Gelin Portekiz’in meşhur ‘3 F’li yıllarına doğru bir gezintiye çıkalım…
1940’lı ve 50’li yılarda Lizbon’un tek yıldızı Amalia Rodrigues’dir. Salazar’ın kısıtlamasıyla sadece belirli yerlerde dinlenebilen Fado’nun en popüler ismi olan Rodrigues, filmleri ve hüzünlü şarkılarıyla duygularını dışa vurmaları yasaklanan Portekizlilerin sesi olur. Öyle ki Salazar rejimi nedeniyle Portekiz’e pek de sıcak bakmayan ülkelerin bile kayıtsız kalamadığı efsane ses, Portekiz’in uluslar arası elçiliğini de üstlenmiştir o yıllarda. Fado ne kadar da Amalia Rodrigues’den önce ortaya çıkmışsa da, ‘Fado’nun Kraliçesi’ gözüyle bakılır ‘Portekiz’in Sesi’ Rodrigues’e…
Fatima’nın ‘F’si…
Din eğitimiyle yetişmiş olan Salazar’ın kasasındaki diğer değerlisi ise Fatima’dır. 1917 yılında Meryem Ana’nın üç çocuğa göründüğü söylentisiyle adı duyulan ufak bir yerleşim yeridir Fatima. Çocuklar her ayın on üçünde ‘Tespihli Kadını’ gördüklerini söyleseler de kilise ilk zamanlar bunu kabul etmez. Fakat Salazar’ın iktidarı ele geçirmesine iki yıl kala yani 1930’da Fatima, kilise ve Papa tarafından kabul edilir. Fatima artık Hristiyanlar için kutsaldır…
İki F’sini cebine koyan Salazar, denklemi futbol daha doğrusu Benfica ile tamamlar. Lizbon’a Amalia Rodrigues’den sonra ikinci yıldızı da kazandırmayı amaçlayan Salazar, üstadı(!) Franco’nun Bernabeu’suna benzer bir projeyle Lizbon’a 1954 yılında Estadio da Luz ‘u inşa eder. 120 bin kapasiteli ve çok amaçlı olarak inşa edilen stat, Benfica‘nın yükselişinin temeli olacaktır. Kulüp tarihine geçecek olan adam da tam 5 yıl sonra Porto’dan Lizbon’a getirilir… Bela Guttmann geçer Benfica’nın başına ve tecrübeli oyuncularla yolları ayırır ilk iş olarak. Salazar’ın Estado Novo’sunu (Yeni Devlet) andıran bir yenilenme operasyonudur bu. Gençleşen kadroyla şampiyonluk gelse de Coluna, Aguas ve kaleci Alberto da Costa Pereira gibi önemli oyunculara sahip takımda hala bir eksiklik vardır. Günümüz tabiriyle çileği, dönemin batı İberya tabiriyle Amalia Rodriguez’i yoktur henüz takımın. Bu boşluk ise bir berber dükkânında doldurulacaktır…
Guttmann, berber koltuğunda Brezilya’lı arkadaşı Jose Carlos Bauer ile sohbet halindedir, konu tahmin edileceği gibi futboldur ve Bauer, Mozambikli bir genci öve öve bitiremez. Guttmann’ın Ergun Gürsoy ve Cemil Turan’a taş çıkarırcasına Sporting Lisbon’un elinden kaptığı bu yetenek malumunuz Eusebio’dur. Benfica, Portekiz ve tabii ki Salazar, ülke futbolunun Amalia Rodrigues’ini bulmuştur. 1961 Mayıs’ında genç Eusebio’suz Benfica tarihinin ilk Avrupa Şampiyonluğunu Suarez’li,Czibor’lu, Kocsis’li ve Kubala’lı Barcelona’yı geçerek kazansa da ertesi yıl kazanılacak Avrupa Şampiyonluğu kadar hatıralarda kalmayacaktır bu başarı.
