-Bir Batu ANADOLU hikayesi-
Bazı yabancı futbolcular, zamanla gittikleri ülkenin bir ferdi gibi olurlar. Bazıları ise ne geride bıraktıkları ne de geldikleri yere ait olmazlar. Horst Blankenburg da onlardan biriydi.
“Blankenburg mu? Hiç duymadım. Onu neden Milli Takım’a seçmeliyim?”
Almanların efsane teknik direktörü Helmut Schön’ün ağzından çıkan bu sözler, Horst Blankenburg’un hayatını özetler gibi. Bir tarafta Ajax’la yaşadığı şaşalı Avrupa macerası öbür tarafta ise yaz aylarını uluslararası turnuvalardan uzak geçirmesi. Blankenburg için Almanya doğumlu bir Hollandalı denilebilir mi? Ya da iki ülkeye de ait olamayan, doğduğu yerin dilinden kopan “heimatlos” (vatansız) bir futbolcu?
1947’de dünyaya gelen Horst Blankenburg’un futbol macerası VfL Heidenheim’da başlar. Henüz 20’sinde Nürnberg’e adım atsa da tek bir lig maçında forma giyemez. ‘Pişmesi’ gerekmektedir ve Avusturya ekibi Wiener Sportclub’a transfer olur. Bu hava değişikliği iyi gelmiş gibidir, kendi tabiriyle ‘aklına geleni söyleyen bir adam’ için Almanya’dan uzaklaşmak mantıklı bir seçenektir. Ama 45 bin marka gittiği Viyana’dan 100 bin marka 1860 Münih’e geçer. Münih’te ilk 11’in değişmez ismi olsa da takım küme düşer, zaten Münih’in hocası Hans Tilkowski bu dobra adama daha fazla dayanamamaktadır. Bir Borussia Dortmund maçından sonra omzuna dokunan bir el, Blankenburg’un hayatını tamamen değiştirir: “Ajax’ta oynamak ister misin?” Sorunun cevabı, 1860 Münih tarihinin en karlı oyuncu satışıyla sonuçlanır. Gerçi asıl kara geçen Blankenburg ve Ajax’tır. “Adım Horst, bir Alman’ım ve sizinle futbol oynamaya geldim” sözleriyle girdiği soyunma odasında nice zafer kutlamaları onu beklemektedir.
Rinus Michels’in yönetimi altında, yaşayan efsane libero Velibor Vasovic ile müthiş bir ikili olan Alman futbolcu, Vasovic’in astım sorunu nedeniyle futbola veda etmesi sonucu pozisyonunda tek yetkili isim olur. Johan Cruyff, Johan Neeskens, Ruud Krol ve Arie Haan gibi hücum silahlarının arkasındaki savunma, santranın 5 metre yakınına çekilmiştir. Blankenburg’un verdiği destekle Ajax, tarihin en büyük takımlarından biri haline gelirken Almanya’da ise kendi pozisyonunda oynayan bir “Kayzer”, Bayern Münih’ten sonra Milli Takım’ı da zafere taşımaktadır. 1972 Avrupa Şampiyonası kupası Franz Beckanbauer’in ellerinde yükselirken Blankenburg bu sahneyi evinden izler.
Kazanılan kupalara rağmen Blankenburg’un; doğduğu ülke tarafından hatırlanması için 1973’te oynanan Avrupa Kupası çeyrek final maçı beklemesi gerekir. Bayern Münih’in rakibi Ajax’tır ama aslında bir tarafta Almanya’nın ‘Kayzer’i Franz Beckenbauer diğer tarafta ise onun muadili olma hakkı bile verilmemiş Horst Blankenburg karşı karşıya gelirler. ‘Hollandalı Alman’ın fırtına gibi estiği maçı Ajax, 4-0 kazanırken sezon sonunda kupayı kaldıran Blankenburg, Helmut Schön’ün dikkatini çektiğini düşünür.
Üç kez üste Avrupa Kupası, iki Süper Kupa, iki lig şampiyonluğu, iki Hollanda Kupası ve bir Kıtalararası Kupa sonrası 1973’te yapılan bir maç onun için umut ışığı olur. Avrupa’nın en iyi 11’ine seçilen Blankenburg, bir gösteri maçında tesadüf eseri Helmut Schön’ün takımında forma giyer. Schön ona hazır olmasını söyler fakat bir süre sonra işler tersine döner. Kimilerine göre Blankenburg’un Almanya dışında oynaması kimilerine göre ise ‘keçi gibi inatçı’ olması, Schön’ün fikrini değiştirir. Yazının girişindeki sözler bardağı taşıran son damla olur. Bir gazeteciyle yaptığı röportajda ağzından çıkan hakaretlerin gölgesi, Blankenburg’un peşini bırakmaz. Schön’ün ilk tercihi yeniden Beckenbauer’dir. Cruyff’un “Hollanda Milli Takımı’nda oyna” çağrısına olumsuz yanıt verir çünkü içinde hala umut taşımaktadır. Sonunda kupa Franz Beckenbauer’in ellerinde yükseldiğinde Blankenburg yine evdedir. O güne dek giyemediği formayı bir daha göremeyecektir. Beckenbauer’e kıskançlıkla değil hayal kırıklığıyla bakar. Formayı hak etmesinden öte kendisine bir kez bile verilmemesine içerler. Belki de bu nedenle Ajax’ı geride bırakıp yine Almanya’ya döner ve iki yıl Hamburg forması giyer. Milli Takım’la ilgili yaptığı ılımlı açıklamalar hep kulak ardı edilir. Öyle ya kendisi Alman bile değildir, Hollandalıdır aslında! O dönem birbirinden nefret eden iki ülke arasında salınır, hiçbirine ait olamaz. Hamburg’da oynarken Ajax’taki o rahat tavırları, arkadaşlarını özler. Sonrasında kariyeri, kendisini önce İsviçre’ye ardından ise Yeni Kıta’yı keşfe gönderir.
Blankenburg ne Alman ne Hollandalı, belki de sadece Ajax’lıdır. Almanlar onu hatırlamaz, kendisi Hollandalı olmayı reddetmiştir, Ajaxlılar ise onu her daim bağırlarına basarlar. Bugün Hamburg’da yaşayan Blankenburg’un, hiç başlamayan Milli Takım macerasını şu sözlerle andığı söylenir: “Mutlu değilim ama razıyım.”













