– Bir Batu ANADOLU yazısı –
Paul Gascoigne, kimilerine göre bir kral kimilerine göre İngiltere Sarayı’nın soytarısı. Belki de ikisini birleştiren bir futbol sanatçısı. Tıpkı 1996’nın soğuk bir Aralık akşamında olduğu gibi…
Yeni yıldan bir, İngiltere – İskoçya maçından 168 gün önceydi. Ibrox Park tribünlerini dolduran kırk bin kadar Rangers taraftarı, takımına biraz kızgındı. Büyük hedeflerle ve pahalı transferlerle başlanan sezon lig açısından her zamanki gibi parlak geçse de Şampiyonlar Ligi’nde hayal kırıklıklarıyla dolmuş, takım grup aşamasında galibiyet alamadan elenmişti. Bütün sorunların halının altına süpürülmesi için belki de bir kıvılcım yeterliydi ve taraftarın geciken Noel hediyesini vermek bir İngiliz’e düşecekti: Paul Gascoigne.
Sezon başında 4.3 milyon sterlin ücretle Lazio’dan transfer edilerek İskoçya futbol tarihinin en pahalı oyuncusu olan Gazza; gerek saha içindeki oyunuyla gerekse saha dışındaki dayanılmaz derecelere varan muzip kişiliğiyle taraftarın sevgilisi olur. Ama 30 Aralık gecesi öyle bir pozisyon yaşanır ki iki özelliğini birden sahaya yansıtır.
Rangers’ın rakibi Hibernian’dır ve maça hızlı başlayan Maviler, Miller ve Durie’nin golleriyle 2-0’lık üstünlüğü yakalarlar. Ama her Rangers’lı futbolcu bilir ki İskoçya’da “galibiyet gümüş ise bol gollü galibiyet altındır.” Bu şartlar altında Rangers hücumları devam eder. Dakikalar 45’i gösterdiğinde Hibs savunmasının arkasına atılan bir topta Durie ve Gazza kaleciyle karşı karşıya kalırlar. Durie, topu müsait durumdaki takım arkadaşına atar ama Gazza hiç beklenmeyen bir biçimde topun kontrolünü kaybeder ve onunla birlikte çizginin dışına yuvarlanır. Durumu kabullenemeyen yıldız oyuncu o sinirle sahayı yumruk yağmuruna tutarken birden durur. Yerde gördüğü bir şeyi eline alır ve havaya kaldıracak gibi olur ama vazgeçer. Kale çizgisinden sahanın ortasına doğru koşmaya başlarken hem taraftarın hem de ekran başındaki insanların tüm dikkati onun üzerinde toplanır. Mert Aydın’ın “Gerrard ve Lampard çok iyi İngiliz oyuncular ama Gascoigne sanatçıydı” sözünü kanıtlarcasına top ayağında olmasa bile dikkatleri üstüne çeken Gazza’nın elinde tuttuğu şeyin bir sarı kart olduğu anlaşılır. Ama kameralar inatla onu çekmeye devem etmekte, ondan yeni bir muziplik geleceğini hissedercesine ona odaklanmaktadırlar. Gazza da beklentileri boşa çıkarmaz. Hakem Douglas Smith’in yanına gider ve bir anda sarı kartını ona gösterir. Tribünler bu hareketle adeta mest olurlar ama hakem aynı görüşte değildir. Ibrox Park’ta ilk kez maç yöneten Douglas Smith, bu durumun getirdiği gerginlikle Gazza’nın hareketini kendisini küçük düşürmeye yönelik olarak algılar ve onun verdiği sarı kartı tekrar kendisine gösterir. Tribünlerden gelen yoğun tepki üzerine de maçın dakikasını fırsat bilerek ilk yarıyı bitirir. Ama Rangers’lı oyuncuların itirazı yanında Hibernian’lı futbolcular bile Smith’e hoşgörüsüzlüğünden dolayı tepki gösterirler. Öyle ki Hibernian orta saha oyuncusu Joe Tortolano hakemle konuşmaya gittiğinde şu sert cevabı alır: “Gazza senin üstüne işeyebilir ama benimkine işeyemez.”
Olay üzerine bütün soğukkanlılığını koruyan ve taraftarın desteğini alan sanatçımız ise ikinci yarıda tamamen oyuna odaklanır ve izleyenlere resital sunar. Kırk metrelik mesafeyi üç Hibernian’lı oyuncuyu çalımlayarak aşıp attığı gol ise pastanın kremasıdır. Rangers maçı 7-0’lık skorla kazanır Gazza’nın yaptığı hareket otoritelerce saygısızlık olarak yorumlanır ve iki maç oynamama cezası verilir. Ama sonraki dönemde Gazza’nın müthiş oyunuyla takımını şampiyonluğa taşıması, verilen bu kararı utanç verici hale getirmekle kalmaz bugün bile Douglas Smith denilince “hoşgörüsüzlük” kelimesinin akla gelmesine neden olur. Bu maçtan 168 gün sonra oynanan İngiltere – İskoçya maçında attığı estetik golden sonra yaptığı ilginç “dişçi koltuğu” gol sevinciyle de adanın kuzey tarafına “ne yaparsanız yapın ben böyleyim” mesajını gönderir.
Rangers günlerinden sonra kariyeri düşüşe geçen Gazza, son on yıldır içki, uyuşturucu ve İngiliz tabloid basınının alaycı haberleri ile mücadele etmekte. Arkasında parlak olduğu kadar sorunlu bir kariyer bıraksa da; gerçek futbolseverler tarafından saha içinde sanatçı kişiliği saha dışındaysa aykırı karakteriyle, ama en önemlisi yüzlerde bir gülümsemeyle hatırlanıyor. Tıpkı Monty Python’un güzel şarkısı “Always Look on the Bright Side of Life” (Her zaman hayatın güzel taraflarına bak) gibi. Hayatının çirkin taraflarına kırmızı kart göstermesi dileğiyle…
NOT: İşte o anlar burada.