Libero Hayat

Türkiye’deki libero hikayelerinde bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?

Hayat on numaralı formayı sırtına geçirmiş bir futbolcudur, nereye top atacağı belli olmaz. O topları karşılamak da cesaret, akıl ve emek ister. Tıpkı liberolar gibi. Gökhan Keskin, Abdülkerim Durmaz, Müjdat Yetkiner, Fatih Terim, Vedat Okyar, Alpaslan Eratlı, Ceyhun Güray, Ziya Şengül… Bu topraklarda libero kavramını yaşatanlardan sadece birkaçı. Kimisi doğuştan liberoydu, kimisi mecburi…

Gelin, dergimizin sayfalarını çevirelim ve Türkiye’deki ilginç libero hikayelerinde bir yolculuğa çıkalım. Yaşamın attığı paslar bakalım liberoları nasıl etkilemiş…

Gökhan’ın Kuponu

Sınıfta dersleri teneffüslerde futbolu öğrenir ilkokulda, ileride Türkiye’nin en iyi liberolarından biri olacak olan Gökhan Keskin. Sonra 1976’da Beşiktaş minikler takımında oynamaya başlar.

İlk şampiyonluğunu da daha o yıllarda Minikler Ligi’nde yaşar. Altyapı, genç takım, Yıldızspor, Akaretler antrenman tesisleri derken 82-83 sezonunda, Stankoviç yönetimindeki Beşiktaş A Takımı’na yükselir ve orta sahada oynamaya başlar. O sezon ilk yarıda her şey kötü gidecektir ama antrenör Stankoviç ona fazlasıyla güvenmektedir. Bu güvenle birlikte ikinci yarıda daha iyi oynamaya başlar Gökhan ve beş gol atar. Daha sonra da verilen şansları iyi değerlendirir. Gordon Milne onu takımın liberosu yapar. Türkiye’nin en iyi liberolarından biridir artık. Performansıyla herkes onu ‘Beşiktaşlı Gökhan’ diye tanır.

Yıllar geçtikçe takımın ağabeylerinden biri olur. Öyle ki altyapıdan yeni gelen gençler bu ağabeylere emanet edilir. İşte 1989 yılında ona 17 yaşında bir genç emanet ederler. İlk bakışta kısa boyu, hafif kepçe kulakları ve ön dişleri hemen fark edilen bu genç oldukça yeteneklidir. Yeteneklidir yetenekli olmasına ama daha o yaşta kötü(!) bir tutkusu vardır: At yarışları. Evet, düşündüğünüz gibi o gencin adı Sergen’dir. Sergen Yalçın. Ve “Al bu çocuğa göz kulak ol, at yarışı oynuyormuş” diye Gökhan’a emanet edilir. Aradan iki hafta geçer. Gökhan Keskin kendini Sergen ve Metin Tekin’le birlikte at yarışı kuponu yaparken bulur. Sergen o meşhur çalımlarından birini daha atmıştır. Hem takım yöneticilerine hem de Türkiye’nin en iyi liberolarından birine.

Hey Libero!

Müjdat Yetkiner futbola 16 yaşında Beşiktaş Kabataş’taki Altınmızrak takımında başlar. Bu takımla amatör kümede İstanbul şampiyonu olurlar ve Müjdat büyüklerin dikkatini çeker. Büyük takımların gocunmadan amatör takımlardan transfer yaptığı yıllardır o dönemler. Daha “Bu takımdan da oyuncu alınır mı?” nidaları basında kimsenin aklına gelmemiştir.

