyen yıllarda neler olacağının sinyalini verircesine Yugoslav oyunculara formalarını giydirirken, renktaşının transfer politikasını izleyen Altay, Macar oyuncu Virba’yı İzmir’e getirmiştir…
Aradığı kanı alışılagelmemiş topraklarda aramaya devam eden İzmir temsilcisi, takip eden sezonda İsveçli Magnusson transferiyle yabancı topçular tarihine adını yazdırır. Güney temsilcisi Mersin İdmanyurdu da kayıtsız kalmaz değişim rüzgarına. Pakistanlı Molla Bachs ve Abdül Cabbar ile ‘ilk siyahi futbolcu oynatan kulüp’ dalında girer listeye. Galatasaray ise Turgay Şeren sonrası arayışlardadır… İstanbulspor’dan genç Yasin Özdenak’ı transfer eden takım, as kaleci olarak Yugoslav Radunoviç’i transfer etse de Feriköy maçında yenilen üç gol, Yugoslav kalecinin gözden düşmesi için yeterli olur. Sadece yedi maçta görev alan Radunoviç, sezon sonu ülkesinin yolunu tutarken, Galatasaray’ın, her büyük kalecisi sonrasında yaşadığı kronik ‘kaleci’ hastalığının ilk emareleri görülmüştür aslında…
Henüz sahada fark yaratan bir ‘ecnebi’ görememiştir Türk futbolu. Bu boşluk 1968 yılında doldurulacak ama adres değişmeyecektir: Doğu Avrupa.
1968-1969 sezonu öncesinde bugünün jargonuyla ‘rotasını Romanya’ya çeviren’ Fenerbahçe, Dinamo Bükreşli Nunweiller’i İstanbul’a getirir. Disiplinli yapısı ve futbol bilgisiyle otoritelerin ve seyircilerin beğenisini kazanan Nunweiller, kısa süreli bir Romen akımına öncülük eder. Öyle ki 1969’da Türkiye’ye gelen ve Nunweiller’den de büyük bir efsaneye dönüşecek olan İlie Datcu’ya imza attıran Fenerbahçe’yle beraber Altay ve Mersin İdmanyurdu takımları da Romen futbolcularla kadrolarına takviye yaparlar. Romen akımının en ilginç hamlesi ise Beşiktaş’tan gelecektir… Dönemin ‘Sabin İlie hamlesini’ yapan Beşiktaş, Ion Nunweiller‘in kardeşi Lica Nunweiller’i renklerine bağlar; fakat sonuç beklenen gibi olmaz… Lica ve onunla beraber transfer edilen diğer Romen futbolcu Popa, sezon sonunda ülkelerinin yolunu tutarlar. 1969-1970 sezonunda esen Romen fırtınasına direnen takım Göztepe olur. ‘Busby’nin Bebeklerinin’ İzmir şubesi olan Adnan Süvari’nin Göztepe’si, Danimarkalı John Nielsen’i kadrosuna katar. Ligdeki ilk Danimarkalı unvanını elinde bulunduran Nielsen, o sezon Kupa Galipleri Kupası ve Türkiye Kupası’ndaki başarılarda pay sahibi olarak sayıca gayet az olan ‘katkı veren yabancı’ listesinde de yer bulur kendisine.
İşte bu ‘katkı veren yabancı futbolcu’ mevzusuna en çok kafa yoran futbol adamlarından birisi Hasan Polat’dır. Öyle ki 1970’de ikinci kez seçildiği Futbol Federasyonu Başkanlığı’nın ilk çalışmaları da bu doğrultuda olur. Temmuz 1970’de yaptığı açıklamada: “Türk futbolu dejenere edilmiştir. Bu durumdan kurtulmak için önümüzdeki yıldan itibaren ne Birinci Lig’de ne de İkinci Lig’de yabancı futbolu oynamayacaktır. Bugüne kadar gelen yabancılardan sadece Fenerbahçeli Nunweiller ve Datcu yararlı olmuştur. Dışarıdan gelen futbolcular kulüpleri sömürüyor” açıklamasıyla bu husustaki hassasiyetini belirtir. Fakat büyük kulüplerin özellikle de Datcu’yu bırakmak istemeyen Fenerbahçe’nin baskısıyla yabancı futbolcu yasağı getirilmez. Fakat Hasan Polat başkanlığındaki federasyon bu konuyla ilgili düzenleme girişimlerinde bulunur. 1971-1972 sezonu için yapılan düzenleme doğrultusunda: “Şimdiye kadar transfer edilen oyuncuların bilgilerini ülke federasyonlarından alınmaktaydı. Elde edilen bilgiler genelde yanlış oluyordu. Bu sezon itibariyle kulüpler, anlaştıkları oyuncuları Türkiye Futbol Federasyonu’na bildirecekler ve federasyon da UEFA kanalı ile oyuncular hakkında araştırma yapacaktır. Ayrıca transferde 25 olan yaş sınırı eğer futbolcu son yılda milli formayı giymiş ise dikkate alınmayacaktır” kararları çıkar.