Eusebio Efsanesi…
Bugünkü kadrosuna taş çıkaran ve Fuar Şehirleri Kupasını iki kere kaldıran Barcelona’nın ardından 1962 Mayıs’ında Amsterdam’da ağabey Franco’nun Real Madrid’ine rakip olur Benfica. Kupa tarihinin en heyecanlı finallerinden biri olan karşılaşmada 2-0 geriye düşen Portekizliler önce eşitliği sağlar daha sonra da maçı 5-3 kazanır. Son iki golün altına imzasını atan Mozambikli gencin maç sonundaki mutluluk gözyaşları Portekiz halkının sevinç gösterilerinin simgesi olur. 1962’deki bu ikinci Avrupa zaferiyle Eusebio adı Avrupa ve dünya’ya yayılmaya başlar. Genç yıldız, 1962’de Altın Top (Ballon d’Or) yarışında efsane Çekoslovak Masopust’un ardından ikinciliği alır. Bu ödülde ilk kez bir Portekizli ilk üç arasında yer almıştır, Portekiz futbolunun Amalia Rodrigues’ini bulduğu tescillenmiştir artık…
Yahudi bir antrenör ve ‘tıpkı Fado gibi’ Afrikalı köklere sahip Mozambik asıllı yıldız Eusebio ile Salazar’ın muhafazakar milliyetçi yönetiminde kazanılan bu ironik başarıların devamının geleceğinden emindir herkes. Öyle ki yönetim Guttmann ile restleşmiş ve istediği ücreti vermeyerek takımdan ayrılmasına neden olmuştur. Bu kararın tek nedeni Eusebio’nun varlığına duyulan güvendir çünkü Eusebio onların avucundadır artık. Onu İtalya’ya götürmek isteyen Juventus’un transfer teklifi sonrası Salazar’ın: ‘ Sen bu ülkenin milli hazinesisin, sen bir yere bırakmayız’ cümlesi her şeyi açıklar aslında. Milli hazine elde tutulmuştur ama o zamanlar pek de önemsenmeyen bir şey göz ardı edilmiştir. Benfica’dan ayrılırken büyük bir öfkeyle: ‘Bundan yüz yıl sonra bile Benfica Avrupa’da kupa kazanamayacak’ diyen Guttmann’ın bu sözleri Benfica’nın üstünde yıllarca gezen bir kara bulut olarak kalacaktır. Fado’nun Kraliçesi Amalia Rodrigues’in Lizbon dolaylarından seslendirdiği eserle aynı adı taşır bu kara bulut: Maldicao ‘Lanet’ .
Ve Salazar Veda Eder…
1963 yılında Amalia Rodrigues, en ünlü eseri ‘Povo que lavas no rio’yla müzik dünyasındaki yerini sağlamlaştırırken Benfica’da futbol dünyasındaki yerini sağlamlaştırmak için Milan karşısına çıksa da Rivera ve Altafini’ye karşı koyamazlar… Angola ve Gine Bissau’da 60’ların başında patlak veren isyanlar Eusebio’nun vatanına 1964’de sıçrar, Estado Novo ve Salazar sallanmaktadır ama Benfica final oynamaya ve kaybetmeye devam eder… 1965 yılında diğer bir İtalyan’a, İnter’e karşı finali kaybeden Portekizlilerin tek tesellisi Eusebio’nun kazandığı Ballon d’Or olur. 1968’de Manchester United’a kaybedilen final Benfica’nın 20 yıl daha final hayali kurması demektir. Duyguları tercüman olmak yine Rodrigues’e kalır: Grito (Çığlık).
1968’de yenilen sadece Benfica değildir, Salazar da sağlık sorunları nedeniyle iktidarı bırakır. 25 Nisan 1974 yılında Salazar’ın Estado Novo’su Karanfil Devrimi’yle yıkılırken, yaklaşık bir sene sonra da Eusebio Benfica’ya veda eder. İber yarımadasının küçük çocuğu Portekiz’de bunlar yaşanırken aile reisi İspanya ve Franco için de durum farksızdır. 1975’de Franco’nun ölümüyle İspanya’daki diktatörlük sona erecektir. Katalanlara göre ise diktatörlük 17 Şubat 1974’de sona ermiştir: Barcelona5 – Real Madrid 0. 1974 sonrası Portekiz gibi uzun süreli bir toparlanma sürecine giren Benfica ise 1988ve 1990 yıllarında iki kere daha Avrupa Kupası’nda finale çıkar. 1988’de PSV’ye kaybederlerken 1990’da Viyana’da oynanacak Milan finali öncesi Eusebio’nun Guttmann’ın mezarında laneti bozmak için ettiği dua da pek işe yaramayacaktır.
‘Yeni Fado’ Çağı…
Karanfil Devrimi sonrası Fado’da büyük bir çöküşe girer, kapılarını diğer ülkelere açan Portekiz’de, insanlar belki de Salazar’ı unutmak ve unutturmak için fadodan uzaklaşır ya da uzaklaştırılır. Fakat 1999’da Amalia Rodrigues’in ölümüyle özellikle kadın sanatçılar yani fadistaların parlayışıyla Novo Fado (Yeni Fado) çağı başlamış durumda. Christina Branco ve Mariza gibi fadistalar geleneği sürdürme çabasındayken Fatima ve Futbol, Portekiz’deki popülerliğini koruyor. Eusebio sonrası Chalana, Figo ve Cristiano Ronaldo gibi yıldızların yanı sıra Porto, Benfica ve Sporting Lizbon gibi başarılı kulüpler de çıkartan Portekizliler, fadodan biraz fire verseler de iki buçuktan 3F’yi hâlâ muhafaza ediyorlar.