Toprak Saha – Aylık retro futbol e-mecmuası
  • Zat-ı Muhteremler
  • An-ı Şahaneler
  • Yad-ı Hafta
  • Fi Maçı
  • Kadim Takımlar
  • Cemiyet Haberleri
  • Malumat Saha
CEMİYET HABERLERİ

Son Virajı Dönemeyenler

Toprak Saha · Kasım 2014

Son Viraj#40FF666

-Bir Batu ANADOLU yazısı-

Bayrağı taşımak kadar onu bırakmak da zordur. Her ne kadar bazıları zorunluluktan bazıları ise kişisel hırslarından dolayı yıllarca emek verdikleri kulüplerden ayrılsalar da bayrak adam olmanın kıyısından dönenlerin kendince haklı sebepleri vardır.

1973’ten sonrası sayılmaz!: Bobby Charlton

Bayrak adam denince akla ilk gelen isimlerden biri şüphesiz ki İngiliz futbolunun en iyi oyuncularından biri olan Bobby Charlton. Fakat bu iddiayı tekrar düşünmek gerekiyor, zira Charlton’ın oynadığı tek takım 17 yıl formasını giydiği Manchester United değil. 1958’de Münih faciasından sağ çıkan; George Best ve Denis Law ile United üçlüsünü oluşturan ve takıma ilk Avrupa şampiyonluğunu kazandıran Büyük Kaptan, 1970’li yıllara sıkıntılı girer. Otuzlu yaşlarının başındadır, takım birkaç yıl önceki performansından uzak biçimde alt sıralarda dolanmaktadır. Charlton için artık gitme vaktidir; öyle ki Best onun veda maçında oynamayı “ikiyüzlülük” olarak adlandıracaktır. 1973’te Preston North End takımına menajer olarak geçen Charlton, sahalardan fazla uzak kalamaz ve menajer-oyuncu pozisyonunda tam 45 maça çıkar. Sahadaki varlığı, Preston taraftarı için mutluluk verici olsa da menajerlik performansı faciadır. Takım üçüncü lige düşerken kulüp yönetimi, takımın en iyisi olan kaptan John Bird’ü Newcastle’a satar. Charlton için yeniden gitme vaktidir. Fakat dizlerine söz geçiremez. Waterford United formasıyla üç maça çıktıktan sonra güzel oyuna veda eder. Son üç yıllık çeteleye bakıldığında taraftarın onu United’ın bayrak adamı olarak görmek istemesine şaşmamalı!

Bir elde iki bayrak: Stanley Matthews

Futbolda nev-i şahsına münhasır karakterlerden söz edeceksek başı Stanley Matthews çeker. İngiliz futbolunun en sevilen “baba” figürlerinden olan Matthews, Avrupa’da yılın oyuncusu seçilen ilk isimdir ve kariyeri boyunca tek bir kart görmemiştir. Özellikle 50 yaşına kadar futbol oynadığı düşünülürse “Top sihirbazı” lakabını neden hak ettiği daha iyi anlaşılır. Babasının pek haz etmediği Stoke City takımında futbola başlayan sağ açık, 1932-1947 yılları arasında hızı, zamanlaması ve top sürüşüyle göz kamaştırır. Fakat artık 32 yaşındadır ve Teknik direktör Bob McGrory ile arasındaki gerilim artmaktadır. Kimilerine göre para meselesi, kimilerine göre ise eşinin sağlık problemleri nedeniyle deniz kenarında bir yerlere gitmek istemesi Matthews’u Blackpool’a taşır. McGrory’in oynadığı bu kumar pahalıya patlayacaktır: Stoke, ligin son haftalarında şampiyonluğu kaybederken Matthews futbola yirmi yıl kadar daha devam edecektir! Kendisine “birkaç yıl daha oynayabilir misin?” diye soran Blackpool’un hocası Joe Smith’in ağzını açık bırakan performans, 1953’te “Matthews Finali” olarak bilinen Federasyon Kupası finalindeki zaferle taçlanır. Fakat 14 yıllık ikinci bayrak adam dönemi sakatlıklar ve Joe Smith’in ayrılışı ile sona erer. 46 yaşına gelen Matthews’un veda etmeye pek niyeti yoktur. Öyle ki Stoke City’e ve 28 yıl sonra İkinci Lig’e dönmeyi göze alır. “Hoş geldin Stan” nidalarıyla Victoria Ground tribünlerindeki seyirci sayısı 9 bin’den 36 bin’e çıkarken Stoke City de Birinci Lig’e çıkmayı başarır. Matthews, futbola 50 yaşındayken yaptığı jübileyle; Yashin ve Puskas’ın omuzlarında veda ederken Stoke tribünleri “olmasaydın olmazdık” nidalarıyla yeri göğü inletir.

