Türkiye’nin ilk FIFA kokartlı hakemi Sulhi Garan, sadece saha içinde değil saha dışında da ülke sporuna hizmetini esirgememişti. Garan, 1948 Olimpiyat Oyunları’nda İsveç ile Danimarka arasında oynanan yarı final müsabakasındaki tartışmalı golü, genel yayın yönetmenliğini yaptığı Türkspor Mecmuası’ndaki köşesine şöyle taşımıştı.
Beynelmilel İngiliz futbolculardan birinin “hakemliğin baş tacı” ünvanını taktığı hakem Mr. Barrick; İstanbul’a geldiği Türk hakemleriyle görüştüğü zaman bahis konusu edilen ve herkesin zihnini meşgul eden bir olay; futbol sahasında kalelerin içinde ve gerisinde bulunan ve fileler ile çevrili kısmın oyun sahasından madut olup olmadığı keyfiyeti idi.
Bu mesele: hakemlerin aralarında yaptıkları muhtelif toplantılarda uzun münakaşalara yol açmış. Fakat bir türlü halledilememişti.
Objektif bir görüşle hiç bir değer taşımadığı sanılan bu mesele; beynelmilel futbol kaidelerinin tatbiki cihetinden, üzerinde ehemmiyetle durulması gereken bir husustur. Şöyle ki:
Filelerin çevrelediği kısım oyun sahasından ad olunduğuna veya olunmadığına göre, ofsayt veya oyun dışı kaidelerinde büyük bir değişiklik meydana gelecektir..
Nitekim: bu konuda bir türlü içtihat kararına varamıyan hakemler Mr. Barrick’i; İstanbul Bölge Müdürlüğü binasında sıkıştırdıkları zaman, kendisine sual olarak bunu sormaktan kendilerini alamamışlardı.
Yaptığımız pek çok toplantılarda; beynelmilel kaidelerin birinci maddesindeki oyun sahası ebadına istinad ederek kale çizgileri dışında kalan bu kısmın; oyun sahası itibar edilemeyeceğini defaatle tekrar eden ve bunu böyle kabul etmek mecburiyetinin ofsayt nizamının da lâyıkiyle tatbıki bakımından bir ihtiyaç olduğunu ileri sürenlerden biri olduğum için doğrusu Mr. Barrick’in sualimize vereceği cevabı bekleyenlerin başında belki de ben geliyordum..
Barrick; ya kendisine tercümanlık yapan arkadaşın futbol bilgisinin kıt olmasından, yahut da mevzuu iyi kavrayamadığından bizi o gün kâfi şekilde tatmin edememiş olmakla beraber, niçin bu mevzuda çok hassas olduğumuzu sormuş, ve fakat filelerle çevrilmiş olan -kale gerisindeki- kısmın oyun sahasından itibar edilemeyeceğini; lâkin oyunda bir avantaj kazanmak niyetiyle buraya iltica eden futbolcuların tecziyesi icah edeceğini de sözlerine ilâve etmekten geri kalmamıştı.
1948 Olimpiyat Oyunlarını takip etmek üzere Londra’ya gittiğim zaman bu mesela hâlâ zihnimi kurcalıyor; dâvayı kökünden halledebilmek için yabancı milletlerin hakemleriyle esaslı bir görüşme yapmak için kıvranıp duruyordum.
Ben bu mühim mevzuu lâyıkiyle kavramak ve hakem arkadaşlarıma assoseyşın futbolun bu mühim inceliğini öğrenip yetiştirebilmek aynı zamanda hakikatı açıklayabilmek maksadiyle çırpınırken dömi final İsveç-Danimarka milli futbol maçındaki bir hâdise imdadıma yetişti..
Bu sayfada fotoğrafla tespit edilen golü dikkatle takip edecek olursanız; -A.İ.K. takımı ile geçen mevsim şehrimize gelen 10 numara- İsveçli Carlsson’un Danimarka savunmasını müşkül duruma sokarak, Danimarka kalecisi Nielsen’i ve cenah hafı üzerine çektikten sonra sağ açık Rosen’in şandeline nasıl güzel bir kafa şutu attığını ve Carlsson’un bu vuruşa hazırlanırken İsveç santrforu Nordhal G. N.’in çok süratli bir deplasman yaparak Danimarka kalesine girip filelerin içerinde yerleşip arkadaşı sol iç Carlsson’un vuruşunu kale -gol- çizğisi içinde âdeta bir kaleci gibi Bloke ettiğini görürsünüz.
Maçı idare eden İngiliz hakem Mr. S. Boardman’ın hiç tereddüt etmeden verdiği ve her iki takım oyuncularının da çok tabii karşıladıkları bu karar; kale -gol- çizğisi haricinde fakat filelerin dahilindeki olan kısmın oyun sahasından madut olmadığını açıklayan en güzel bir vakıadır.
İsveç-Danimarka maçının birinci haftaymının 17 nci dakikasında İsveç milli takımının kazandığı bu gol; şimdiye kadar yapılagelen olimpiyatlarda eşine hiç rastlanmamış çok enteresan bir olaydır..
İsveç takımının harikulâde şekilde deplasmanlı futbol oynaması neticesinde tahassül eden bu vaziyet, İngiliz profesyonellerinde daha sık görülen güzellikleri yaratmakta ve bütün sporcu gençliği ve seyircileri assoseyşin futbola cezbeden hümmalı bir illet haline gelmiş bulunmaktadır.. Bu diğer memleketlerde ne kadar böyle ise; bir taraftan kulüp idarecilerinin, diğer taraftan da ne yazık ki renkli gazete ve kulüp partizanlarının daha doğrusu cümlemizin şişire, şişire göklere çıkardığımız bizim futbolcular; Yugoslav – Türk maçındaki hezimetten sonra Wembley stadının çimenine dahi ayak basamadan memlekete dönmüş bulunuyorlar.
Bugünkü futbol anlayışımızla gelecek olimpiyatlarda veya kuvvetli futbol takımlariyle yapacağımız milli maçlarda da aynı âkıbet bizi daima bekleyecektir.
Futbolumuzun gelişmesi ve kalitesinin yükselmesi için neler düşündüğümüz hususlarını yakında açıklayacağız.