‘Yıldız oyuncular penaltı atamaz’ kelamı futbolun sayısız yazılı olmayan kurallardan birisidir. Gelin Dünya Kupaları’ndaki seri penaltı atışlarında umduğunu bulamayan yıldızlara bir göz atalım.
1995 Başbakanlık Kupası maçı. Şifreli eziyetlerin yeni yeni hayatımıza girdiği dönemde babamla beraber İrfan ağabeyin manavında maçı izliyoruz. Maç penaltılara gitmiş, Fenerbahçe’den Feyyaz ve Kemalettin Stauce’yi geçememiş. Topun başına kendine has yürüyüşüyle Oğuz Çetin geçiyor. Manavda bulunan 8-9 kişinin çoğu gol gözüyle bakıyor. ‘İmparator teknik topçu, atar bunu’ minvalinde sözler var. Babam aradan: ‘Büyük topçular penaltı atamaz’ diyor; son a harfini uzatarak. Aklıma hemen futbolseverlik kariyerimin ilk hayal kırıklığı olan Roberto Baggio ve 94 Finali geliyor tabi. Oğuz topa vuruyor, top direkten dönüyor. Kaçırmanın verdiği sinirle bir daha vuruyor, yine direk… Kwai Chang Caine’nin (Çekirge) ustası Po edasıyla öngörüde bulunan babam haklı çıkıyor. Peki neydi her yerinden güven akan bu tahminin sırrı? Tabi ki 1974’ten itibaren takip ettiği Dünya Kupaları. Kimler penaltı kaçırmamıştı ki bu sahnede? Socrates’ten Maradona’ya, Platini’den Baggio’ya Dünya Kupaları’nda penaltı atışlarında çuvallayan yıldızları bir inceleyelim.
İngilizlerin deyimiyle ‘Sudden Death’, bizdeki meali ‘Ani Ölüm’ olan seri penaltı atışları, 1982 Dünya Kupası’yla temaşadaki yerini alır. Kemiklerin kırıldığı, ümitlerin yıkıldığı F. Almanya – Fransa maçı, Dünya Kupası tarihinin ilk seri penaltı atışları serüveni olur. Almanların muazzam liberosu Uli Stielike, penaltı uzmanı Almanların itibarına gölge düşürüp kupa tarihinin ilk seri penaltı kaçıran ismi olarak tarihe geçer. Sonraki atışlarda ise Fransızlar Six ve Bossis’le hedefi bulamaz ve Almanya finale çıkar. Fakat bu üç isim de bütün futbolseverler tarafından kabul görmeyen yıldızlardır ve tezimizi doğrulamak için yeterli kanıt olmazlar. Ne de olsa o dönemde ‘10’suz star olmak kolay değildir. Konumuz olan düşünce, ilk olarak 1986 Dünya Kupası Çeyrek Finali’nde kafalarda belirir. Brezilya ile Fransa’yı karşı karşıya getiren karşılaşma, 1-1 devam ederken oyuna giren ‘Büyük 10 Numara’ Zico, Branco’nun düşürülüşüyle kazanılan penaltıyı gole çeviremez. Bu, Dünya Kupası tarihine öyle bir geçer ki futbola gönül verenler, aynı maçın seri penaltı atışlarında hedefi tutturamayan diğer iki efsane Platini ve Socrates’i unutur. Hatta Zico-Maradona karşılaştırmalarındaki teadülü bozan; ‘Maradona’nın Dünya Kupası var’ silahının kullanılması ve 80’li yıllara Maradona’nın damga vurması bile kaçan bu penaltı kaynaklıdır. Fakat Maradona da 90’lı yılların ilk Dünya Kupası’nda ‘Penaltılarda Çuvallayan Yıldızlar’ cemiyetine giriş yapar. İtalya 90 Çeyrek Finali’nde oynanan Yugoslavya – Arjantin karşılaşmasında iki takımın 10 numarası Stojkovic ve Maradona, kaçırdıkları karşılıklı penaltı vuruşlarıyla Dünya Kupası’nın olmazsa olmazını yerine getirirler.
Aslında trajik beyaz nokta hikayeleri, tam olarak 90’lı yıllarda hayatımıza girmiştir. İngilizlerin hafif laubali dripling sihirbazı Chris Waddle, Almanya karşında kaçırdığı vuruşla, ‘Penaltı Özürlü’ İngiltere’nin elenmesine neden olurken, Milan’ın fırtına açığı Roberto Donadoni de Arjantin karşısında aynı kadere boyun eğer. En unutulmaz seri penaltı hikayesi ise dört sene sonra Yeni Kıta’da yaşanacaktır. 1994 Dünya Kupası Finali’nde Roberto Baggio’nun kaçırdığı penaltı, üzerine aforizmalar ve kitaplar yazılacak cinstendir. Hâlbuki Baggio, o penaltıyı atsa bile bir şey fark etmeyecek ve Brezilya penaltıyı gole çevirdiği anda kupaya uzanacaktır ya neyse… Futbol tanrıları, 90’ların tanrı parçacığı Baggio’ya bir güç gösterisi yapmıştır işte. Aynı ‘Ani Ölüm’ seansında kariyerinin ilk penaltısını kaçıran efsane libero Franco Baresi’nin adı birkaç gün sonra silinmiştir hafızalardan.
1998 Dünya Kupası’nda da kurbanı vardı bu uygulamanın. İtalya, Hollanda ve her zaman olduğu gibi İngiltere, penaltı vuruşları sonrasında elenmişti. Fakat bu beşer vuruşluk gerginlikte başarısız olanlar, daha önceki kupada kaçıranların yanında çok da yıldız sayılmazdı. 2002 Dünya Kupası’nda da senaryo aynıydı. İspanya, İrlanda’yı penaltılarla geçerken, G. Kore’ye aynı şekilde mağlup olmuştu. Fakat kaçıranlar yine ‘Bir Baggio değil’di.
En enteresan beşerli penaltı hikayelerinden birisi de 2006’da yaşandı. Oynadığı dört karşılaşmada kalesinde gol görmeyen İsviçre, ikinci turda Ukrayna karşısında maçı penaltılara götürmeye başarsa da kullandığı üç penaltı vuruşunu da kaçırarak gol yemeden elenme talihsizliğini yaşamıştı. Kaçıranlardan Streller, Barnetta ve Cabanas’ı toplasan bir Zico ya da Baggio etmezdi ama hadise enteresandı. Aynı kupada İngilizler geleneği bozmamış ve Gerrard – Lampard ikilisinin ayağından kaçan penaltılarla kupaya veda etmişlerdi. Yüce(!) Britanya’yı ‘Beyaz Nokta’ fobisiyle yüzleştiren takım bu kez Portekiz olmuştu.
Kupaları arttırıp Avrupa Şampiyonası ve kulüpler arası organizasyonları da işin içine katarsak, yıldızların listesini, Sakar Şakir’in Lüfer ve Marmara Kazım’a sattığı bakkal defterine ancak sığdırabiliriz. Neticede penaltıdır kaçar. Gün geçtikçe fiziğe dayanan futboldan bu zarif adamlar kaçmasın da, gerisi mühim değil.