İlk Beşiktaş’tan teklif gelir Müjdat’a ama o çok sevdiği Fenerbahçe’ye transfer olur. 1979’da sarı-lacivertlilerin altyapısında üç maç oynadıktan sonra hemen A takıma alınır. Alınış o alınıştır. 1995 yılına kadar ağırlıklı libero oynar ve tam 765 kez sarı-lacivertli formayı terletir, 23 gol atar. Kariyerindeki 16 sezonda 3 lig şampiyonluğu yaşar, 2 Türkiye Kupası ve 3 Cumhurbaşkanlığı Kupası kaldırır. Fenerbahçe’nin 103 gol atarak tarihe geçtiği kadroda da vardır Müjdat Yetkiner. O yıl kadroda kaleci Schumacher ile birlikte gol atamayan tek oyuncudur oysa.  Gol atamamıştır ama 27 gol yiyen Fenerbahçe’nin, Beşiktaş’tan sonra ligin en az gol yiyen ikinci takımı olmasına katkı yapmıştır. Üstelik onun deyimiyle bu gollerin 11’ini Toni Schumacher 40 metreden yemiştir.

O dönemlerde kadro dışı bırakmak moda. O da kadro dışı kalan oyuncular kervanından katılır. Sene 1988’dir. Gelin o anı Müjdat Yetkiner’in Hürriyet gazetesine verdiği röportajdan dinleyelim: ”Yine bir Tahsin Kaya dönemi. Bir gün başkan beni toplantıya çağırdı. ‘Gel bakalım kaptan otur. Bu takım niye kötü top oynuyor’ dedi. Ben de ‘Yanlış transfer yaparsanız bu takım kötü oynar’ diye cevapladım. ‘Ne diyorsun lan sen’ diye çıkıştı, masaya vurdu. Kahveler üstümüze dökülürken, ‘Çık dışarı’ diye bağırdı. Sonra eve geldim ve 8 ay kadro dışı kaldığımı öğrendim.”

O 8 ay taksi şoförlüğü yapmaya başlar Müjdat Yetkiner. O günleri “Ne yapayım, kulüp maaşımı bile kesti. Eve süt getirecek para dahi yoktu. Aç mı kalsaydım? Geceleyin çıkıyordum. Sakal bıraktım, başıma şapka taktım, numarasız gözlük kullanmaya başladım” diye anlatı. Sonra takımın başına Todor Veselinoviç gelir, onun da baskılarıyla Tahsin Kaya, Müjdat’ı affeder. O sezon da takım şampiyon olur zaten. Bir Ankara deplasmanı dönüşünde Tahsin Kaya da vardır uçakta. Bütün takıma hitap ederek Müjdat’tan özür diler.

Libero İsteyince Kovuldu

1989 şampiyonluğundan sonra bir başarı elde edemeyen Fenerbahçe, 1994-95 sezonunun devre arasında yani 19 Aralık’ta, ülkesi yıkılsa da kendisi hala ‘Yugoslav’ kalan Tomislav İviç’i takımının başına getirir.

Babacan gülüşlü, beyaz saçlı Yugoslav’ın karnesi de oldukça başarılıdır. Ülkesinde RNK Split, Sibernik, Hajduk Split, Dinamo Zagreb ve Yugoslavya Milli Takımı; Hollanda’da Ajax; Belçika’da Anderlecht ve Standard Liege; İtalya’da Avellino; Yunanistan’da Panathinaikos; Portekiz’de Porto ve Benfika; Fransa’da PSG ve Olimpik Marsilya; İspanya’da Atletiko Madrid takımlarını çalıştırmış, birçok şampiyonluklar ve kupalar kazanmıştır. Hatta 1983 yılında bir ara yolu Galatasaray’a düşse de birkaç maçlık bu birlikteliğin adı “kısa bir macera” olmuştur. Ardından onun yerine Jupp Derwall gelmiştir.

İviç yönetiminde, 1994-95 sezonunun geri kalanını 4. tamamlayan sarı-lacivertlilerde bir sonraki sezon için hedef kaçınılmaz şampiyonluktur. Fakat Başkan Ali Şen ve ekibi transferlerde İviç ile çakışır. İviç, takımına oynatacağı klasik 4-4-2’lik sistemin gerisinde oynatmak üzere “Savaşçı bir libero istiyorum” der. Fenerbahçe yönetimi ise defansif oynayan bir takım yaratacak korkusuyla yarım sezon çalıştıkları İviç’in görevine 30 Haziran 1995’te son verir. Sonra mı? Takımın başına Carlos Alberto Parreira gelir.

Paylaş00000