İktidar çatışması: Johan Cruyff

Karizması, tekniği ve lafını esirgemeyen kişiliğiyle bayrak adamlığa en çok yakışacak oyunculardan biri olan Johan Cruyff, 1973 yılındaki kırılma olmasa belki de sadece Ajax ile anılacaktı. 1964’te Hollanda takımında başladığı kariyeri 70’lerin başında zirveye çıkarken kaptanlık görevini de üstlenmeyi hak eder. 1971 Avrupa Kupası finalinde kaptan Velibor Vasovic, 1972’de ise Piet Keizer iken 1973 finalinde bu görevi Uçan Hollandalımız üstlenir. Fakat Avrupa’da kazanılan üst üste üç şampiyonluk sonun başlangıcıdır. Birçoklarına göre Cruyff kanıtlayacağı bir şey kalmadığına inanarak yeni bir mücadele alanı seçmek ve eski hocası, Total Futbol’un mucidi Rinus Michels ile çalışmak için Katalonya yolunu tutmuştur fakat olayın perde arkası çok farklıdır. Ajax’ın yeni hocası George Knobel, takımın kaptanını belirlemek için oyuncular arasında bir oylama yapmaya karar verir. Gizli yapılan oylamada Cruyff kazanacağından emindir ama en çok oyu emektar Piet Keizer alır. Kaptanlığını eski kaptana kaptıran Cruyff bunu bir ihanet olarak yorumlar ve Barcelona’ya giden arkadaşlarının peşine takılır. Ajax’ta geçen dokuz yıldan sonra artık başka takımların efsanesi olmaya kararlıdır. Barcelona yılları büyük bir zihniyet değişimine karşın az kupayla sonuçlanır. Kısa süreli, az maceralı Amerika turundan sonra yeniden Ajax’a dönen Cruyff’u ikinci bir hayal kırıklığı bekler. Öz takımında artık vazgeçilmez olmadığını hisseder. Yönetimin ilgisizliği de onu intikam almaya yönlendirir. Bay Ego, Ajax’ın en büyük rakibi Feyenoord’a imza atarken son sezonunda, Gullit ve Houtman gibi isimlerin yardımıyla şampiyonluk ipini göğüsler. Peki ya Cruyff ayrıldıktan sonra Keizer’e ne oldu diye sorarsanız söyleyelim: Knobel’den sonra takımı çalıştıran Hans Kraay ile ters düşer ve bir yıl sonra futbolu bırakır. Yine de takımının bayrak adamı olarak kaldığını söyleyebiliriz.

Bazen risk almamak gerekir: Pep Guardiola

Kadere inanıyorsanız Guardiola’nın yolunun bir gün yeniden Barcelona ile kesişeceğini düşünmeniz çok doğal. Futbolcu olarak 11, teknik direktör olarak ise 5 yıl hizmet verdiği Katalan ekibiyle başarıdan başarıya koşan efsane orta saha oyuncusunu keşfeden isimlerin başında ise az önce bahsettiğimiz Cruyff geliyor. Charly Rexach’ın önerisiyle ana takıma aldığı Pep’e, en kötü zamanlarında bile arka çıkan Hollandalı; takıma hem iyi bir oyuncu hem de iyi bir profesyonel kazandırır. 2001 yılına geldiğimizde ise alt yapı dahil 17 yıllık bu evlilik, Guardiola’nın isteğiyle sona erer. Evet, takımıyla tarih yazmıştır ama artık kendi tarihini yazmak istemektedir. Juventus ve Manchester United’dan gelen tekliflere rağmen Andrea Pirlo’nun yerini doldurmak amacıyla Brescia’nın yolunu tutar. Fakat bu yolculuk bir kabusun başlangıcıdır. Brescia’da çok fazla forma giyemeden Roma’ya geçse de burada oynadığı maçlar bir elin parmaklarını geçmez. Fabio Capello ile anlaşmazlık yaşayarak yeniden Brescia yolunu tutar ama bu sefer de yasaklı madde kullanmaktan ceza alır. Verdiği yasal mücadele 2007 yılında sonuçlanırken arada Al-Ahli ve Dorados maceraları yaşar ve futbolu bırakır. Kariyerinin son demleri pek lezzet vermemiştir ki Barcelona B takımının başına geçmesi pek ilgi uyandırmaz. Ancak sonrasında kendisini yeniden kanıtlaması, Camp Nou’nun çimlerinde değil ama yedek kulübesinde gerçekleşir. Pep’in Bayern macerası yeni riskleri barındırıyor ama ne olacağını zaman gösterecek.

