Bu ayki konumuz ‘hüzün’ olunca, bu toprakların belki de en hüzünlü stadyum faciasını es geçmek olmazdı. Bilmeyenlere bilgi, unutanlara hatırlatma, unutmak isteyenlere özür olsun.
Hep Heysel’i anlatırlar ya da Hillsborough’yu. Ibrox’dan girerler Luzhniki’den çıkarlar… Bu, hedefi saptırma mıdır? Yoksa hakikaten büyük bir unutkanlık mı? Bilmiyorum. Çok uzaklara gitmeye gerek yok aslında örnekleme yaparken. Sosyolojik olarak tarihimizin en utanç dolu günlerinden olan 6-7 Eylül Olayları’ndan 12 yıl sonra, yine bir Eylül gününde futbol sahalarımızın utancını yaşamışızdır: ‘Kayseri Stadyum Faciası’.
Her şey Oktay Akan’ın 20. dakikada attığı golle başladı. Ya da maçın henüz başında Sivasspor’un verilmeyen golüyle. Bazılarına göre, maçtan önce Kayseri’ye gelen Sivasspor taraftarlarının gittikleri mekanlarda olay çıkartması sebep oldu faciaya. Bazılarına göre de maçtan tam bir hafta önceki Kayseri Havagücü – Sivas 4 Eylül maçında yaşanan, futbolun çok dışına taşan olaylar fitilledi her şeyi. Bunların herhangi biri ölen 38 (bazı kayıtlara göre 40) kişi ve çoğu ağır olmak üzere yaralanan yüzlerce kişinin durumu için bir açıklama olabilir mi? Peki bu savaştan fiziksel yara almadan kurtulanlar? Futbola küsenler, dükkanları yağmalanan Kayserili esnaflar, Sivas’tan kaçarcasına uzaklaşanlar… Bunlar da hayatı boyunca yaralananlar. Kayseri Emniyet Müdürü Şerafettin Gökçeören’in: “Sivaslı taraftarlar 1-0’lık yenilgiyi hazmedemediği için ve maçı tehir etmek maksadıyla bu hadiseyi çıkardı” beyanatı da cabası.
17 Eylül 1967 tarihindeki karşılaşma öncesinde Sivas taraftarının yaptıkları, -belki de fazlasıyla abartılarak- kulaktan kulağa yayılmış ve gergin bir ortamda başlamıştır konumuz olan maç. Çoğu görgü tanığının anlattığı üzere, Oktay Akan’ın attığı gol sonrası Sivasspor tribünlerinde bulunan ve gole sevinen simitçi çocuğun düşmanmışçasına tartaklanmasıyla başlar facia. Sivasspor taraftarının Kayserispor tribünlerini taş yağmuruna tutmasıyla katlanarak artan öfke, Kayserispor taraftarının tel örgüleri kırmasıyla sonuçlanır. Kayserili taraftarlardan kaçmaya çalışan Sivassporlular, Kayseri Atatürk Stadyumu’nun mühendislik harikası(!) kapılarının içe açılması nedeniyle o bölümde sıkışmış ve facianın boyutu büyümüştür; 38 kişi havasızlık nedeniyle hayata gözlerini yumar. Yaralılar ise yüzlere (400 ila 600 arasında değişir) ulaşmıştır. Saatlerce soyunma odasında kalan Sivassporlu futbolcular, Karayolları Genel Müdürlüğü’nün çalışanlarına ait elbiseleri giyerek stadyumdan uzaklaştırılır.
Felaketten sonra özellikle Sivas’ta büyük bir kaos yaşanır. Haberi alan Sivas halkı, şehirde çokça bulunan Kayserili esnaflara saldırır ve dükkanlarını yağmalar. Dönemin Sivasspor başkan yardımcısı Hüseyin Yıldırım, bu olayı şöyle özetliyor: “Antepli, Kayserili, Tokatlı, Erzincanlı… Hepsinin dükkanları yağmalandı. Ben, 6-7 Eylül Olayları’nı da gördüm. Aynısıydı…” İşte bu, maçta yaşananlar kadar acıdır. Esnaf, Kayserili olmadığını ispatlamak için hüviyetlerini dükkanların camına asmakta bulmuştur çareyi. Başbakan Demirel, SSCB gezisini ertelerken, 2. Lig müsabakalarına bir süre ara verilir. Federasyon, iki takıma 17’şer maç saha kapatma cezası vermiş, iki takımın 5 yıl boyunca karşılaşmaması kararını da araya sıkıştırmıştır. Sezon sonunda ise iki takımdan Kayserispor, Beyaz Grubu 15. Sivasspor ise 16. bitirir. Kazanan olmamıştır. O sezon, iki takımın tarihine de kara leke olarak geçer. 5 yıl karşılaşmama cezası alan takımlar, 1990 yılına kadar karşılaşmaz.
Kayseri’de yaşanan olaylara sebebiyet veren 8 Sivaslı ve 18 Kayserili tutuklanır. Kayseri Valisi Nazım Üner, Kayseri Emniyet Müdürü Şerafettin Gökçeören ve Sivas Emniyet Müdürü Nihat Ertürk, görevden alınsa da daha sonra farklı illerde görevlerine devam ederler. Kendisini asıl suçlu hisseden ise görevini yapan tek isimdir aslında. Kayserispor’u öne geçiren Oktay Akan, nam-ı diğer ‘Küçük Oktay’: “Keşke ayağım kırılsaydı da gol atmasaydım. Dün gece uyuyamadım. Gözlerimin önüne tribünlerdeki insanların hali gelince ağlamadan edemedim. Keşke yenilseydik de bu olaylar çıkmasaydı.” sözleriyle üzüntüsünü belirtir. Kayseri’nin en işlek caddesine ‘Sivas Caddesi’ ismi verilmesi de futbola ve belki de hayata küsmüş onca insanın tedavisi olmaz. Zaten kimse de tedavi etme zahmetini göstermez. En basitinden, Kayseri Stadı’nın kapıları uzun süre içe açılmaya devam eder. Neyse ki iki takımın günümüze kadar uzanan müsabakaları, güzel insanların toleranslı davranışları sebebiyle kan davasına dönüşmez.
Bu topraklarda yaşadığımız son facia ya da faciaya teğet geçtiğimiz olay Olimpiyat Stadı’nda cereyan etti. Belki can kaybı olmadı ama hala sportif ruha ya da yeterli toplumsal kültür seviyesine ulaşamadığımızı gördük. Olaylar sonunda ne asıl sorumlular bulunabildi ne de doğru düzgün üstüne gidildi. Yaşananlardan sonra “Heysel’de Thatcher bunu yaptı, Hilsborough’da İngiltere hükümeti şunu yaptı” diyenlere ve bütün toplumsal olayları “Amerika’da da böyle Avrupa’da da” şeklinde yorumlayanlara sormak lazım.”Süleyman Demirel, Kayseri Faciası sonrası ne yaptı?” ya da “Sen Olimpiyat’tan sonra ne yaptın?”