Yabancı futbolcuların ülke futbolundaki yeri sadece Hasan Polat’ı rahatsız etmez. Futbolcular Sendikası ikinci başkanı Metin Kurt da federasyon başkanıyla aynı fikri taşımaktadır. “Tanzimat’la başlayan yabancı hayranlığının eloğluna sağladığı kapitülasyonların futbolumuza da sıçradığını apaçık görüyoruz. Federasyonun yabancı transferini şartlara bağlamasını destekliyoruz. Fakat aynı uygulamanın yabancı antrenörler için de getirilmesini beklemekteyiz. Yabancı antrenörler, kendi yöntem ve ekolleriyle başarıyı sağlamaya çalışmaktadırlar. Bu da milli takım için olumsuzluk teşkil etmektedir” açıklamasını yapar 1972 Haziranı’nda. Partizan takımını Avrupa’da finale taşıyan ve Eskişehirspor’da da ufak çaplı bir destan yazan Abdulah Gegiç ise farklı bir bakış açısıyla yaklaşır olaya. “Dışarıdan alınan oyuncu kapalı kutu… Zaten iyi oyuncusunu kimse vermek istemez. Verse dahi seyirci hemen çok şey bekliyor. Hâlbuki o adamın iklime, yiyeceğe, o memleketin lisanına alışması için en az bir yıl lazım” diyen büyük usta, Türk futbolunun ‘Sabırsızlık’ hastalığına o yıllarda teşhis koymuştur aslında…
Bu arada yabancı transferi son hızıyla devam etmektedir. İstanbul’un köklü kulübü Vefa, Arjantinli Montemerani ve Chaves’e yeşil-beyaz formayı giydirerek Profesyonel Lig’deki Güney Amerikalı sevdasının ateşini yakar. 1971’de transfer olan Arjantinliler’den Chaves, kısa sürede ülkesine dönerken; Montemerani, 1974 yılına kadar yeşil-beyaz formayla gol kovalar. Fakat artan verimsiz yabancı sayısı ve yabancı transferinin şartlara bağlı olması nedeniyle artan yerli futbolcu ücretleri, federasyon başkanı Polat’ı rahatsız etmektedir. 1975-1976 sezonunda kesinlikle yabancı futbolcuya izin verilmeyeceğini, böylece Türk futbolunun haysiyet kazanacağını belirten Hasan Polat ayrıca, kulüpler kaçar adet oyuncu transfer edeceğinin federasyonca tespitinin yapılacağını; bu uygulamayla, dejenere olmuş transfer ücretlerinin biraz da olsa ineceğini belirtir.
1975-1976 sezonu başlamıştır… Federasyon bu sefer kararlıdır, Trabzonspor fırtınasının başladığı sezonda yabancı futbolcu yasağı uygulamaya konmuştur. Kasım ayına kötü başlayan üç büyüklerden ise çatlak sesler çıkmaya başlar… Kasım ayının ilk üç haftasında sadece birer galibiyet alabilen İstanbul’un üç büyüğünün başkanları, yabancı oyuncu transferinin kaldırılmasıyla ilgili kararı eleştirmeye başlamıştır bile.