Ayrılık sevdaya dahil: Feyyaz Uçar

Bizden bir isimle, Feyyaz Uçar ile veda edelim. Metin Tekin ve Ali Gültiken ile oluşturduğu hücum hattıyla (MAF) 80’li yıllarda rakiplerin korkulu rüyası olan Feyyaz, Beşiktaş Genç Takımı’ndan A takıma yükselmiştir. Önce 1982’de kazanılan şampiyonluk ile 15 yıllık özlemin giderilmesini sağlar, sonrasında ise 1995’e kadar siyah beyazlı renklere hizmet vermeye devam eder. Fakat 12 yılın sonunda hiç beklemediği olaylarla karşılaşır. Takım arkadaşları Rıza, Metin, Gökhan gibi isimlerle kafa kafaya vermeden sözleşme imzalamayan ve aşağı yukarı aynı ücretlere imza atan Feyyaz’a bu sefer daha düşük bir rakam önerilir. Feyyaz her zaman olduğu gibi diğer arkadaşlarına güvenerek sözleşme imzalamak istemez ve destek görür. Fakat sonradan hepsinin sözleşmelerini imzaladıklarını öğrenir. Bu hareket kimilerine göre takımın havasını bozmaya yönelik bir komplo, kimilerine göre ise Feyyaz’ı yuvadan koparma hareketinin bir parçasıdır. Feyyaz inatla takımda kalmaya çalıştıkça yeni sorunlarla karşılaşır. Kendisine verilen çeklerin tarihlerinde hatalar olması, bu hataları düzeltmeye çalıştıkça terslenmesi bardağı taşıran son damla olur. Süleyman Seba ile arasının açılması ise Seba’nın vefatına kadar düzelmeyen bir sorun olarak kalacaktır. Feyyaz, 1994’te bayrak adamlığı bırakmak zorunda kalır ve Fenerbahçe’nin yolunu tutar. Sarı lacivertlilerde kötü bir performans göstermese de Cannes hezimetleri ile başlayan “kan revan” döneminin tüm sıkıntısını omuzlarında taşır. Ertesi yıl Parreira’nın gelişi ile mevsimler ilkbahara dönse de Feyyaz için futbolculuk hayatının kış mevsimine girilmiştir. Dalian Atkinson’ın Galatasaray’a üç gol attığı maç sonrası Feyyaz Antalyaspor ve Kuşadasıspor’un yolunu tutarak futbola veda eder. Yine de kim ne derse desin Süleyman Seba’ya yazdığı mektupta dediği gibi Beşiktaş biraz o, o da biraz Beşiktaş’tır: “Ben, Metin-Ali’nin Feyyaz’ı, Rıza’nın ön direk takipçisi, Şifo’nun pas duvarı, Les Ferdinand’ın çapraz koşucusu, Samet abinin kibarı ben…”

PaylaşShare on Facebook0Share on Google+0Share on LinkedIn0Email this to someonePin on Pinterest0Share on Tumblr0Print this page
28. SayıBayrak Adamlar Özel SayısıBobby CharltonFeyyaz UçarJohan CruyffPep GuardiolaStanley Matthews
Share Tweet

Toprak Saha

Eski Sayılardan

  • CEMİYET HABERLERİ

    Hörburger İkizleri

    Mayıs 2020
  • CEMİYET HABERLERİ

    Roma’dan Sevgilerle…

    Haziran 2019
  • CEMİYET HABERLERİ

    Kupa’nın Hikayeleri

    Haziran 2019

REKLAM

REKLAM

ESKİ SAYILAR

TAKVİM-İ MAZİ

TAKVİM-İ MAZİ

@topraksaha_net

  • Şuan için bu twitter hesabının RSS beslemesi yüklenemez durumda.

Twitter'da @topraksaha_net Takip Et.

  • Anasayfa
  • İletişim

Toprak Saha © 2017. Tüm Hakları Saklıdır.