Televizyonda yayınlanan Avrupa Kupası maçlarını izleyen Türk futbolseverlerin kaliteli futbolu görüp Türkiye Ligi maçlarına ilgi göstermediğini belirten üç kulüp başkanından Beşiktaş başkanı Mehmet Üstünkaya: “Astronomik ücretle aldığımız yerlilerin hali ortada, federasyon kararını değiştirmesi lazım. Temas kurduğumuz oyuncularla karar nedeniyle anlaşma sağlayamıyoruz” derken, Fenerbahçe başkanı Emin Cankurtaran: “Müsaade çıksa, bu sezon iki yabancı futbolcu alabilirdik o zaman da bu sezonda Edirne’den çıktığımızda şaşırmazdık” yorumuyla Avrupa’daki başarısızlığı yabancı futbolcusuzluğa bağlar. Diğer iki kulüp başkanına nazaran ekonomik şartlara dikkat çeken Galatasaray başkanı Selahattin Beyazıt: “Ülkedeki döviz durumunu ve kulüplerin ekonomik dengesini de dikkate almalıyız. Dışa açılmak ancak bu şekilde eksiklerimizi daha süratli görmek yönünden bize faydalı olur” der. Futbolcular da sıcak bakmaktadır yabancı meslektaşlarının transferine. Cemil, birkaç hafta önce karşılıklı oynadığı İrlandalı forvet Don Givens’ı, Ender ise Eintracht Frankfurt’dan eski takım arkadaşı Hölzenbein’ı Fenerbahçe’de görmek istediklerini belirtirler. Beşiktaşlı Tezcan da seçimini Alman futbolcudan yana kullanır: “Netzer’le oynamak fena olmaz”.
Hasan Polat ise: “Klâs oyuncular alınmalı, posası çıkmış demir perde futbolcuları yerine milli takımda oynayan İtalyan, İspanyol, İngiliz veya Avusturyalı futbolcular transfer edilmeli” beyanatıyla verdiği kararların arkasında olduğunu gösterir. Tartışmaya noktayı koyan, korner gollerinin efsanesi, dönemin Futbol İş Sendikası başkanı Şükrü Gülesin’in söyledikleri ise günümüz için bile düşündürücülüğünü koruyor: “Türk futbolunun kalkınması için tesisleri, futbolcuların eğitimini bunlardan öte bozuk düzen üzerine kurulmuş yönetmeliği değiştirmek gerek”.
Hasan Polat’ın federasyon başkanlığının sona erdiği 1975-1976 ve takip eden 1976-1977 sezonunda yabancılara yer yoktur futbol sahasında. Kapıların tekrar açıldığı 1977-1978 sezonunda ise üç büyükler sözlerini tutar. Beşiktaş, Yugoslav Paunoviç ile birkaç sene sonra kulübün efsanelerinden olacak Şekerbegoviç’in provasını yaparken; Galatasaray, talihsiz bir kaza ile yaşamını yitiren Kajganiç’e kalesini teslim eder. Fenerbahçe de Yugoslavya’da bulmuştur aradığını. Eldivenleri İvançeviç’e veren sarı lacivertliler, bir sene sonra İspanya’ya giden ve Fenerbahçe taraftarının hicaz makamında ‘gönül penceresinden ansızın bakıp geçtin’ dediği orta saha yıldızı Antiç’le şampiyonluğa yürür. Avrupa başarıları mı? Suzinak makamındadır: “Şimdi uzaklardasın, gönül hicranla doldu…”
Döviz sorunu nedeniyle 1979-1980 sezonunda yabancılara kapanan kapılar, 1981-1982’de kapanmaksızın açılacaktır. Hasan Polat’ın tabiriyle ‘posası çıkmış’ Yugoslav oyuncuların dönemi olan 80’lerde, Simoviç, Prekazi, Şekerbegoviç, Ferdinand, Çelebiç ve Schumacher gibi Türk futbolunda iz bırakan yıldızlar da arz-ı endam eder dörtte üçünün toprak olduğu futbol sahalarında…
90’ların başından itibaren ise Bosman’ın futbolda bıraktığı tek iz olan ‘Bosman Kuralları’yla beraber artar yabancı futbolcu sayısı. Dağılan Yugoslavya’nın transfer dünyasında yarattığı boşluğu dolduran Brezilya’nın sahneye çıktığı tamamı yeşil sahalarda çok şey değişmedi aslında. Yabancı oyuncuların kaliteleri, yabancı topçu sayısı, yabancı futbolcuların çok az bir kısmının yararlı olması ve değişmeyen futbol düzeni fotoğraflar arasında çok da fark olmadığını gösteriyor bize.